İnsanlığın kayıt altına alınmaya başlandığı günden bu yana yolculuk yapmak, yeni maceralara atılmak ve uzaklara gitmek insanların bir nedene bağlı olsun ya da olmasın sürekli gündeminde olagelmiştir. İnsanlar, teknolojinin akıl almaz boyutlara oluştuğu sanayi devrimiyle birlikte ulaşım sektöründe çığır açıcı yeniliklere imza atmıştır.
Ulaşımın inanılmaz boyutlara ulaşması öncelikle insanlığın demir ötesi madenciliğe ve çelik gibi kıymetli alaşımları büyük miktarlarda üretebilmesi ile mümkün olmuştur. Teknolojinin dur durak bilmemesi, devrimsel gelişmeleri peşi sıra sürüklemiştir. Sanayi devrimi, ağır sanayinin gelişmesini sağlayan dünya savaşları, kentleşmenin sürüklediği sanayileşme ve üretim bandı teknolojisinin ortaya çıkardığı sosyal-çalışma koşulları dünyanın o güne kadar gördüğü en devrimsel gelişmelerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Batı kaynaklı bir tarih okuması ile denilebilir ki orta çağlarda yüzyıllarla tanımlaman çağlar, modern zamanlarda on yıllara dahi çıkarılamamaktadır. Jenerasyonlar dahi değişmeden dünyanın içinde yaşadığı çağlar değişmekte, insanlar içinde yaşadığı zamanın ruhunu yaşamakta geç kalabilmektedir. Böyle bir zamanda ortaya çıkan bilgisayar ise ulaşılmaz sanılan mesafelerin kaçınılmaz sonlar olmadığını göstermiştir. Okyanusu geçince dünyanın sonuna geldiğini düşünüp tepsiden boşluğa uçacağını hayal eden orta çağ insanından evreni kat edebileceğini düşünen insana muazzam jenerasyonlar geçmemiştir.
İnsanoğlu iletişimin sınırlarını aştığında yapacağı yolculukların tahayyülü o günkü beyinlerin hayal sınırlarını zorlamıştır. Çölde geceleyin gökyüzünde parlayan cisimlerin takvimsel dönüşümlerin hesap eden bedevilerden ay üzerine destanlar yazan kutup insanlarına kadar bütün bir insanlık ulaşımda daima üzerinde yaşadığı gezegenle sınırlı kalınamayacağını tahayyül ediyordu. Avrupa merkezli bir tarih algısı ile kolaylıkla insanlığın artık büyük devrimsel adımların eşiğinde olduğunu iddia edilebilirdi. Bütün hesaplar görülmüş, dünya iki büyük siyasal ve ekonomik gücün ellerinde şekillenmekteydi.
Astronominin bilimsel düzeyindeki inanılmaz gelişmeler, ulaşım olanaklarının sanayideki gelişimle başat olarak ilerlemesi ve bilgisayar yordamıyla matematiksel hesaplamaların çığır atlaması dünya ötesi yolculuğun zamanının geldiğini ilan ediyordu. George Méliés'in Le Voyage Dans La Lune'nun edebi ve sanatsal yüceliği insanlığın önüne muazzam bir hedef koymuştu. Dünya'nın kadim yoldaşı Ay üzerine ayak basmak gelmiş geçmiş bütün mitolojik kaynaklara izini bırakarak modern toplumlara kadar gelmişti.
Ne yazık ki dünyanın iki kutup arasından siyasal ve askeri olarak bölünmesine ve ilerlemenin bir at yarışına çevrilmesine kadar bu eşsiz hedefin insanlığın hafızasındaki önceliği yer kaybetmişti. Sovyet ve ABD'li liderlerin yer küresel silah yarışlarının bir zaman gelip dünya sınırlarını zorlayacağı belliydi. Sovyet-ABD arasında yaşanan kara silahları, deniz silahları ve hava silahları yarışında yaşanan tıkanma bir anda gözleri gökyüzünün de ötesine çevrilmesine neden oldu.
ABD'nin Sovyetlerin uzaya ilk canlı göndermesinin ardından yaşadıkları muazzam hayal kırıklığı üzerine ve ABD başkanlık yarışlarının temaları arasına uzay yarışınında öne geçme vaatlerinin de girmesi, uzay çalışmalarının toplumda ve medyada tefrikalar halinde haftalarca konuşulması ve bütün bir sosyal hayatın uzaydan gelecek bir "başarı" hikayesine odaklanması dönemin ruhu açısından inanılmaz renklerdir.
ABD Başkanı Nixon'ın başkanlık kariyerinin ABD toplumu için unutulmaz kılan en büyük olayın Apollo 11 olduğu da bir başka gerçektir. 20 Temmuz 1969'da henüz slikon chip, dokunmatik ekran, GPS ve WiFi icat edilmeden aya gerçekleştirilen bu ilk ziyaretin bir düzmece olduğu hep komplo teorilerin konusunu oluşturmuştur. Ancak NASA ve ABD olayın arkasında ciddiyetle durmuş ve ilk ay ziyaretinin bugüne kadar yapılmadığına dair ciddi çevrelerden eleştiriler gelmemiştir.
Henüz kişisel bilgisayarların satışa sunulmadığı, internetin kurulmadığı ve bir bilgisayarın neredeyse devasa bir salonun hacmi kadar olduğu bir çağda gerçekleştirilen bu yolculuk bütün dünyada yankılanmıştır. Dönemin koşullarında Türkiye'de henüz canlı yayın yapmayı bırakın, evlerin büyük bir çoğunluğunda TV yayını olmamasına rağmen ABD vatandaşları Armstrong'un aya yaptığı yolculuğun ilk adımlarını ve o unutulmaz yorumlarını oturma odalarında izlemişlerdir.
ABD, uzay yarışında rakibi Sovyetler karşısında öyle bir hamle gerçekleştirmişti ki batılı bazı yorumcular Sovyetlerin çöküş sürecini Apollo 11 seferine kadar götürmüşlerdir. Her ne kadar biraz uç bir yorum olsa da Mihail Gorbaçov'un parmakları arasından kayan Sovyetlerin dağılışı bütün büyük tarihsel olgular gibi tek başına her hangi bir nedene bağlanamaz. Ancak hiç şüphesiz ABD karşısında Uzay Yarışında geri kalmanın yarattığı düş kırıklığının da etkisi olduğu söylenebilir. Aradan geçen onca zamana rağman dünyanın Uzay Çağına girişinin öncül adımlarından birisi olan Armstrong'un bu yolcuğu hala insanların ilgisine mazhar olmayı sürdürmektedir.
Dünya uzayla tanışmadan önce ve sonra diye ikiye bölünse bu iki zaman dilimi üzerinde Armstrong'un adımlarının yer alacağını düşünebiliriz. Armstrong kendisi için küçük ama insanlık için büyük adımlarını attığında artık insanlık bambaşka bir çağa geçmişti. İnsanlığın gözleriyle şahitlik etme gibi bir deneyime sahip olabildiği böylesi devrimsel zaman dilimlerinin hatırlanılması insanlık hafızasının her daim taze tutulmasını sağlayacaktır.
1) ABD Başkanı Nixon'un Oval Ofis'ten canlı bağlantı ile Ay'daki Neil Armstrong ile yaptığı görüşmenin kaydını buradan dinleyebilirsiniz.
2) Neil Armstrong'un unutulmaz sözlerini sarf ettiği anları da buradan dinleyebilirsiniz.
3) Apollo 11'in gözünden Ay Seyahati:
3) Apollo 11'in gözünden Ay Seyahati:
Yararlanılan Kaynaklar:
- http://en.wikipedia.org/wiki/Neil_Armstrong
- http://www.hq.nasa.gov/office/pao/History/alsj/a11/a11.step.html
- http://history.nasa.gov/alsj/a11/A11_MissionReport.pdf
- http://www.bbc.co.uk/science/space/solarsystem/astronauts/neil_armstrong
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder