Fransa'ya Çatalı ve Pastacılığı Tanıtan Kadın


İtalyan doğumlu Fransız Kraliçesi Catherine de Medici, üç krala, koca bir ulusa, sanata ve bir sanata dönüşen Fransız aşçılığına annelik yapan tarihe damgasını vurmuş bir abide kadındır. 13 Nisan 1519’da doğduğunda Catherina Maria Romola di Lorenzo de Medici adını alan bu eşsiz insan, hem yaşadığı dönem insanların etkilemiş hem de Fransız toplumun benlik tanımlamalarında çok önemli bir yere sahip olan kültürel mirasın birikimine öncülük etmiştir. Anne tarafından Fransız sarayının kuzeni, babası tarafından ise şaşalı bir düşes olan Catherine, bu görkemli mirasa tezat bir şekilde öksüz ve yetim olarak büyümüştür. Doğumundan sadece iki hafta sonra vefat eden annesinin hemen ardından da babası ölmüştür.


Köhnemiş bir geleneğin temsilcisi olarak babasını toprak sahipliği yoluyla dük yapan amcası Papa 10. Leo, Catherine’e ebeveynlerinin ölümünün ardından sahip çıkmıştır. Bahtsızlık bu küçük kızın babasından aldığı kalıtımsal bir miras gibi peşini hiç bırakmayacaktır. Ünlü Medici ailesinin dördüncü kuşak temsilcisi babasından aldığı bahtsızlığı bir yana Catherine 14 yaşında evlenerek Fransız kraliyetine geçer. Büyük amcasının hamiliğinde Floransa’da bir takım siyasi manevraların gölgesinde sorunlu bir çocukluk geçirdikten sonra daha ergenliğinin başlarında – o yıllarda gelenek olduğu üzere – evlendirilmiştir. Bu kapalı evlilik küçük kızın bambaşka bir tarih yazmasına neden olacaktır.

Evliliğin ilk yıllarında kocasının metresiyle iktidar mücadelesi yapmak zorunda kalan Catherine yirmi beş yıl sürecek bu rekabetin etkisini hep hissedecektir. Hem yaşının küçüklüğü hem de bir metresin kocasının hayatında kendisinden daha fazla yer kaplaması gibi nedenlerle ilk çocuğunu evliliğinin ancak onuncu yılında doğurabilmiştir. Mutlak rejimlerin kadına bir kuluçka makinesi olmaktan daha fazla görev bahsetmediği düşünülecek olursa böyle bir gecikmenin kendisinin hayatını nasıl etkilediği daha iyi anlaşılacaktır.



Toplamda yedi çocuk doğuran Catherine, evlatlarının krallıklarının gündeme gelmesiyle bir anda politik bir figür olmaya başlayacaktır. Önce en büyük oğlu kral ilan edilir ancak bir yıl geçmeden ölmesiyle daha on yaşında olan ikinci oğlu kraliyet tahtına oturur. Bu küçük Kralın annesi olarak hem ülkeyi hem de oğlunu idare etmeye işte böyle başlar. İdaresi altında politik tarihe en çok mezhep savaşlarındaki rolü ele alınıyor olsa da iktidarın ilk yıllarında uzlaşmacı bir tavır takındığı unutulmamalıdır.

On beş yıl sonra oğlunun yirmi dört yaşında ölmesiyle sırası üçüncü oğluna geçecektir. Ancak taç el değiştiriyor olsa da idarenin asıl sahibi olarak Catherine kalmaya devam edecektir. İktidarı süresince devam ede gelen mezhep tartışmalarını yatıştırmak için kızını bir Protestan ile evlendirmeye çalışmış ancak düğünde yaşanan katliamda çaresizce mezhep savaşının bir tarafı olmak durumunda kalmıştır. Fransız tarihinin din savaşlarında kan ve gözyaşı hiç eksik olmamıştı ancak bu kez kraliyet ailesinin mensupları birinci elden muhatap ve taraf olmuşlardır.

Böyle acı anların yanında Catherine sanata gösterdiği büyük hamilik ile Rönesans’ın doğduğu topraklardan hükmettiği topraklara geçmesine katkı sağlamıştır. Koleksiyonuna dahil ettiği ve sahip olduğu sarayların duvarlarında yüksek aristokrasiye sergilediği binlerce resim, heykel ve haritalarla Fransız sanat anlayışının tarihsel mirasının oluşmasını sağlamıştır. Haritaların, yemek takımlarının, mobilyaların ve duvar süslemelerin de dahil olduğu bu zengin koleksiyon hem sanatsal bir birikim oluşmasını sağlamış hem de gelecek olacak devrimsel gelişmelerin düşünsel altyapısını hazırlamıştır.

İtalyan aile köklerinin geleneksel tatlarını da bu yeni ülkeye taşıyan Catherine, sanat dışında yeme içme kültürünü de etkilemiştir. İtalya’da küçük bir kız iken alıştığı büyük aile yemekleri geleneğini Fransa’ya taşımış, maiyeti altındakilerle zengin sofralar kurmuştur. Dar bir çevrede olsa da Catherine’in yemek festivalleri dalga dalga Fransız toplumunu etkilemiştir.



İtalyan ekmekçilik geleneğini de yakından tanıyan Catherine, Fransızların ekmek sorununun çözümüne bambaşka yöntemlerle katkı da sağlamıştır. Catherine, Fransa’ya sadece İtalyan sanat anlayışını değil aynı zamanda tatlı etmek anlayışını da getirmiştir. 1540 yılında Floransa’dan getirttiği Panterelli isimli ekmek ustası zamanın ruhuna uygun basit tarifleriyle ağır sınıfsal farklılar ile bölünmüş Fransız toplumunu ortak bir tatta birleştirmeyi başarmıştır.

Panterelli’nin icadı olan Pâte a Choux isimli ekmek hamuru piştikten sonra tatlandırılabilmesi ve kolayca servis edilebilmesiyle Fransız pastacılığın temel hamuru olmuştur. Sadece tere yağ, su, un ve yumurta kullanılarak yapılan bu hamurdan profiterol, krem buke, ekler, puf ve tatlı simit ve benzeri onlarca pasta yapılabilir. Bu hamur öyle kutsaldır ki ekmekçilerin ve pastacıların koruyucu azizi Aziz Honore’ye adanmış St.Honore Pastası bu hamurdan hazırlanmış kekten yapılır.

Catherine de Medici’nin sayesinde Fransız mutfağına kazandırılan ve oradan bütün dünyayı saran bu tatlı ekmeklerden “ekler” ise dilimize ve kültürümüze öyle girmiştir ki sanki bize aitmiş gibi durur. Ancak Pâte a Choux isimli kutsal hamurla yapılan Fransızca’da yıldırım anlamına gelen “Êclair” pastacığına şeklinden dolayı bu isim Fransızlar tarafında verilmiştir ve aslen bir Fransız ekmeğidir.

Yine Profiterol isimli çikolata içinde yüzen küçük tatlı pastacıkların da Catherine’in sayesinde Fransız mutfağına oradan da dünya mutfaklarına yayıldığı söylenmelidir. Profiterol’ün Fransızca da ise “Kül altında pişen” anlamında olduğu sanılmaktadır. Aslında küçük ekmekçiklerle süslenen bir çorba tarifinde yer alan lezzetli ekmeklerin süslenmesinden ibaret olan bu tatlı temelinde yatan ekmeğin lezzetiyle bütün dünyaya nam salmıştır. Batı Avrupa kültürlerinde bu tatlının tek tek süslenerek sunulduğu görülmekteyse de Yunanistan, İtalya ve Türkiye’de Profiterol ilk tarifi andırır bir biçimde çikolata çorbasının içinde servis edilmektedir.

Bir mutlakıyetteki üç krala annelik etmek şansına sahip olan tarihteki tek insan gibi ilginç bir özelliğe sahip olan Catherine de Medici’nin esas başarısı ise mezhep savaşlarına rağmen ülkesini bir arada tutabilmesidir. Rönesans’ın Fransa’daki en büyük hamilerinden biri olmasının yanı sıra ülke kültürüne yaptığı katkılar da inanılmazdır. Bugün ortada bir Fransız mutfağı varsa bunda şüphesiz Catherine de Medici’nin de katkısı vardır.

Fransız Mutfağını çatal, zeytinyağı, tatlı ve lezzet alınabilir ekmek, sofralık şarap ve kuru fasulye ile tanıştıran bu zevkine düşkün kraliyet mensubu, devrime ve kazanımlarının büyük etkisine rağmen büyük bir onurla anılan ender Fransız soylularından bir tanesidir. Fransız mutfağındaki en eski gelenek olan tatlı ve tuzluların bir arada sunulmasını dahi unutturan bu büyük gurme, sanatsever ve idareci, Fransız halkının kalbindeki saygın konumunu bugün dahi sürdürmektedir.







3 yorum:

  1. Ekler denilen tatlı çeşidinin kelime anlamını merak etmişimdir hep. "Ekler" kelimesindeki "ler" kısmı kelimeye "çoğul" anlamı kazandırmak için midir, yoksa kelimede öylesine bir yer mi işgal etmektedir. Kelimenin etimolojik kökenlerine inmeden sözcüğün manasını açıklayabilmek mümkün müdür?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Éclair (Ekkleeıı şeklinde okunur. Türkçede Ekler olarak kullanıyoruz) kelime olarak şimşek, yıldırım, flaş ışığı anlamındadır. Bu tatlıya Düşesin Ekmeği veya Minik Düşes de denir. Hatta Minik Düşes olarak çıktığında ünü hızla yayılınca adına Éclair denildiği anlatılır.

      Sil
  2. yukarıdaki metinde de anlattığım üzere;
    .....Pâte a Choux isimli kutsal hamurla yapılan Fransızca’da yıldırım anlamına gelen “Êclair” pastacığına şeklinden dolayı bu isim Fransızlar tarafında verilmiştir ve aslen bir Fransız ekmeğidir.... "Ekler" Türkçe gibi gelse de aslında Fransızca “Êclair” kelimesinin okunuşudur ve çoğul değildir.

    YanıtlaSil