Bilginin Özgürleşmesi ve Kitapların Toplumsallaşması İçin E-Kitap


Basılı kitaplarının ortaya çıkmasının ve yeryüzünün bilginin ışığı ile aydınlanmasının üzerinden henüz çok uzun süre geçmedi. Ancak kitap ortaya çıkışından bu yana bir çok evreler atlattı. Bu evreleri yeri geldiğince anlatmaya ve kitabın tarihine ortaklık etmeye çalıştık. Artık zamanın öyle bir anındayız ki bugüne kadar bizi hiç düşünemediğimiz noktalara getiren kitapları, bizler, bambaşka bir boyuta taşıyacağız. Kitabın ve hatta yazının ilk ortaya çıkışından bu yana bilginin toplumsallaştırılması sorunu en büyük problem olarak ortaya atıldı. Birçok çözümler denendi ve bazıları da başarıya ulaştı. Şimdi ise artık kitabın elektronikleşmesi ile geleceğin gözlerimizin önünde değişmesine şahitlik ediyoruz.

Sovyetlerin tarih sahnesinden çekilmesi, Avrupa’daki utanç duvarının yıkılması ve küresel bir bilgi paylaşım ağının ortaya çıkmasıyla son çeyrek yüzyıldır bilgi ve iletişim sektörü muazzam yeniliklere imza atmaktadır. İnternetin ortaya çıkması, wikipedia ve sosyal medya’nın yaratılması artık bilgi üzerindeki hakimiyetinin kırılmasına neden oluyor. Dünya üzerindeki siyasal, ekonomik ve kültürel tiranlar yerle bir ediliyordu. Bilgi bir yandan özgürleşirken öte yandan da toplumsallaşıyordu. Ucuzlayan teknolojik araçlar, çevreye daha duyarlı üretim ve yükselen iletişim altapısı insanlığın perspektifini açıyor, algılarımızı değiştiriyordu. Sıranın kitaba gelmemesi beklenemezdi.

Aslında ilk bilgisayar ve internet teknolojilerinin ABD ve Avrupa üniversitelerini birleştirmek kaygısıyla ortaya çıktığını düşününce bu gelişmenin aksini hayal etmek öngörüsüzlük olurdu. Bilgisayar ve İnternet’in bulunmasıyla kitaplardaki verilerin elektronikleştirilmesi neredeyse aynı zamanda başladı diyebiliriz. ABD’li üniversitelerin gelişen teknoloji ile birlikte henüz 60’lı yılların sonunda kütüphanelerini dijitalleştirme çabalarına şahit oluyoruz ancak yine de Micheal S. Hart’ın ismini özellikle anmak gerekmektedir ki kendisi 1971’de ilk kez ABD Bağımsızlık Bildirisi’nden başlayarak sayısız kitabı dijitalleştirmiş ve Gutenberg Projesini başlatmıştır. Gutenberg Projesini kitaplarını bütün olarak internete taşıyan ve oradan da e-kitap okuyuculara ücretsiz olarak indirilmesine olanak veren ilk gönüllü kuruluştur. Proje “e-kitap” tanımının yaygınlaşması için büyük çalışmalar yapmıştır.

1992’de Sony ilk e-kitap okuyucuyu piyasaya sürmüş olmasına rağmen doksanlar bu yeni okuma alışkanlığı için henüz hazır değildi. İnternet henüz tam anlamıyla yaygınlaşmamış, elektronik ürünler ucuzlamamış ve dünya sosyal medya ile tanışmamıştı. 2007’de dünyanın en büyük online kitap alışveriş sitesi Amazon’un Kindle’ı tanıtmasıyla işler bir anda değişti. Zira 2000’lerde artık dünya bütünüyle on-line okuma alışkanlıklarına hazırdı. İnternetin girmediği üçündü dünya ülkesi bulmak imkansızdı ve teknoloji ucuz ürün geliştirmek için oldukça ilerlemiştir. Amazon yaratacağı iş modeliyle yayıncılık tarihine çomak sokmaya hazırlanmıştı. Bütün doksanlar boyunca neredeyse klasiklerin tamamı dijitalleştirilmiş, kütüphaneler arşivlerini internete taşımış ve genç bilgisayar dâhileri bilginin özgürleşmesi için wiki gibi projeleri hayata geçirmişti.


Amazon internetteki tanınmışlığı ve piyasaya olan hakimiyetini de kullanarak yayıncılarla olan e-kitap çalışma politikasını fiyatları maksimum 9,99 $ olarak sabitledi. Ancak bu büyük yankı uyandırdı. Yayınevleri, yazar ajansıları, reklam şirketleri bu politika karşısında hemen ayağa kalktı. Zira 70'lerden 2000'lere kadar kitapçılık ABD'de giderek metalaşan bir üretim tarzına bürünmüştü. Kapitalizm'in doğası gereği, kitapta da özden çok şekil ve akabinde de reklam giderek önem kazanmıştı. Bu nedenle yayınevleri milyon dolarak dev sermaye şirketlerine (reklamcılık ve medya ile bütünleşik olarak) evrildiler. Değerli olanın yayınlanmasından, satılabilir olanın yayınlanmasına pazar giderek kapitalistleşti.

Bu süreçte editörlere ödenen paralar, tanıtım ve baskı maliyetleri yazım ve hatta basım sürecinden daha yüksek bütçeli bir boyuta ulaştı. Klasik yazar tipolojisinde "celebrity" yazarlık dönemine geçildi diyebilirim. Artık "büyük" yazarlar ölmeden hatta yazmadan önce milyon dolarlık antlaşmalar ile transfer ediliyor, büyük tanıtım kampanyaları ile lanse ediliyordu. Bu sözde büyük yazarlar, giderek artan baskı kalitelerine, yüksek reklam ve tanıtım maliyetlerine rağmen Hollywood olmasa hayatta kalamıyordu. Televizyonlarda konuk sıkıntısı çeken talk-show’lara pr çalışmalarının bir çalışması olarak yazarlar konuk ediliyor, parasını veren kitabını tanıtıyor, talk-show sunucusunun okuduğunu söylediği kitap bir andan best-seller oluveriyordu. Yayıncılık bu anlamıyla giderek yayvanlaşıyor ve son yarım yüzyıldır gerçek bir klasik yaratılamıyordu. İnsanlık susmuş muydu?

E-kitap bütün bu balonu söndüreceğini kimse tahmin etmemişti. Amazon'un fiyat politikası ve self-publishing uygulamaları büyük yayınevlerini ve reklamcıları (bu arada doksanlarda peyda olan ajansları da) saf dışı bıraktı. Okuyucular hızla Kindle'a yöneldi, Kindle'nın okuma alışkanlıklarını ve fiyat politikalarını değiştiren yapısı da bunda çok etkili oldu. Amazon'un en çok satılanlar listesini hala 9,99'dan düşük kitaplar ve telifsiz klasikler oluşturmaya devam ediyor. 9,99'un yarattığı panik yayınevlerinin önce Amazon'a uzak durmasına neden olsa da yükselen pazar payı ve okuyucu taleplerine daha fazla dayanamadılar. Geçen sene sık sık kapanan yayınevi dağıtım ağlarının haberleri duyuldu.

E-kitap sektörünü son değiştiren yenilik ise yine Amazon'dan geldi; ödünç alma sistemi. Yıllık belirli bir ücret karşılığında girilen sisteme, fiyatını 9,99'a çekmeyen yayınevlerinin de kitapları dahil edilip, yeni çıkan kitaplarının (basılı mecradan bir kaç ay sonra sisteme girmesine rağmen) belirli süreler için kindle'a indirilmesi, olayın görünümünü bütünüyle değiştirdi. Artık Kindle’da kitaplar sadece  satın alınmıyor, aynı zamanda kiralanıp yada ödünç alınıp okunabiliyor. Yeter ki okunmak istensin, yeter ki aydınlanılmak istensin, artık araya editör, ajans, yayınevi, reklamcı, pazarlamacı ve satış elamanı girmeden kitaba ulaşılabiliyordu. Ancak bir yandan da eski düzenin ağababaları geri kalmış kalelerini ısrarla savunmaya devam ediyorlar.

Kindle’a getirilen en büyük eleştiri, uyguladığı bu fiyat politikasıyla, yayınevlerinin kapanmasına ve editörlüğün sonlanmasına neden olacağı yönünde. Aslında düşünülünce ortaya çıkacaktır ki yayınevleri ve editörlerinin bu beyhude çabaları kaçınılmaz sonu geciktiremeyecektir, e-kitap kitabın yerine geçecektir. Peki gerçekten de editörlük tehlikede midir? Yada soruyu baştan kurarsak editörlük gerçekten de yaşaması gereken bir meslek midir? Editörlerin ne yaptığına bakmaya çalışalım önce. Kitap editörlerinin tarihsel olarak ortaya çıkış sebepleri iki tanedir. Her ne kadar günümüz editörleri bu nedenleri edebi bir takım süslemelerle köpürtmek isteseler de bu tarihi nedenler işin temelidir. Birinci ve en önemlisi; iktidarı, yayıncıyı yada kamuyu(!) rahatsız edebilecek bir takım kötü düşüncelerden kitabı ayıklamak yani sansür. İkincisi ise maliyetleri kısmaktır. Yani, kitabı daha ucuz ve satılabilir kılmak.


Bu iki unsur göz önüne alındığında editörlük hem yazarlara hem de yazma fiiline doğrudan müdahale eden, yaratıcı zekaya gem vuran ve fikir hürriyetine engel olan bir meslektir. Editörlük yazarın özgür zihninden dökülen kurgu yada fikri mülkiyeti budamak, kendi aklınca ve birtakım mecralara yaranmak için sansürcü bir bakış açısıyla yaratıyı gözden geçirmek ve düşünceyi engellemek için ortaya çıkmış bir “meslek”tir. Aslında editörlüğün bir “meslek” olması asıl meseledir. Yazarlık, her ne kadar günümüz kapitalist dünyasında biraz esnemiş olsa da, yazma isteğinin engellenemez bir tezahüründen başka bir şey değil. Kimse yazarlığı meslek edinemez, meslek gereği yazmak eylemi gerçekleştirilemez. Yazmak büyük yazarların da dediği gibi kişinin kendisini mecbur hissettiği bir yaratım sürecidir. Editörler gibi yazarlar bu işi para kazanmak için değil sadece ve sadece yazmak istedikleri için yazarlar. Zaten bugün klasikleşen büyük yazarların hepsi ya yaşarken parasızlık çekmiş yada asla paraya kıymet vermemiştir.

Bugün koparılan yaygaranın yazarlardan değil editörlerden, yayınevlerinden ve sermayedarlardan gelmesine şaşmamak gerek. Zira kitabın gerçek telif hakkı sahibi olan yazarın, meta olarak kitapla doğrudan bir ilgisi yoktur. Yazar için, düşünen, üreten ve bilgi ışığında aydınlanan birey içen bilgi; ister taş tablette, ister papirüste, ister ceylan derisinde, ister hayvan kemiklerinde, ister kağıtta yada Kindle’da olmuş fark etmez. Yazarların, düşünürlerin ve bilim insanların canla başla çabalayarak bilginin toplumsallaşması (yani bilginin giderek herkesin ulaşabileceği bir bedelsizliğe ulaşması) için çalıştığı, 2000’li yılların ilk on yılı sonrasında anlaşıldığı gibi sosyal medya ile gelişen bilginin özgürlüğünde para ile kitap satmayı bıraktığı bir gerçektir.

ABD’nin en büyük kitap dağıtımcısı olan Amazon’un 2010 mali verilerine göre tarihte ilk kez e-kitap satışları, basılı kitabı geçmiştir. Bu veri daha göstermektedir ki gelecek e-kitaptadır. Ayrıca olayın bir de vicdani boyutu vardır. Basılı kitabın basımı, dağıtımı, pazarlanması ve okuyucuya ulaştırılması sırasında yapılan çevresel zarar muazzamdır. Müzik ve gazete sektörünün günümüzde geldiği nokta gibi kitap sektörü de bu noktaya gelecektir. Kitaplar özgürleşecek ve özgür düşüncenin önündeki ağır duvarlar yıkılacaktır. Direnişlerinin son anlarını yaşayan basılı kitap tüccarları birer ikişer dükkanlarını kapatacak, editörlerin evlerinin yollarını tutacak (yada en iyi niyetli yaklaşımla yazarların düşünürlerin yakasını bırakıp kendileri üretmeye başlayacak) ve bilgi giderek daha da özgürleşecektir.

Bu noktada bilginin güvenirliği sorunsalı yine gündeme gelecektir. Bir editörün, bir yayınevinin yayınlanmasına değer bulup bir onaydan geçirmediği her eser yayınlanacaksa okuyucu yada öğrenci hangi bilginin doğru olduğuna hangi kitabın iyi olduğuna hangi şiirin yüce olduğuna nasıl karar verecek. Bu soruya verilebilecek bir cevap yok. Zira iyi, doğru yada gerçek bilgi yok. Bunların eskiden basılabilir olması onların nasıl doğru, iyi yada gerçek olduğu anlamına gelmiyor ise ulaştığımız her bilgi, her düşünce de doğru, iyi yada gerçek olmayabilir. Bu sıfatları biz okuyucuların verdiğini yeniden hatırlamalı ve bir reklamcı, editör yada tüccarın onayı olmadan da yazarların, düşünürlerin ve şairlerin eserlerini değelendirebileceğimizi unutmamalıyız. Kitap olmasa da yazar olacak, şair olacak, düşünür olacak ancak çok alıştığımız mürekkep kokusunun yerini daha sağlıklı şeyler alacak. (Çok sevildiği söylenen mürekkep artık suni olarak petrol türevlerinden yapılıyor ve büyük bir bölümü de kansorejen)

Ne yazık ki bu konuda da ülkemizin geri kalmışlığı ne yazık ki kronik bir rahatsızlığa dönüşüyor. Bürokrasimizdeki hantallık da cabası. Henüz ABD gibi değiliz, ancak kaçınılmaz son büyük yayınevi tiranlarının, yazar ajanslarının ve reklam/tanıtım/pr şirketlerinin kepenk kapatmasıyla gerçekleşecek. Artık yazarlık için sadece yazmak, okumak için sadece bir basit bir okuyucu yeterli olacak. Bu geleceği göremeyen yayınevleri tarih olacak ve okuyucu ile yazar arasındaki köprü kısalacak, bilgi özgürleşecek ve kitap bir tüketim malzemesi olmaktan çıkıp, bilginin ve düşüncenin kalesi olacaktır.

Dr. Selahattin ÖZKAN



Ayrıca Bakınız:






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder