16 Mart 1920 İstanbul'un İşgalinin 91. Yılı ve Bir Büyük Türk Yalanı: Çanakkale Geçilmez



Birinci Dünya Savaşının en kızştığı günlerde Rusya'daki çarlık ekonomik ve askeri olarak sıkışınca İngiltere, Rusya'ya yardım gönderme kararı alır. Kuzeyde buzullar üzerinden veya güneyde çöllerden geçilerek Rusya'ya geçmenin zaman ve para açısıdan hiç de mantıklı olmadığı ortadadır. Almanlarla gizliden anlaştığı halde bir türlü savaşa girmeyen Osmanlı'nın egemenliğindeki boğazlardan yardımı ulaştırmanın hem de bu vesile ile Osmanlı'nın elemine edilmesinin yolu aranır. Eğer Osmanlı savaşa çekilirse hem geniş Arap toprakları paylaşıma girecek hem de boğazlar geçilerek Rusya rahatlayacaktır.

Sudan bir mesele olan iki Alman gemisine Türk bayrağı çekilmesi neden gösterilerek İngiltere, Osmanlı'ya savaş ilan eder. İngiliz gemileri Çanakkale'den boğazlara ve aslında payitahta yaklaşmaya başlarlar. İngiliz gemilerinin bir türlü Çanakkaleyi geçememesi üzerine bu sefer çıkarma gemileri ile boğaza dayanılır. Küçücük arazide 500.000 insan can verir. Yaşananlar Birinci Dünya Savaşının diğer cepheleri düşünüldüğünde sönük bile kalabilir. Ancak bu savaşın önemi, geciken yardım nedeniyle Rusya'daki çarlığın devrilmesi ve koloni haklarının İngiliz idaresine karşı homurdanması ile ortaya çıkacaktır. İki büyük ülke bu savaşlar nedeniyle çok büyük çalkantılara sahne olur. Rusya'da çarlık devrilmiş ve tarihin ilk sosyalist devrimine girişilmiştir. İngiltere'de ise savaş karşıtı muhalefet yüreklenmiş, koloniler İngilizlere karşı baş kaldırmıştır.

Bu savaşların önemi ne yazık ki Türk tarihi için öyle bahsedilği gibi büyük değildir. 250 bin insanımızın öldüğü bu savaş en az Allahuekber dağlarındaki hareket kadar manasızdır. Bazı tarihçilerimiz Atatürk'ün tarih sahnesine ilk çıktığı savaş olduğu için başka bir önemden bahsederler ama öyle bir zeka muhakkak ki er ya da geç keşfedilir. Çanakkale olmasa da Mustafa Kemal yine de Mustafa Kemal'dir. Bu savaşın belki Türk tarihindeki tek etkisi, İstanbul işgalini dört yıl daha ötelemesidir. Bu etkinin de olumlu mu olumsuz mu olduğu tartışmalıdır. İşgal gerçekleşecektiyse bunca kan neden döküldü diye sormak sanırım size bir fikir verebilir.

Çanakkale Savaşları sonucunda ne oldu diye şöyle bir bakarsak, hiç bir şey olmadığını rahatlıkla söylebiliriz. Burada ölen 500.000 insan boşu boşuna ölmüştür demek o insanlara değil savaşın acımasızlığına yapılan bir vurgu olacağından haksız da olmaz. Çanakkale Savaşlarından 4 yıl sonra bu kez İngiliz İşgal Kuvveteleri güle oynaya boğazlardan geçmiş, İstanbul'u işgal etmiş, Meclis'i basmış ve Mebusları sürgün etmiştir. Türk tarafı için Çanakkale böylece kaybedilmiştir. Çanakkalenin geçilmezliği bir büyük Türk yalanı olarak acı bir şekilde tarihe geçmiştir.

16 Mart 1920 günü İstanbul işgal edilince Çanakkale'de ölen binlerce insanın canını feda ettiği saltanat ve hilafet tarumar edilmiştir. Başkentteki bütün Osmanlı silahlı güçleri tutuklanmış, Ankara'daki ulusçularla birlik içinde olduğu düşünülen herkes tevfik edilmiştir. Gizli anlaşmalarda Osmanlı'ya söz verilen İstanbul ve Kuzeybatı Anadolu'da egemenlik tanınacağı sözü de havada kalmıştır. İşgal güçleri işgalin ardından üç ay gibi kısa bir süre ardından Osmanlı'yı barışa zorlamışlar ve gizli anlaşmlardakinden daha ağır şartlardaki Sevr'i uygulamaya başlamışlardır.

16 Mart 1920; bu günün anlam ve önemi nedir? Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, Çanakkale Savaşlarının bugünlerde olduğu gibi öyle boş hurafelerle yüceltilmesi bir yanılsamadır. Çanakkale geçilmiş, İstanbul işgal edilmiş, Osmanlı barışa zorlanmıştır. "Çanakkale Geçilmez" sözü sadece kuru bir propagandadan başka bir şey değildir. 500.000 kişi öldüğüyle kalmış ve Çanakkale geçilmiştir. Tarih öyle kuru sözlerin, cahilane böbürlenmelerin ve ayağı yere basmayan lafların üst üste yığılmasıyla oluşmaz. Yaşanan acı ve gözyaşının hesabını yapmak onurlu tarihçilerin vicdan borcudur.

Çanakkale Savaşlarının doksan beşinci seneyi devriyesinde gönül isterki ulusumuz tarihi bir hesaplaşmanın içine girsin ve Çanakkale ölen insanların muhasebesini çıkarsın. Savaşların lüzumsuzluğu üzerine durmak lüzumsuzdur ancak yaşanan bir tarih var ortada. 500.000 kişinin öldüğü bu topraklarda geriye ne Osmanlı Saltanatı'nın payitahtı İstanbul nede asil İngiliz halkının vatansever Kraliçe'sinin onurlu sipahileri kalmıştır. Geriye kalan sadece Anadolu, Avustralya, Yeni Zelanda, Hindistan ve Afrika'nın gözü yaşlı analarıdır. Bu anaların uğruna barış konuşulmalı, tarihin tekerrür etmemesi için halklar arasındaki kardeşlik bağları geliştirilmelidir.

16 Mart 1920 günü Çanakkale Savaşları'nda ölen insanların toprağa karışmış bedenleri adeta çiğnenerek İstanbul'a varan işgal güçleri büyük bir mağruriyetle Meclis'i basmışlardır. Her ne kadar işgalin sebebi olarak Anadolu'da çıkan isyanlara müdahale edilmemesi ve işgal güçlerine karşı direnç sergilenmesi gösterilse de asıl sebebin Felahı Vatan grubunda kabul edilen Misak-i Milli kararları olduğu açıktır. İşgal güçleri Meclis genel kurulunda hiç bir zaman görüşülmeyen bu metni resmi olarak kabul etmeye görsün Mustafa Kemal ve ulusçu arkadaşları için bu belge Kurtuluş Savaşı'na meşruiyet kazandırak en önemli belgelerden bir tanesidir.

İstanbul işgalinin ardından bir ay daha geçmeden ulusçular Ankara'da yeni bir meclis toplarlar, önceleri bir milis güç olan Kuvvayı Milliye'den düzenli bir ordu oluşturulur ve Mustafa Kemal'in öncülüğünde ilk anti emperyalist halk mücadelesi başlatılır. Doğu'da Rusların rejim değişikliği nedeniyle geri çekilmesi, güneyde İtalyanların ve Fransızların yerel halk tarafından püskürtülmesi ve Yunanlıların Anadolu içlerinden egeye kadar süpürülmesi ile Anadolu'da bir büyük destan yazılır. Ülkemizin kuruluşuna neden olan ilk ateşin yanmasının sebebini verdiği için İstanbul'un işgali önemlidir. İstanbul'un işgalinin 91. yılında, bu önemli günün tarihimize ve toplumumuza olan etkileri üzerine daha çok tartışmalar yaşanacağı açıktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder