Gorbaçov, Sovyetlerin Dağılışı ve Yeltsin


Komünist rejim altında doğup ülkesindeki komünist rejimin bitişinden sorumlu olmuş olmanın vebalini Mihail Gorbaçov ne kadar ödemiştir bilinmez ama Komünist Parti’nin kendi iktidarı altında doğup genel sekreteri olabilen tek yoldaşına böylesi bir tarihi şerefi nail etmesi tarihi bir ironidir.

Henüz Komünist Parti genel sekreterliğine dahi seçilmeden batı tarafından yenilikçi olarak takdim edilmeye başlanan bu tarihi şahsiyet 1931 yılında dünyaya gelmiştir. Kendisi hakkında en merak edilen konusu ise hiç şüphesiz bir büyük imparatorluğu kansız bir biçimde tarih sahnesinden nasıl indirebildiğidir. Elbette bunda Gorbaçov’un muazzam şahsiyeti yanı sıra, tarihi dönüm noktalarının ve siyasi manevra alanlarının kendisine yol açması da pay sahibidir.

Tarihteki hiçbir imparatorluğun yıkılışı Sovyetler kadar hızlı ve kansız gerçekleşmedi ve elbette sadece bu olgu dahi bu olayın yakından incelenmesini gerektirir. Elbette Marx tarafından dünya halklarının kurtuluşu olarak öngörülen bir siyasal ve ekonomik rejimin ilk ve en uzun denemesinin başarısızlıkla sonuçlanması da konunun bir başka ilgi çeken yanıdır. Bütün siyasi yorumcular Sovyet deneyiminin eşsizliği kadar başarısızlığına da dikkat çekmektedir. Bir rejimin teoriden pratiğe dökülmesi süresince yaşanan onca sorun çoğu zaman el yordamıyla giderilirken insanlık büyük bir deneyim kazandı.

Elbette Sovyetlerin kuruluşu kadar tarih sahnesinden çekilişi de büyük bir ders niteliğindedir. Bu kansız çekiliş insanlığa kutsal bir emanet gibi önümüzde durmaktadır. Stalin’den sonra en uzun süreli iktidar sahibi olarak anılan ve Gorbaçov’un öncülü olan Brejnev’in iktidarı yıllarında yaşanan ekonomik durgunluk ve politik sorunlar (Çekoslavak İsyanı ve Afganistan İşgali gibi) değişim talebinin Sovyet kadrolarında karşılık bulmasına neden olmuştur.

Değişimin biçimi ve süresi her ne kadar herkesi şaşırtmış olsa da zamanlaması konusunda tahminlerin yanıldığı söylenemez. Doksanlara doğru hızla ilerleyen dünyada demokratik ve ekonomik talepler hızla artmış, batının zenginliği ve refahıyla bir başka rejim altında yarışmanın bedelini omuzlarında taşıyan Sovyet halkları yıpranmış ve tarihteki karizmatik lider çağı artık kapanmıştı. Böyle bir dönem de dünyadaki en rijit rejimlerden bir tanesi olarak görülen ve marxist teorinin aksine ağır bürokratik bir sınıf geliştiren Sovyetlerin dağılması kaçınılmaz olarak görülüyordu. Ancak bu kadar hızlı bir değişimi kimse beklemiyordu. Batılı yazın Sovyetlerdeki değişimin sancısız olmasına etki eden olgular arasında yükselen eğitim standartlarını da eklenmektedir. Onlara göre Sovyet rejimi halkın geneline yayılan bir yüksek eğitimi sağlamakla adeta kendi sonunu getirecek olan entelektüel birikimi yaratmış oluyordu. Batı kendi kendisine bitiren rejim olgusuna değişim teorilerine meşruiyet kazandırmak için kullanıyordu, kullanmaya da devam ediyor.

Ancak özellikle belirtmek gerekir ki sosyal ve kültürel alanda yaşanan yüksek entelektüel birikime rağmen ekonomik alanda beklenen atılımın sağlanamaması da 80’lerin ikinci yarısından itibaren Sovyetlerde yaygınlık kazanan bir algıydı. Şüphesi bu sayılanlardan hiç birisi veya hepsi birden Sovyetlerdeki dağılımı açıklamaya yetmez. Tarih burada Gorbaçov’un ellerinde beliren iki sihirli zar gibi teşekkül etmiş ve birbirini destekleyen olgular arasında yükselen şaşırtıcı bir talep olan değişim yerine getirilmiştir. Unutulmamalıdır ki Gorbaçov’un kendisi dâhil kimse sonucun bu olacağını bilerek yola koyulmamıştır.

Gorbaçov Halk Meclisine genel seçimi getirerek demokratikleşmenin ilk ayağını yaptığında Boris Yeltsin’in de içinde bulunda ağır bir eleştiri altında kalmıştır. Gobaçov böylece Komünist Parti’yi ve Yüksek Sovyeti çiğnemekle suçlanmıştı. Ardından atılan saydamlık ilkesiyle ise demokrasi yerleştirilmeye çalışılmış, ifade ve basın özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmıştır. Gorbaçov ise Yüksek Sovyet’te yaptığı sadece on iki dakikalık bir konuşmayla yaptıklarının arkasında durmuş ve “ülkeyi A’dan Z’ye değiştireceğini” ilan etmişti. Muhtemelen yaşanan gelişmelere dayanamayarak daha sonra kalp krizi geçirecek olan Nikolai Rijkov’un başbakanlığı ise gelecek olan ABD benzeri başkanlık sistemi altında yitik bir siyasi mevki olacaktı.

Gorbaçov’un yönetimi altındaki Sovyetler önce Prestroika ardından da Glasnost’u yaşayacak başkanlık rejimi ile tanışıp dağılan eski Sovyet cumhuriyetlerinin ülkeden kopuşuna tanıklık edecekti. Sovyet rejiminin alemati farikalarından beş yıllık ekonomik planların kaldırılıp ülkenin serbest pazar ekonomisine bırakılması için ise Boris Yeltsin’in Rusya Başkanlığı beklenecekti. Gorbaçov ekonomik rejimin bu temel sistematiği ile ilgilenmeyi ertelemiştir. Sovyetlerin ekonomik rejimi son iki yılda “Karma Ekonomi” olarak tanımlanabilir. Ülke serbest fiyat rejimine geçmemiş olsa da 1986’da serbest girişimciliğin önü açılmış, 1987’de fabrikasyonun güçlendirilmesine ağırlık verilmiş, 1988’de kooperatifler yasallaştırılmış böylece küçük sanayi işletmelerine dönüşmelerine izin verilmiştir.

80’lerin ikinci yarısında yaşanan Sovyet’lerdeki değişimin en büyük göstergelerinden bir tanesi de dış politikada yaşanan söylem farklılığıdır. Gorbaçov’la başlayan dış politik değişimin öncülleri ile arasında büyük bir farklılık yaşandığı aşikârdır. Gorbaçov öncesi Sovyet dış politikası daha agresif ve rekabetçi iken Gorbaçov ise daha uyumlu ve dünya siyasetini kabul eden bir tavır geliştirmiştir. Sovyet yayılım politikaları terk edilmiş ve ABD ile girişilen soğuk savaş terk edilmiştir. Bütün bunların yanı sıra yaşanan değişim Doğu Avrupa Blok Ülkelerinde farklı bir biçimde yankılanmıştır. Lenin’in sınıf bilincine hizmet etmedikçe yararsız gördüğün ulusal kıpırdanmaların eskiden beri yaşandığı Baltık Cumhuriyetleri Sovyetlerden ayrılma talepleri ile Sovyetlerin karşısına çıkmıştır. Gorbaçov’un bu talebe karşı yaptığı ikna turları da Sovyetlerde yaşanan bir başka değişim göstergesi olmuştur. Daha önceler en ufak harekete kızıl orduyla cevap veren Sovyet rejimi bu kez bunu tekrarlanmamıştır.

Anayasa’da yapılan değişiklikle ayrılmak isteyen Sovyet Cumhuriyetlere yol sunulmuş; parlamentoda veya referandumla alınacak bir karar ile Sovyetlerin dağılışı hızlandırılmıştır. Leh, Macar, Çek, Litvanya, Estonya ve Letonya’da başlayan kıpırdanmalar ilk ayrılıkların yaşanması ile sonuçlanmıştır. Ancak yaşananlar karşısında Yüksek Sovyet’in başındaki Boris Yeltsin ise Rus azınlık kartını masaya yatırmış ve Sovyetlerin daha önce cumhuriyetlere yerleştirdiği Rusların azınlık olarak haklarını korumak maksadıyla ayrılık kararlarına müdahil olmak istemiştir.

KGB ve ordu son bir atak ile çöküşe mani olmak amacıyla 1991 Ağustosunda bir darbe planlamıştır. 18 ile 22 Ağustos arasında Gorbaçov ev hapsinde tutulmuştur. Yeltsin’in darbe girişimini geri çevirmesi ve Yeltsin’i destekleyen on binlerce yoldaşın meclis binasını çevirmesiyle darbe sonuçsuz kalmış ve Yeltsin’in bir tankın üzerinde yaptığı konuşmayla kazandığı popülerlik kendisine Rusya Federasyonunun ilk başkanı olma fırsatını doğurmuştur. Darbenin son ermesinde kuşkusuz ordu ile KGB arasındaki fikir ayrılıkları da etkili olmuştur.

Büyük liderlerin doğuşu elbette toplumların dramatik anlarında aldıkları risklerle doğru orantılıdır. Bir kişinin aldığı risk oranında yükselip liderleştiği tarihi bir gerçekliktir. Sovyetlerin çöküşü sırasında Gorbaçov büyük bir risk alarak batılı demokratik gelenekleri ülkesine "ithal" etmiştir. İçinde doğup, büyüyüp, yetiştiği toplumun daha önce hiç görmediği bir şekle sahip olmasını sağlamıştır. Yeltsin ise böylesi dramatik bir değişimin yaşandığı toplumda Rusların ulusal bilincini hem kontrol altında tutmuş hem de ulusuna önderlik ederek kendi siyasi kariyerine yön vermiştir. Bu tarihi anlarda gücü kontrol altında ama kendi kontrolünde tutmayı başarmış ve yeni kurulan ülkesinin ilk başkanı olmuştur.

Toplamda altı buçuk yıl gibi kısa bir sürede dünyanın en büyük imparatorluklarından bir tanesi tarih sahnesinden çekilmiştir. Ardından on dört ulusal cumhuriyet ve içinde onlarca özerk bölge ve yönetim bölgesi içeren devasa bir Rusya Federasyonu kurulmuştur. Marx’ın teorik çözüm önerilerinin bu ilk pratiğe dönüşmüş  hali olan ve onlarca yıllık eşsiz bir deneyimi insanlık hazinesine kazandıran Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile bir tarih son bulmuş ve yepyeni bir tarih yazılmaya başlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder