Sovyetlerin dağılışından bu yana
neredeyse yirmi sene geçti. Bu yirmi sene içerisinde dünyanın hız tek
kutuplaşması sonucunda neredeyse Sovyet tarihi unutulmaya yüz tuttu. Günümüzün
kimi gençleri ABD dışında bir başka süper gücün var olabileceğini dahi tahayyül
edemiyorlar. Öyle kitleler var ki, özellikle bizim gibi geri kalmış ülkelerde,
Sovyetler, Marx yada Sosyalizm deyince aklına hiçbir şey gelmiyor. Ama orada
öyle büyük bir tarih, öyle büyük bir birikim, öyle büyük bir deneyim var ki
anlatılmakla, yazılmakla, konuşmakla bitecek gibi değil. Arda kalanlar sadece yazılı yada resmi kaynaklar değil elbette hatıralar, dedikodular, tanıklıklar ve yaşanmışlıklar yığınla ve paylaşılmayı bekliyor.
Lenin sonrası Sovyetler, giderek
ağırlaşan bir bürokrasinin ve yükselen bir otoritenin yarattığı idari ve
ekonomik açmazlar, bireylerin ve halkların yükselen özgürlük talebi karşısında
çaresiz kalmıştı. Sovyetlerin yaşadığı çaresizlik son hükümran Gorbaçov
zamanında, tam da olması gereken zamanda kansız bir biçimde ülkenin rejim
değiştirmesiyle sonuçlanır. Rus toprakları dışındaki Sovyetler, ülkelerini yeni
döneme hazırlayacak kültürel bir mirası bırakarak tarih sahnesinden
çekilmişlerdi.
Tarihin gördüğü yegane aklı
başındaki siyasal bilimsel entropinin sona ermesi işlerin ne yazık ki beklenen
rutine dönmesine neden oldu. Çeşitlilik ve özgünlük yerini sığlık ve bayağılığa
bıraktı. Dünya hakları kültürel emperyalizmin tek taraflı mengenesi altında
ezildikçe ezildi. Bugün yaşanan kültür, çevre, sağlık ve ekonomi
politikalarındaki sıradanlığın sorumlusu ideolojik rekabetin kesilmesiyle
orantılı görülmelidir. Sovyet deneyiminin insanlık ailesine katkısı
tartışılmaz. O katkılar kimi zaman ideolojik aktarımlarla kimi zaman ise
deneyimler yada tecrübeler ile olmaktadır.
İdaricilerin tecrübelerini
gelecek kuşaklara aktarması tarih ve halklar açısında büyük bir öneme sahiptir.
O yüzdendir ki büyük liderlerin yaşanmışlıklarından çıkarılacak dersler gelecek
kuşaklar ve onların içinden kopup gelecek ardıl yöneticiler için çok önemlidir.
İşte böyle bir öykünün de Kruşçev ile Brejnev arasında yaşandığı bilinmektedir.
Bilindiği üzere Kruşçev’in iktidar yılları ülke içindeki yükselen parti içi
kızışmalar ile son bulmuştur. Kruşçev’in kazandığı uluslararası popüleritesi
yada ülke için gerçekleştirdiği reformlar parti içi muhalefeti susturmaya
yetmez. Brejnev ile ile Kruşçev arasındaki yada Sovyet Komünist Partisindeki
iktidar mücadelesi bu yazıya sığmayacak kadar derin, zaten benim amacım da
ikisi arasında yaşanan mücadeleyi anlatmak değil.
Kruşçev’in “gönüllü emeklilik
talebi” 14 Ekim 1964’te Sovyet Prezidyumunca onaylanır ve yerine Brejnev
Komünist Parti sekretaryasına seçilir. 12, 13 ve 14 Ekim günlerinde yaşananlar
üzerine büyük sözle söylemek ve modern çıkarsamalar yapmak mümkün. Ama sonuç
Kruşçev’in emekliliği ve Brejnev’in gücü ele geçirmesidir. Stalin ile
Kruşçev’in belki de en büyük farkı bu olayla daha iyi ortaya çıkmaktadır. Stalinin
vahşi despotizmine karşı Kruşçev yoldaşlarının kendisinin liderliğine karşı
çıkmalarını sessizlikle karşılamış ve koltuğunu asaletle bırakıp, emekliliği
yaşamıştır.
Neyse, 13 Ekim gecesi artık
Kruşçev Prezidyumun kararını kesin olduğunu anlayınca makam odasında halefi
için gizli bir toplantı hazırlar. Kendisine karşı girişilen muhalefette KGB’nin
payını bildiği için çok dar kapsamlı bir bilgilendirme yapar. Sadece çok yakın
kişilerin sakladığı bu sır, kulaktan kulağa anlatıla anlatıla yerleşmiştir.
Büyük bir liderin tarihe geçecek ders niteliğindeki tecrübesinin öyküsüne göre
o akşam Kruşçev, halefi Brejnev’i çok sıcak karşılar. Artık Kruşçev’in
değiştireceğini bir şey olmadığından gardı düşmüştür, bu büyük lider bütün
“doğallığıyla” görevini teslim etmek istemektedir.
Kruşçev ile Brejnev, Kruşçev’in
dakikalar sonra terk edip Brejnev’e bırakacağı makam odasında havadan sudan
konuşmakta, Kruşçev ortamı yumuşatmaya çalışmaktadır. Kolay değil, Sovyetlerde
ilk kez iktidar “doğal” yollarla el değiştiriyordu. Kruşçev, bu ortamı ısıtan
ve ikisi arasındaki gerginliği alan konuşmalardan sonra bu gizli toplantıyı
yapma nedeni olacak şeyi başlatır. Yerinden doğrulan Kruşçev, kitaplığının
arkasındaki güvenlik kasasından iki zarf çıkarır. Zarfların üzerinde sadece
koyu harflerle MEKTUP I ve MEKTUP II yazmaktadır. Kruşçev, elindeki zarflarla
birlikte yerine geçer, koltuğuna oturur ve bu iki gizemli mektup Brejnev’e
uzatır.
Brejnev, şaşkındı. İlk tepkisi,
daha önce nükleer füzelerin ateşleme kodlarının kendisine zaten verildiğini,
bunlara gerek olmadığını söylemek olur. Kruşçev ise durumu açıklar, bu iki
mektup Brejnev’e Kruşçev’in politik tavsiyelerini içermektedir. Brejnev’in
şaşkınlığı daha da artar. Bu tavsiyelerin ne olduğunu ve Kruşçev’in bu
tavsiyelerini neden söylemek yerine mektupla bildirdiğini sorar. Kruşçev
mektupları şöyle açıklar. İlk mektup, Brejnev’in karşılaşacağı ilk siyasi kriz
için yazılmıştır. Brejnev’e ilk krizinde bu mektubu açmasını ve tavsiyelerine
kulak vermesini söyler. İkinci mektup hakkında bir şey söylemeden Brejnev’i
kucaklayan Kruşçev’le vedalaşıp odadan ayrılır.
Brejnev’in iktidarının ilk
zamanları sorunsuz geçse de KGB ve köklü parti liderlerinin eleştirileri yine
yükselmeye başlar. Brejnev, köşeye sıkıştığını hisseder, yaşamından endişe
eder. Aklına Kruşçev’in verdiği o özel iki mektup gelir. Odasına koşar ve tam
da Kruşçev’in dediği gibi ilk zarfı açar. Heyecanla zarfın içindeki mektubu
okumaya başlayan Brejnev, elle yazılmış su satırla karşılaşır:
- Bütün suçu
selefine at. İyi Şanslar.
İlk mektubu okuyan Brejnev, hemen
bir toplantı tertip eder. Politbüro, KGB, Askeri komutanlar ve parti önde
gelenlerinin katıldığı toplantıda Brejnev: “Bir enkaz devraldım, bütün suç
Kruşçev’in” der. Brejnev, kendisini Kruşçev’in yerine getirenlere karşı
Kruşçev’i suçlayarak kendisini böylece sağlama alır, kriz yatışır. Brejnev
üzerindeki şüphe ortadan kalkar. Brejnev, Kruşçev’in ilk mektubuyla
karşılaştığı ilk krizden böylece sağ salim çıkmayı başarmıştır.
Bu yaşanan krizden yaklaşık bir
on yıl sonra, ilk kriz kadar ciddi ikinci bir kriz ile daha karşı karşıya kalır
Brejnev. Brejnev yine topun ağzındadır. Brejnev yine KGB tarafından
öldürüleceğini, zehirleneceğini yada uykusunda boğdurulacağını düşünmeye
başlar. KGB’nin eski bir numarasıydı uykuda boğma, kalp krizi deyip
geçebilirler, kimse de kuşkulanmazdı sonuçta. Brejnev’in aklına yine selefi
Kruşçev gelir. Yazdığı ikinci mektup hala açılmamıştır. Makam odasındaki
kitaplığının arkasındaki o güvelik kasasındaki ikinci zarfı eline alan Brejnev,
heyecan içinde mektubu okumaya başlar. Elli yazılmış bu ikinci mektuptaki tek
satır şöyledir:
- “Leonid, şimdi otur ve iki mektup yaz!”
Brejnev, mektubu açtıktan sonra
bütün endişelerini yitirir. Kruşçev’in dediği gibi oturur ve sakince iki mektup
yazar. Onları güzelce iki zarfa koyar ve sıkıca yapıştırdıktan sonra çayından
bir yudum alır. Çayı tadında bir gariplik hissetmiş olsa da artık iş işten
geçmiştir. Bu öykünün doğruluğu bugüne kadar kanıtlanabilmiş değildir. Ancak
Ruslara göre bu öykü dilden dile anlatılmış ve günümüze kadar ulaşmıştır. Kanıtlanmamış
bir öykünün elbette gerçekliği üzerine kuşkulu yaklaşmak gerekmektedir. Ancak
çapraz tarihi verilerle uyumluluk gösteren bu tür öykülerin göz ardı edilmesi
de eksik değerlendirmelere neden olabilir. Netice de tarihteki her şey ne yazık
ki kayıt altına alınamıyor ve ancak böyle efsaneleşebiliyor.
Yararlanılan Kaynaklar:
- http://www.bbc.co.uk/history/historic_figures/khrushchev_nikita.shtml
- William Taubman - Khrushchev: The Man and His Era - 2004
- Nikita Sergeevich Khrushchev - Khrushchev Remembers: The Glasnost Tapes - 1990
- http://en.wikipedia.org/wiki/Wikipedia:Reference_desk/Archives/Humanities/2007_January_19
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder