Ancak tarihteki büyük epüküristler hazzın önemini vurgulamışlar; bedensel, ruhsal ve kalıtımsal bir ihtiyaç olan cinselliğin bugün bulunduğumuz toplumda yeniden konuşulabilir olmasını sağlamışlardır. Rönesans ve reformla sarsılan dinin toplumsal etkisi edebiyatta ve sanatta insan bedenine ve ruhsal hazlara olan sansürün kalmasına vesile olmuştur. Edebi bir çok eser cinselliğin açıkça olmasa dahi konuşulmasına katkı sağlamıştır. Sanayi devrimi ve matbaanın hızla endüstrileşmesi, edebi bir akım olarak erotizmin çok satın alınan bir olgu olarak keşfedilmesiyle noktalanmıştır.
Edebiyatta gözlenen bu açılma sinemada da kendisini göstermiş ilk hareketli resim cihazlarının insanlığın kullanımına sokulmasıyla birlikte cinsel içerikli filmlerin de çekilmeye başlandığı gözlenmiştir. Toplumsal yargıların bugünkülerden daha sıkı ancak asla Rönesans öncesi Avrupasını aratmadığı bir ortamda öncelikle erkeklere hitap edecek şekilde filmlerin kamera alındığını görebiliyoruz. Sinemanın seslendirilmesiyle birlikte hızla artan endüstrileşme ile başat bir şekilde sex sineması da gelişmiş ve bir "sanayi kolu" haline gelmiştir. Tabii bu noktada erotizm, pornografi ve çıplaklık arasında bir ayırım yapmamaya ve genel olarak cinselliğin sanatta, edebiyatta ve sinemada kullanımına toptan bir yaklaşımla baktığımı söylemeliyim. Bu üç ana ayrım arasında bir farkın varlığı birçoklarına oldukça ısrarlı bir biçimde dile getirilmiş olsa da sinema, edebiyat ya da sanat açısında bedensel bir hazzın dışa çeşitli biçimler vurumunda öte bir şey olmayan cinselliğin çeşitli tezahürleri arasında bir farkın olmadığını düşünüyorum. Sanatsal açıdan önemli olan iki kişi arasındaki ilişkinin boyutu ya da biçimi değil bunun okuyucu ya da izleyiciye nasıl ve neden aktarıldığıdır. Yoksa sonuç olarak cinselliğin varlığı, var olması onun tartışılması, konuşulması, işlenmesi ve satılması için yeterlidir.
Ana akım sinemanın uzak durmaya çalıştığı izlenimini iki yüzlü bir biçimde pazarladığı sanrısına kulak asmazsak eğer sinemanın bugünkü tam olarak piyasalaşmış bir sanat noktasına ulaşmasına cinselliğin beyaz perdede kullanımının etkisi yadsınamaz. Cinselliğin kullandığı filmler büyük sansasyon yaratırken, gişe rekorlarının da kırılmasına neden olmuştur. İçinde hiç cinsel içerikli filmlerde dahi izleyiciye aktarılan bir cinsel gerilimin varlığı dahi kitleleri salonlara toplamaya yetmiştir. Amerikan ikiyüzlülüğüne karşın Fransız ekolünün ustalıkla kullandığı yalın radikal sinema dili sinemada cinselliğin doğallığını izleyicilere kanıksattırdı. Bu dil bugün de Avrupa sinema sanatçılarınca kullanılmaya devam etmektedir.
Feminizm ise ilk yıllarda sinemada cinselliğin kullanılmasına ikircikli yaklaşmış, bazı ekoller özgür cinsel yaşamı teşvik ettiği gerekçesiyle destek verirken, bazı yazarlar ise kadının cinsel sahnelerde hep edilgen olması ve bu sahnelerin erkeğin haz alması amacıyla hazırlanması nedeniyle karşı çıkmıştır. Gerçekten de sinemanın neredeyse ilk yarım yüzyılı içerisinde cinsellik çoğunlukla erkek izleyicinin ilgisini çekmek için kullanılmıştır. 1973'te cinsel sanat piyasasının önde gelen firmalarından Playboy kadınlara yönelik Playgirl dergisini piyasa sunmuştur. Ancak son yıllarda gelişen bir oranda cinsel sanattaki çoğulculuk artmış, kadının cinsel ve sosyal yaşamda kazandığı öneme vurgu yapacak cinsel birleşmeyi düalist bir haz olarak betimleyen sahneler/filmler artmıştır. Hatta cinselliğin sanatta kullanılmasına iki yüzlü bir yorum katan Amerikan sanat çevreleri dahi bu gidiş karşısına geçememiş ve kadına yönelik cinsel sanatın ortaya çıkmasında öncelik etmiştir. 90'lı yıllarla birlikte kadınlar için yayın yapan pornografik yayınların oranında hızlı bir artış yaşanmıştır. Doğu blokunun yıkılması ve tek kutuplu bir dünyada politik uyarılmışlıktan uzaklaşan bireylerin pornografiye ilgilerin artmasıyla kadınların da talepleri artmış ve bu yönde piyasa arzlarında canlılık yaşanmıştır. Tabi bir yandan da batı kadının 21. yüzyılda giderek klasikleşen kadın misyonundan uzaklaşması, 20. yüzyılda verilen feminist mücadelenin en azından batı için başarıya ulaşması ile yeni dönem kadınların daha çok hazza zaman ayırması doğal karşılanabilir. 21. yüzyılda yaşanan hızlı dönüşüm cinselliğin sinemada ve televizyonda kullanımını artırmış ve hatta 2003 yılında kurulan Playgirl TV ise kadınlara yönelik cinsel içerikli sinema yapmaya başlamıştır.
Bütün yönleriyle, günahı ve sevabıyla cinsellikte sinema sanatının ayrılmaz bir parçasıdır. Toplumların değişiminde ve gelişiminde sinemanın katkıları nasıl ki yadsınamaz ise cinselliğin sinemada kullanımı da bu açıdan ele alınmalı ve tartışılmalıdır. Tabii ki bu katkının yanlış anlaşıldığı, politik olarak kullanılmaya çalışıldığı ve bizim gibi üçüncü dünya ülkelerinde baskıcı devletlerin gençlerin heyecanını yatıştırmak için içinin boşaltıldığı dönemler de yaşanmıştır. Dünyanın giderek büyük bir devrimsel gençlik hareketinin kontrolü altına girdiği 68 ve sonrasında toplumda yaşanan kırılmaya başat olarak sinemanın da özgürleşmesi ve cinselliğin önünde bariyerlerin kaldırılması kaçınılmazdı. Batı sineması 68 ve sonrasında sinemada cinselliği bir tabu olmaktan çıkararak, tadında kullanılması gereken bir baharata dönüştürmesiyle bütün geri kalmış ülkelerde bu gelişmeye öykündü. Ancak ne yazık ki ülkemizde de olduğu gibi bazen bu dönüşüm politik olarak devlet tarafından kullanıldı. 80'li yıllarda patlayan erotik sinemamızı böyle konumlandırmakta yarar olduğunu düşünüyorum.
Bu açıdan bakıldığında sinemada cinselliğin kullanılmasının yanlış ve doğru örneklerinin olabileceği hemen akla gelecektir. Bir çok noktadan eleştirilebilecek bir liste yaparak bugüne kadar dünya sinema tarihinde en çok konuşulan cinsel sahneleri sıralamaya karar verdim. Tabi bu sıralama her ne kadar nesnel olmaya çalışsam da öznel bir değerlendirme olarak görülmelidir.
Bernardo Bertolucci'nin bu duygusal draması gelmiş geçmiş en iyi erotik filmlerden bir tanesi olarak tahtını korumaktadır. Merlon Brando'nun The Godfather filmi ile aynı yıl izleyici ile buluşan bu filmin yaratmış olduğu etki hiç kuşkusuz The Godfather filmi kadar olmuştur. Filmde aynı evi tutmaya başlayan iki genç arasındaki tutkulu aşkı canlandıran Merlon Brando ve Maria Schneider'ın içinde yer aldıkları cinsel sahneler sinemalarda kesilmiş ve medyada büyük sansasyonel tartışmalara neden olmuştur. Birçok ülkede sansürlenen filmi izlemeye Fransa'ya gidenlerin sayısı ciddi bir turizm çeşidini doğurmuştur. The Godfather'da milyonları etkileyen bu adamın böylesi bir filmde oynaması büyük yankı uyandırmıştı. Daha sonra çekilecek bir çok filme ilham kaynağı olan, popüler kültürü derinden etkileyen ve günümüzde dahi insanlığın ortak hafızasındaki Paris mitinin meydana gelmesinde az da olsa payı buluna film hala izlenmekte ve tartışılmaktadır.
2. Don't Look Now (1973)
Nicolas Roeg imzalı bu duygusal drama Daphne Du Maurier'in Not After Midnight isimli hikaye kitabından bir hikaye teme olarak filme alınmıştır. İtalyan ve İngiliz ortam yapımı bu filmde Donald Sutherland ve Julie Christie oynamışlardır. Film, ikilinin canlandırdığı karakterlerin tanıştıkları iki kız kardeşten birisin ölmüş çocukları hakkında gayipten haber verebileceğini iddia etmesiyle ilişkilerini ve birbirlerini test etmesiyle sürüp gitmektedir. Ancak medyanın ve izleyicilerin akılları hep filmdeki cinsel birleşme sahnesindedir. Yayınlandığı yıllarda büyük yankı uyandıran film, Paris'te Son Tango isimli filmden sonra ilk kez sansürlenerek gösterilebilmiştir. En çok ilgi çeken yanı ise iki oyuncunun yönetmenin yönlendirilmesi olmadan bu sahneyi kotarmış oldukları dedikodularıdır. Film hem Amerika'da hem de Fransa dışındaki Avrupa'da kesildikten sonra gösterilmiştir. İngiltere'de Adgar Allan Poe En İyi Film ödülü olmak üzere bir ödüle de aday gösterilen filmin üzerindeki tartışmalar devam etmektedir.
3. Risky Business (1983)
3. Risky Business (1983)
Tom Cruise'un Tom Cruise olmadan önce çektiği ve büyük ihtimalle yarı çıplak dans sahnesi nedeniyle büyük pişmanlık duyduğu bu gençlik komedisi, popüler kültürün en büyük mitleri arasında yerini almıştır. Bugün milyonları kendisine hayran bırakan devasa bütçeli filmlere imza atan bir büyük film starının toy bir yeni yetme iken çektiği ( Tom Cruise, film çekilirken henüz yirmi yaşındaydı ) kadınlara, hayata ve gençliğe yönelik bir çok çıkarım yer aldığı film akıllara Tom Cruise'un dans sahnesiyle kazındı. Ancak ne yazık ki eleştirmenlerin en çok dikkat çektiği sahne filmdeki ateşli sevişme sahnesiydi. Hollywood'un "hayat kadını" ile ilgili klasikleşmiş kalıplarının ilk kez denendiği bu filmde Amerikan Ailesinin ahlak yapısı esnetilmeye çalışılırken, bir yandan da cinsel beden emekçilerinin sorunları görmezden geliniyor.
Kadına bir hakimiyet bölgesi belirleyip, sadece bu yönde idare-i maslahat sergileyen erkek egemen algı burada kendisini gösterir ve kadının en aşağılık bir mesleği dahi icra ederken zevk alabileceğini umarsızca söyleyebilir. Amerikan rüyası denen madalyonun arka yüzündeki iğrenç iki yüzlülüğün dışa vurumu olan hazzın bu denli yükseltilmesi ve film süresince hayat kadınlığının kadın gözünden hiç bir şekilde sorgulanmaması filmin erkeklere hizmet ettiğini göstermektedir. Amerikan banliyösünün kendi içindeki mutat yaşamı içinde geçen film gençliğin buhranlarını cinselliğin monist bir yorumu olarak dikkat çekmektedir. Filmin "hayat kadını"na yaklaşımı daha sonra uzun yıllar hollywood tarafında tekrarlanacak ve kadın merkezli bir yaklaşımın ortaya konulması imkansızlaşacaktır.
4. The Unbearable Lightness of Being (1988)
Milan Kundera'nın 1968 yılı Çekoslavakyasında geçen romanın beyaz perdeye uyarlanan film hem komünizme hem de toplumsal/cinsel meselelere olan bakışı nedeniyle oldukça eleştirilmiştir. Doğuya ve komünizme karşı eleştirel bir bakış içeren her eser yapıldığı gibi, yazarın 1985 yılına kadar kendi dilinde bastıramadığı eser batılılarca hatmedilmiş ve göklere çıkartılmıştır. Filme de kısmen yansıyan bu bakış ne yazık ki filmin dikkat çeken sahneleri arasında genel izleyicinin dikkatlerinden kaybolmuştur. Filmdeki bir çok sahnede karakterlerin birbirlerini ruhsal ve tensel olarak keşfettikleri her yolculukta politik bir takım tabuların kişisel ihtiraslara gem vurduğu ustaca aktarılmıştır. Ancak, Çekoslavakya'daki, asla batılı bir demokraside mümkün olması beklenmeyecek özgürlükte bir cinsel yaşamın varlığı filmde gözlenebilmektedir. 68'in ruhuna uygun olarak keşfetmenin ve yeniliğin düzlemsel boyutlarının el yordamıyla belirlendiği siyasal bir ortamda bir takım güçlerin bireylerin hazlarına dem vurabileceği açıktır. Ancak ne romanın yazıldığı ne de filmin çekildiği dönem artık 68 ruhunu yansıtmaktadır. Sosyalizmin toplumsal tabanını kaybettiği seksenlerde yazılan ve filme çekilen bir film için bekleneni yapan ve yanlış üzerinden doğruyu tanımlamaya kalkan eser felsefi olarak ise oldukça doyurucu bir atmosfere sahiptir. Aynaların gölgesinde kaybolmuş ruhlar, kasaba yaşamının mengelerinde sıkışmış gençler ve şehirden bunalmış bohemler gibi birçok tartışmalı özelliği harmanlayan karakterlerin anormal bir biçimde bir araya gelmesiyle kotarılan öykünün altında yatan temelin yine gelip Nietzsche ve Schopenhauer'e dayanması klasik bir doğu Avrupacı yaklaşım olarak algılanabilir. Zaten eserin çizdiği karamsar tablo yıllar boyu doğu Avrupa sineması tarafından tekrarlanacaktır. Filmin bu listeye girmesine neden olan en dikkat çeken sahnesi ise aynaların kullanımının yarattığı tartışmalar ve cinsellikteki tekrarcı unsurların aynalar yordamıyla daha sonra sinemada kalıplaşmış olmasıdır. Bu filmle ortaya çıkan ayna ve cinsellik kombinasyonu daha sonra çok atıf alacaktır.
5. Mulholland Drive (2001)
David Lynch'ın hem yazıp hem yönettiği kara film örneği psikolojik bir gerilim şaheseri olarak sinema tarihine geçmiştir. 2001 yılı Cannes Film Festivalinde En İyi Yönetmen ödülü alan Lynch aynı yıl En İyi Yönetmen Oscar'ına da aday gösterilmişti. Bir telezivyon serisi olarak düşünülmesine rağmen film olarak kotarılan eser birbirinden bağımsız görülen birçok küçük hikayenin ana konuyu beslediği insan zihni üzerine ağır bir drama olarak kendisini göstermektedir. Daha sonra yayınlanan DVD edisyonunda bu karmaşık gerilimin anlaşılabilmesi takip edilmesi gereken on adımı açıklayan yönetmen, yarattığı karakterlerin birbirleriyle kurdukları ilişkiler üzerine cinsiyet tanımlamaların toplumsal algıları üzerine tezler ve antitez ortaya koymuştur. Ana karakterlerin arasındaki cinsel gerilim en sonunda tinsel bir deneyimle noktalanır ve sinema tarihinin en sansasyonel sahnelerinden birine imza atarlar.Bir çok eleştirmen Lynch'in bu son filmini kendi kariyerinin odak noktası olarak sunmaktan çekinmezler.
6. Irréversible (2002)
Gaspar Noé'nin imza attığı sinema tarihinin en kışkırtıcı ve rahatsız edici filmlerinden bir tanesi olmaya aday filminde günümüz sinemasının en popüler aktrislerinden Monica Belluci inanılmaz bir performans sergilemektedir. Paris'te geçen bir gecenin kahramanlarının gözünden yaşanan bir olayın önünü ve arkasın besleyen olguları kendi pencerelerinden aktaran ve karmaşık kurgusuyla dikkat çeken film cinselliğin sinemada en rahatsız örneklerinden bir tanesi olarak hatırlanmaktadır. Cinselliği tarihsel olarak erkek hazzına hizmet eden bir olgu olarak yorumunu baştan aşağıya değiştiren film eleştirmenleri de ikiye bölmüştür. Bazı yazarlar bu kadar gerçekliğin sinemanın büyüsüne gölge düşürdüğünü izleyicinin salondan ayrılmasına neden olduğu ileri sürmüştür. Kimileri ise her sanat dalı gibi sinemanın da toplumsal meselelere bakışı olması gerektiğini ve gerçekliğin izleyicilere konu üzerinde düşünme fırsatı verdiğini dile getirmişlerdir. Sinemada cinselliğin kullanımında ölçü kaçıran sanatçılar bazen tecavüzü dahi cinsel bir oyun gibi göstermekten çekinmemişlerdi.
Bir çok filmde tecavüzün kadın tarafından haz alınabilen bir olgu gibi hastalıklı bir şekilde sunulduğu da olmuştur. Hatta pornografik alt dallardan bir tanesi olarak tecavüz filmleri genel kabul görmüş ve sıradanlaşmıştır. Noé'nin bu tartışmalı filminde ise Belluci'nin inanılmaz performansı ile tecavüz bütün çıplaklığı ile perdeye yansımış ve izleyenleri şoke etmiştir. İzleyenlerin bir çok kez Belluci'nin güzelliği ile salonlara çekildiği düşünülecek olursa bu filme de bu ümitle giden bir çok sanatseverin sinema tarihin en rahatsız edici cinsellik sahnesine sahip bu filminden memnun olmaması kaçınılmazdı. Yine de film amacına ulaşmış, izleyici rahatsız etmiş ve üzerine düşünülmeyi, konuşulmayı sağlamıştır.
7. A History Of Violence (2005)
Aynı isimli bir grafik romandan filmleştirilen eser izleyenlerine 60'lardan bu yana Hollywood tarafından köpürtülen Amerikan rüyasına ve yüceltilen Amerikan aile değerlerine tokat gibi bir cevap olarak karşımıza çıkmaktadır. Hem bir yandan politik olarak cumhuriyetçi Amerikan toplum kesimlerine hem de o kesimin sınıfsal kökenleri olan mavi yakalı Amerikan işçi sınıfına eleştiriler getirirken bir yandan da Amerikan muhafazakar aile değerleri arkasına saklanan sığ ve bayağı cinsel ve sosyolojik muarızlara laf söyleyen film bu dramatik kurgusu altında oldukça politik bir filmdir. Sıradan bir Amerikan banliyösündeki vakayi adiyeden olabilecek bir bar kavgası ardından ortaya dökülen değerler sistematiğinin pespayeliği karşısında izleyici şok olur. Öte yandan yüce Amerikan ailesinin kutsal değerlerinin koruduğu yapının çarpık ve ahlaksız(!) aile yaşantısının aslında yüceltilen değerlerle ne kadar büyük tezat oluşturduğu ortaya dökülür. Aile, cinsellik, toplumsal yaşam, banliyö ve kasaba kültü, değerler ve Amerikan sağ muhafazakar toplum tabanının çökmüşlüğü üzerine bol göndermeli film içerdiği şiddet ve cinsel içerikli sahnelerle oldukça eleştirilmiştir. Ancak filmin yapmak istediği de aslında budur. Şiddeti ama şiddetin her alandaki tezahürü ile birlikte şiddetin kendisini eleştirmek ve ifşa etmek istenmiş ve başarılmıştır da.
Dr. Selahattin ÖZKAN
David Lynch'ın hem yazıp hem yönettiği kara film örneği psikolojik bir gerilim şaheseri olarak sinema tarihine geçmiştir. 2001 yılı Cannes Film Festivalinde En İyi Yönetmen ödülü alan Lynch aynı yıl En İyi Yönetmen Oscar'ına da aday gösterilmişti. Bir telezivyon serisi olarak düşünülmesine rağmen film olarak kotarılan eser birbirinden bağımsız görülen birçok küçük hikayenin ana konuyu beslediği insan zihni üzerine ağır bir drama olarak kendisini göstermektedir. Daha sonra yayınlanan DVD edisyonunda bu karmaşık gerilimin anlaşılabilmesi takip edilmesi gereken on adımı açıklayan yönetmen, yarattığı karakterlerin birbirleriyle kurdukları ilişkiler üzerine cinsiyet tanımlamaların toplumsal algıları üzerine tezler ve antitez ortaya koymuştur. Ana karakterlerin arasındaki cinsel gerilim en sonunda tinsel bir deneyimle noktalanır ve sinema tarihinin en sansasyonel sahnelerinden birine imza atarlar.Bir çok eleştirmen Lynch'in bu son filmini kendi kariyerinin odak noktası olarak sunmaktan çekinmezler.
6. Irréversible (2002)
Gaspar Noé'nin imza attığı sinema tarihinin en kışkırtıcı ve rahatsız edici filmlerinden bir tanesi olmaya aday filminde günümüz sinemasının en popüler aktrislerinden Monica Belluci inanılmaz bir performans sergilemektedir. Paris'te geçen bir gecenin kahramanlarının gözünden yaşanan bir olayın önünü ve arkasın besleyen olguları kendi pencerelerinden aktaran ve karmaşık kurgusuyla dikkat çeken film cinselliğin sinemada en rahatsız örneklerinden bir tanesi olarak hatırlanmaktadır. Cinselliği tarihsel olarak erkek hazzına hizmet eden bir olgu olarak yorumunu baştan aşağıya değiştiren film eleştirmenleri de ikiye bölmüştür. Bazı yazarlar bu kadar gerçekliğin sinemanın büyüsüne gölge düşürdüğünü izleyicinin salondan ayrılmasına neden olduğu ileri sürmüştür. Kimileri ise her sanat dalı gibi sinemanın da toplumsal meselelere bakışı olması gerektiğini ve gerçekliğin izleyicilere konu üzerinde düşünme fırsatı verdiğini dile getirmişlerdir. Sinemada cinselliğin kullanımında ölçü kaçıran sanatçılar bazen tecavüzü dahi cinsel bir oyun gibi göstermekten çekinmemişlerdi.
Bir çok filmde tecavüzün kadın tarafından haz alınabilen bir olgu gibi hastalıklı bir şekilde sunulduğu da olmuştur. Hatta pornografik alt dallardan bir tanesi olarak tecavüz filmleri genel kabul görmüş ve sıradanlaşmıştır. Noé'nin bu tartışmalı filminde ise Belluci'nin inanılmaz performansı ile tecavüz bütün çıplaklığı ile perdeye yansımış ve izleyenleri şoke etmiştir. İzleyenlerin bir çok kez Belluci'nin güzelliği ile salonlara çekildiği düşünülecek olursa bu filme de bu ümitle giden bir çok sanatseverin sinema tarihin en rahatsız edici cinsellik sahnesine sahip bu filminden memnun olmaması kaçınılmazdı. Yine de film amacına ulaşmış, izleyici rahatsız etmiş ve üzerine düşünülmeyi, konuşulmayı sağlamıştır.
7. A History Of Violence (2005)
Aynı isimli bir grafik romandan filmleştirilen eser izleyenlerine 60'lardan bu yana Hollywood tarafından köpürtülen Amerikan rüyasına ve yüceltilen Amerikan aile değerlerine tokat gibi bir cevap olarak karşımıza çıkmaktadır. Hem bir yandan politik olarak cumhuriyetçi Amerikan toplum kesimlerine hem de o kesimin sınıfsal kökenleri olan mavi yakalı Amerikan işçi sınıfına eleştiriler getirirken bir yandan da Amerikan muhafazakar aile değerleri arkasına saklanan sığ ve bayağı cinsel ve sosyolojik muarızlara laf söyleyen film bu dramatik kurgusu altında oldukça politik bir filmdir. Sıradan bir Amerikan banliyösündeki vakayi adiyeden olabilecek bir bar kavgası ardından ortaya dökülen değerler sistematiğinin pespayeliği karşısında izleyici şok olur. Öte yandan yüce Amerikan ailesinin kutsal değerlerinin koruduğu yapının çarpık ve ahlaksız(!) aile yaşantısının aslında yüceltilen değerlerle ne kadar büyük tezat oluşturduğu ortaya dökülür. Aile, cinsellik, toplumsal yaşam, banliyö ve kasaba kültü, değerler ve Amerikan sağ muhafazakar toplum tabanının çökmüşlüğü üzerine bol göndermeli film içerdiği şiddet ve cinsel içerikli sahnelerle oldukça eleştirilmiştir. Ancak filmin yapmak istediği de aslında budur. Şiddeti ama şiddetin her alandaki tezahürü ile birlikte şiddetin kendisini eleştirmek ve ifşa etmek istenmiş ve başarılmıştır da.
Dr. Selahattin ÖZKAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder