İster koca kıtanın aşağısında
Katolikler isterse tarıma daha elverişli yukarında Protestanlar tarafından
işgal ve iğdiş edilmiş olsun yenidünyanın kadim çocukları neşelerini kaçıran bu
beyaz adamın lanetinden kurtulamamıştı. Beyaz adam yenidünyaya acı, gözyaşı ve
kandan başka bir şey ekmemişti. Yine de bu büyük düzlükler ve derin topraklar
tarihin acı bir ironisi olarak bereketi ve saadeti beyazlardan esirgememişti.
Ancak aynı beyazlar toprağın bu kerametini o toprakların gerçek sahiplerinden
esirgediler. Yenidünya’nın kadim halklarını kırmak için ellerinden geleni
yaptılar. Ateşi ve ayrılığı ekip, altın bereketinden yerlilerin nasibini
kıskandılar.
Beyazlar gelmeden önce yerlilerin
yaşamının güllük gülistanlık olduğu elbette iddia edilemez. Dünyanın her
yerinde olduğu gibi Amerika’da da yerli kabileler arası çekişmeler ve
geçimsizlikler mevcuttu. Ancak yerlilerin hukuku beyazların cahil aydınların
akılsız bilginlerinin anlayabileceğinden çok farklıydı. Amerikan yerli
kabilelerin tipik konar göçer yaşamında kabile şefi muazzam öneme sahipti.
Şefin kabilenin geri kalanı üzerinde kuralları belirli yada daha önceden
üzerinde anlaşılmış yazılı bir yetkisi bulunmamaktaydı. Ancak kabile şefe karşı
büyük bir saygı beslerlerdi. Saygılarının kaynağı şefin daha önce göstermiş
olduğu askeri kahramanlık becerileriydi. Şef savaşta göstermiş olduğu
kahramanlıkla bu görevine gelir ve belirlenmiş bir yetkisi olmadığı halde
altında yaşayanların alçak gönüllükle benimsediği bir saygınlıkla kabilesini,
kabilenin hayvanlarını ve topraklarını korurdu.
Amerikan kabilelerinde zorunlu
yada ücret karşılığında icra edilen herhangi bir meslek grubu yada zorunluluk
bulunmazdı. Sadece kabilenin bütün üyeleri için zorunlu olan ava çıkmak vardı.
Av dışında kabile mensupları herhangi bir şeyin zorlanmak yada davranışları
nedeniyle suçlanmazdı. Amerikan kabilelerinde oldukça az ahlaki kural
bulunurdu. Elbette hırsızlık yada cinayet gibi temel insani suçlar cezalandırılırdı
ancak cezaların hiç birisi Ortadoğu’nun ceberut hükümdarlarının vahşi cezaları
yada Avrupa’nın ahlaksız kale bezirganlarının acınası işkenceleriyle boy
ölçüşemezdi. Suçu kabul edilen kabile mensubu ruhlardan af dilemek için dua
eder ve kabileden uzaklaştırılırdı. Doğa ana ya bu günahkarı cezalandırır yada
günahları dolayısıyla affederdi. Bu doğa ananın bileceği işti.
Kabileler arası savaşın tek
sebebi olarak çok değerli olarak gözlerine bakılan atların çalınmasıydı. Zira
bir kabile için atlarını bir başkasına çaldırmak utanç duyulacak bir duygu
iken, bir başka kabileden at çalmayı başaran kabile üyeleri kendi kabileleri
tarafından büyük onurla anılırdı. Kabilenin yeni yetişen üyeleri başka
kabilelerden at çalara hem kendilerini kabileye kabul ettirmek isterler hem de
muhtemel bir savaşta kahramanlık göstererek saygınlıklarını artırmayı. Ateşli
silahları ve kılıçları bilmeyen Amerikan yerlileri için savaş bir bilgelik ve
sportif güç gösterisiydi. Aklı olan ve vücudunu iyi kullanan birey düşmanını bileğinin
gücüyle alt ederdi. Ancak bu savaşların kimi zaman kan davasına dönüştüğü,
beyazlar gelmeden çok önce kabileler arası savaşlarda büyük oranda yerlilerin
öldüğü gözlenmiştir.
Kültürel olarak yerleşmeye
elverişli olmayan bir yaşam sürdüren Amerikan yerlilerin kıtaya Bering Boğazı
üzerinden Asya’dan geçtikleri kuvvetle muhtemeldir. Yerlilerin Asyalı
toplumlarla olan kültürel paylaşımları ve etnik yakınlıkları bu teoriyi
güçlendirmektedir. Yine de 60 ile 25 bin yıl önce gerçekleşmiş olması gereken
böylesi bir insan hareketliliğini gösteren tarihi kayıtların yetersizliği ve
Bering Boğazının coğrafi dengesizliği konuyu tartışmalı kılmaktadır. Yine de
bugün ABD ve Kanada olarak bilenen Büyük Düzlükler ve Büyük Göller bölgelerinde
yerleşen ilk halkların deri renkleri sonradan kıtayı istila edecek beyazlardan
oldukça karaydı. Yerliler gelen bu ilk istilacı güce beyaz demekle yerden göğe
kadar haklılardı.
Yerli kabilelerin sözel tarihinde
çoğunlukla bir yaratılış destanıyla başlayan bu topraklarla illiyetleri binlerce
yıllık bir maziye dayanmaktaydı. Kabile yaşamının temelinde ana olarak bizon
bulunmaktaydı. Zaten asırlar sonra yerlileri ait oldukları topraktan söküp
atmak isteyen istilacılar yerlilerin kültürel, ekonomik ve lojistik yaşamının
her şeyi demek olan bizonları hedef alacaklardı. Dışarıdan bir gücün müdahalesi
olmaksızın binlerce yıl bu topraklarda yaşayan yerliler insanlığın gelişimsel
basamaklarını kültürlerinde derin izler bırakarak ilerler. Çağlar
Eskidünya’daki gibi toplumların birbirlerinden kopuk gerçekleşmez. Yerliler
aşağıda büyük nehirden (bugün Meksika körfezine dökülen ve Mississippi olarak
bilenen Orta-Kuzey Amerika’yı baştanbaşa kat eden büyük suyolu) yukarıdaki
büyük göllere kadarki bölgede arkeolojik çağları kabileden kabileye sözel bir
gelenek ile aktararak gelişmiş ve konar göçer avcı toplayıcı toplum yaşamına
ulaşmışlardı.
Missisippi nehrinin etrafında ilk
köylerini ve tarım yerleşimlerini kuran bir kısım yerlilerin dışında büyük
çoğunluk büyük düzlüklerin ve göllerin etrafında bizonlarla iç içe bir yaşam
geliştirmişti. Yerliler Bizon’un sütünü içiyor, etini tüketiyor, kürkünü
kullanıyor, kemiklerinden ev ve av eşyalarını yapıyordu. Amerikan yerlileri
bizon varsa vardı, bizon yoksa onların da olmayacağı kesindi. Beyazların bunu
anlaması için çok geçmeyecekti, ne yazık ki. Amerikan yerleri büyük Kuzey
Amerika kıtasını yön adlarıyla anıyor, ortadaki büyük düzleri ise yalnızca
büyük düzlükler olarak adlandırmayı yeğliyorlardı. Yerlilerin dini inancının
temelini oluşturan ruhlar ata toprağını sahiplenemeyecek kadar büyük bir
kutsiyet addediyordu.
Coğrafi büyüklük nedeniyle, Orta
Amerika yerlilerinden ayrık bir kültür geliştiren Kuzey Amerika yerlileri
özellikle Mississipi, Kutup Altı Amerika ve Güney batı sahillerinde
birikmiştiler. Büyük Ev İnsanları Ligi (Haudenosaunee) ise yerlilerin bilinen
en eski siyasi birliği olduğunu düşünülmektedir. Temelini beş yerli kabilesinin
oluşturduğu “Barış ve Güç Ligi” 16 yüzyıl civarlarında oluşmuştu. Mohawklar,
Oneidalar, Onondagalar, Cayuga ve Senakalardan sonra 1722’de Ruscarora’ların da
katılmasıyla tamamlanmış oluyordu. Kuzey Doğu Amerika’da yerleşen bu altı
kabile uzun süren savaş dönemine böylelikle son verip siyasi bir birlik
oluşturuyorlardı. Birliğin oluşmasında beyazlara karşı ortak hareket etmek
güdüsü ana rolü aldığı unutulmamalıdır.
Kurulan bu ilk yerli siyasi
birlik Amerikan Bağımsızlık Savaşında İngilizlerden yana savaşmaları tarihin
acı bir cilvesi olsa gerek. Siyasal olarak bir araya gelen yerlilerin
yerleşimcilere karşı yerleşen ana kıtayla birlikte hareket etmesi çok beklenen
bir şey değildi. İngiliz siyasetinin kıvrak zekasına imrenmemek elde değil.
Önce bir toprağı zorla ele geçir, sonra üzerindeki halkı hastalıklar, savaşlar
ve kural tanımaz yöneticiler zoruyla katlet sonrada arta kalan bir avuç
torununu kendi kolonilerinin bağımsızlık talebi karşısında silahlandır. Tahmin
edilebileceği gibi Büyük Ev İnsanları Ligi, Amerikan Bağımsızlık savaşının
İngilizlerinin mağlubiyetiyle bitmesi sonucu dağılmıştır.
Zaten henüz savaş sürerken, yada
Amerika’nın İngiliz ve Fransızlar tarafından kolonileştirildiği zamanlarda
yerlilerin Anglikanlaştırılmasına başlanmıştı. Bir yandan tanrı tarafından bu
aşağılanmış inançsızları imana getirmek için görevlendirildiklerine inanan
misyonerlerin baskıcı ve yıldırıcı faaliyetleri, bir yandan da kaybedilmiş bir
savaşın mağlupları olarak zorla yerleşik hayata geçirilmeye çalıştırılmaları
meyvelerini vermektedir. Yerliler kendilerine uygun Hristiyan isimlerini
İncil’den seçmeye zorlanmış; gökyüzü, yeryüzü ve ruhlar yerine pazar günleri
haça gerili bir heykelciğe iman etmeleri sağlanmıştır. Koloniciler bir yandan
yerlilerin Büyük Düzlüklerindeki sahipsiz arazileri çitlerle paylaşıyor, bir
yandan bir işe yaramayan başıboş bizonları avlıyorlardı.
Hâlbuki önceleri Koloni valileri
ardından ise ABD Valileri aracılığı ile teşvik edilen bu vahşi yerleşim ve
ilerlemenin temel gayesi beyazlarının dilini öğrenmeye başlayan yerlilerin en
az beyazlar kadar haklarına sahip çıkmalarından korkulmasıydı. Yerliler
mülkiyete inanmıyordu. Onların kişisel servetleri, özel eşyalara ve kendilerine
ait toprakları bulunmuyordu. Toprak doğa ananındı. Kabile reisinin önderliğinde
çıkılan avlar dışında “o da sadece karnını doyurmak amacıyla yapılırdı, zevk
için hayvan öldürmek tamamıyla beyaz bir düşünceydi” bizonlarına saygı
duyarlardı. Bizon kafası şekli verilen totemlerini göçebe köylerinde
bulundururlar, saygılarını ifade ederlerdi. Toprakların beyazlar tarafından
çevrilmesini şaşkınlıkla izlediler. Daha önce uçsuz bucaksız görülen bu düzlükleri
paylaşmak hiç akıllarına gelmemişti(!)
Beyazların ilerlemesi asla
durmadı, düzlüklerdeki son kara parçası parsellene, doğa ananın koynunda
yaşayan bizonlar avlanana kadar durmadılar. Koloni mensuplarının hangisinin
açgözlülükle hareket ettiğini, hangisinin ise sadece emirleri takip ettiğini
bugün söyleyemeyiz. Gereksiz de zaten böyle bir ayrım. Sonuçta beyazlar;
yerlileri, yerlilerin yaşam kaynağı olan bizonları ve o bizonların dolaştığı
büyük düzlükleri katletti. Amerikan yerlilerinin dilleri, dinleri, gelenekleri
ve kültürleri yok edilmeye çalışıldı. Beyazların yerlilere karşı ilk günahı
belki de getirdikleri bulaşıcı hastalıklardı. Ne yazık ki bunu yaptıklarının
farkında bile değillerdi. Avrupa’nın pislik içinde büyüyen lanet şehirlerinden
grip, çiçek ve veba gibi kitlesel ölümlerle sonuçlanan hastalıkları yenidünyaya
taşıdılar.
Medeni(!)leştirilen Yerli Bireyler |
Bilinçsizce getirdikleri ölümcül
hastalıklarla yetinmediler. Yerlerinden yurtlarından ettikleri kabilelerin
binlerce yılda ulaştıkları doğal sınırların bozulmasına neden oldular.
Beyazlar, batıya ilerledikçe ötelenen kabileler birbirleriyle mücadeleye girdi.
Bu mücadele çoğu zaman gözünü toprak bürüyen beyaz liderler tarafından manipüle
edildi. Belirli kabileler silahlandırılıp, diğer kabilelere karşı kışkırtıldı.
Kabileler, beyazları bırakıp birbirleriyle mücadeleye başladı. Sonuç yine
kabilelerin aleyhine sonuçlandı. Hastalıklar, ayrımcı yerleşim politikaları,
misyonerlik faaliyetleri, sosyo-ekonomik baskılar, siyasal yaptırımlar ve en
sonunda kabileler küçük kasabalara sıkıştırıldılar. Kiliselere bağlandılar ve
inançlı birer Hristiyan olmaya zorlandılar. İlk dünya savaşına kadar
sorunlarına yanıt bulamadılar. Sistematik bir soykırımla baş başa bırakıldılar.
Öte yandan beyaz yerleşimi kıtada
büyük değişimlere sebep olmaya başladı. On sekizinci yüzyıldan sonra artık
gözle görülebilen melez bir kültürel çevre yaratılmıştı. Kıtanın doğal
özellikleriyle uygun kendisine has yapısına Avrupa’dan taşınan hayvanlar,
bitkiler, yaşam alışkanlıkları, kültürel öğeler ve ekonomiler enjekte edildi.
Kolonici yaklaşım hem yenidünyanın özelliklerini hem de eskidünyanın
özelliklerini kombine etmeyi başarmıştı. Amerika’ya özgü yeni bir yaşam biçimi,
doğal olmayan yollarla, yerlilere uygulanan soykırım ve sonradan işgücü için
getirilen Afrikalılara uygulanan eziyetlerle birlikte doğmaya başlamıştı. Bu
değişimin sonuçları elbette kolay olmadı. Sonuçları kadar süregiden süreç de
sancılı ve acılı yaşandı. Birçok çatışma gözlendi.
Beyazların silahlı gücüne rağmen
kimi zaman yerlilerin büyük savaşları da büyük cesaretle kotardıkları olmuştu.
Kimi zaman kutup altı Amerika’da İngilizlere karşı egemenlik iddiası sürdüren
Fransızlardan kimi zaman ise bağımsızlık isteyen kolonicilere karşı kraldan
yanan çıkan İngilizlerden silahlanmışlar ve beyaz zulmüyle dövüşmüşlerdir. Kabile
ismi Pometacom yada Metacomet olan ve bir büyük şefin olarak gururlu bir
geçmişe sahip yerli yerliler ile beyazlar arasındaki en büyük savaşı 1675 ile
1678 arasında, bugün adı New England olarak bilinen topraklarda, vermişti.
Metacomet büyük bir beyaz yıkımı gerçekleştirmiş, koloninin birçok kenti
yağmalamıştı. Yıkımın ardından ilk kez koloniciler ana vatana danışmadan bir
araya gelerek ilk birleşik Amerikan gücünü yerlilere karşı kullanmışlardı.
Savaşın nedeni esas olarak yine beyazların
saldırgan yerleşim harekâtıydı. Yerli halkların yaşam alanlarına, geleneklerine
ve kültürlerine saygısızca büyüyen beyaz yerleşimleri en sonunda yükselen
gerilimi alevlendirmiş ve beyazlarının dilini dahi öğrenmiş Wampanoag yerlileri
saldırıya geçmiştir. Massasoit, Sassacus, Unca ve Ninnigret gibi büyük kabile
önderlerin beyaz yerleşimcilerle yürüttükleri sayısız müzakereye rağmen
kolonilerin akımı dinmemiş ve en sonunda savaş patlak vermiştir. Metacomet’in
ölmesine kadar savaş artan ve azalan oranlarda aralıklarla devam etmiş ve
sonuçta 600 beyaza karşılık 3.000 yerli hayatını kaybetmiştir. Savaş sonucunda
bir sonuç elde edilememiş ve beyaz yerleşimleri artarak devam etmiştir.
Metacomet’in New England’da
verdiği mücadelenin bir benzeri, aralıklarla olsa da 1609 ile 1677 yılları
arasında Virginia’da da Powhatan kabilesi tarafından verilmişti. Ancak bu kez
yerliler savaşları sonucunda bir barış antlaşması elde edebilmişlerdi. Dönemin
İngiliz Kralı 2. Charles ile Powhatan kabilesi arasından gerçekleştiriliyordu.
Maddeleri oldukça ilginç olan bu antlaşmaya göre yerliler Kral’a itaat
edecekler ama arazilerine sahip olmaya ve balıkçılık yapma hakkını korumaya
devam edeceklerdi. Siyasal ve entelektüel derinlikten uzak bu ikiyüzlü antlaşma
açıkça bir şey gösteriyordu. Savaş galibi kim olursa olsun antlaşma masada
imzalanıyordu ve bu işte İngilizlerin üstüne yoktu. Yerlilerin balıkçılık
yapmak ve arazilerine sahip çıkmak gibi basit amaçlarından başka bir şeyleri
yoktu. Ancak İngilizler diplomatik dilleri ve akıl almaz ileri görüşlülükleri
ile tarihi bir fırsatı yerlilerin elinden çekip almayı yine bilmişlerdi.
İngilizlerin bu sözüm ona kurnaz
ayak oyunlarına rağmen Amerika’da işler, İngiltere’de olduğundan farklı
yürümeye başlamıştı. İster istemez bir noktadan sonra halklar arasında
etkileşim sağlandı. Dillerinden ve dinlerinden zorla koparılan yerliler
beyazlara büyük düzlüklerde atalarının sahip olduğu özgürlüğü ve bağımsızlığı
anlattı. Yaşamın, politikadan ve salon sporlarından çok daha fazlası olduğunu
insanoğlu Amerika’da anladı. Yerliler; insanlığa özgürlüğü, atları ve büyük
düzlüklerin boşluk hissini hediye etti. Yerlilerin ilk siyasi birliği olan
Büyük Ev İnsanları Ligi’ndeki kabileler arası yönetimsel ilkeler daha sonra
ABD’nin eyaletler arası ilişkilerine temel oluştur. Yine de bu bahsetmeye
çalıştığım etkileşim Amerikan Devriminden sonra yerini daha baskıcı bir rejime
bırakır. Federasyon büyümek ve genişlemek için yine gözünü yerli topraklarına
dikmiştir.
Büyük Ev İnsanları Ligi |
Amerikan Devrimi sırasında
Amerikalı Koloni güçleri bir yandan İngiliz Kraliyetinin yenidünya üzerindeki
askerleriyle çarpışırken, bir yandan da İngilizlerle yer yer işbirliğine giden
yerlilerle savaşmıştır. Savaş bütün vahşetiyle yerlilerin üzerinden geçer.
Zaten giderek azalan yaşam alanları koloni güçleri tarafından ele geçirilir,
sürgün ve kürek cezaları uygulanır. İdamlar gerçekleştirilir. İngiltere’den
destek güç gelesiye kadar kraliyet yanlıları, Amerikalılar karşısında oldukça
zorlanmıştır. İngilizler özellikle yerlilerin araziyi tanımasından ve iz sürme
yeteneklerinden faydalanırlar. Ancak yerlilerin kendilerini koruması mümkün
olmamıştır. Son kraliyet birliği de İngiltere’ye döndüğünde, hayatta kalabilen
yerliler yine bu topraklarda Amerikalılarla yaşamaya devam etmişlerdir. 1783
yılında İngilizler geri çekilmelerinin ardından Amerikalılar ile barış
antlaşmasını Paris’de imzaladıklarında, müttefikleri olan yerlilere ait
toprakları da Amerikalılara vermişlerdi. Yerliler bir kez daha aldatılmıştı.
İlk ABD Başkanı George
Washington, büyük bir generaldi. Askeri dehası yanında bir devlet adamı olarak
da insanlık tarihine katkısı tartışmasızdır. Ancak yine de o dahi Amerikan
yerlilerinin ehlileştirilmesi gereken yaratıklar olduğunu düşünüyordu. ABD’nin
ilk kurumsal yapılarının hayata geçirilmesinden bu yanan yerliler Hristiyanlaştırma,
medenileştirme, insanlaştırma politikaları ile yüz yüze bırakılmıştı. Her ne
kadar George Washington, yerli arazilerinin satın alınmasını öngörmüş olsa da
bu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Yerli arazileri beyazlar tarafından hunharca
peşkeş çekildi. Yine George Washington’un siyasi olarak öngördüğü yerlilerin
vatandaşlık hakları hiçbir zaman tam anlamıyla teslim edilmedi. Hristiyan
olmayan, kendisine düzgün bir Hristiyan ismi almayan, beyazlar gibi giyinip,
İngilizce konuşmayan yerliler ne vatandaş ne de insan olarak tanınmadı.
Yerlilerin beyazlara karşı
mücadelesi iki yüz yıl daha devam etti. 18. Yüzyılın sonlarından 20. Yüzyılın başlarına
kadar sürekli olarak düşük yoğunluklu bir savaş hali süregeldiyse de bu asla
beyazlar tarafından tartışılmadı. Yerli sorunları ancak yerlilerin silahlı
başkaldırılarına kadar göz ardı edildi. Ayaklanma baş gösterdiğinde ise silahlı
mücadele ile beyazlar yeniden “düzeni” sağladıktan sonra yerlilerin haklarını
çiğnemeye devam ettiler. 19. Yüzyılın ilk çeyreğin patlak veren Meksika Savaşı
da yerlilerin hak arama algılarını köreltti. Beyazlar, kıta üzerindeki egemenlik
haklarını, yerlilerin yaşam haklarından daha üstün görmeye başladılar. Meksika
Savaşını desteklemek için kıtadaki beyaz egemenliğinin beyazların aşikâr kaderi
olarak nitelediler.
19. Yüzyılın ikinci yarısında patlak
veren Amerikan İç Savaşında yerliler Konfederasyon yanlıları ile birlikte
oldular. Savaşın çıkma nedeni eyaletler arasından kızışan köleliğin kaldırılma
tartışmasıydı. Güney eyaletleri, ki büyük çoğunluğu yerlilerin yaşadığı
yerlerdi, köleliğin sürdürülmesinden yana taraf iken kuzey eyaletler köleliğin
kaldırılmasını istiyordu. Eyalet anayasalarında belirlenen bu konunun ulusal
boyutta tartışılmasının nedeni ise köleciliğin doğurduğu ekonomik girdi
sorunlarıydı. Ticarette büyük fark yaratan girdi maliyetlerinden işgücünü
kölelerden karşılayan güneyliler kuzeylilerin katlanmak zorunda oldukları ücret
maliyetlerini sıfırda tutuyorlardı. Yerliler, Afrika’dan getirilen siyahlarla beyazların
sayesinde tanıştılar. Yerlilerin siyahlara bakışı, beyazlar üzerinden
şekilleniyordu. Ancak yine bazı yerli kabilelerin kuzeydeki federasyon
birlikleriyle savaştığı da gözlenmişti.
Bir yandan da yine aynı yüzyılın
başından bu yanan yerliler Amerikan vatandaşlığına adım atmaya başlamıştı.
Elbette bu gönüllü bir adım olarak yorumlanmamalıdır. Zira yüzlerce yıl süren
bir soykırım, savaş ve direncin ardından gelen bu vatandaşlık hareketi, boyun
eğilmek zorunda kalınan acı bir kaderden başka bir şey değildir. Çaroki’ler bir
ulus olarak vatandaşlığı geçen ilk Amerikan yerlileridir. Yerlilerin
vatandaşlığa geçişleri bir yandan bir barış antlaşmasını müteakiben yenilen
yerlilere dayatılıyor bir yandan da Amerikan Senatosundan geçecek bir yasayla
belirli şartlara bağlanıyordu. Yüzlercesi bulunan bu vatandaşlığa kabul
yasalarının tipik özelliği konargöçerliği bırakma ve yerleşik hayata geçmenin
mutlaka bulunmasıydı. Çarokilerden sonra, Şiyanlar (cheyenee), Choctawlar,
Komançiler, Irokiler, Muscogiler ABD vatandaşlığına geçti. Yaslarla kısıtlanmış
bir vatandaşlığa, elbette. 1871’de ise artık ABD kongresi yerli ulusların tek
tek kongrede vatandaşlığa katılımının oylanmasını yasakladı. Artık dileyen
yerliler, ulus değil birey olarak vatandaşlığa geçecekti. Bu pazarlıkların ve
yerlilerin yerleşmek için özerk yasal statüler talep etmesinin önüne geçmek
için yapılmıştı.
En son olarak 1924 tarihli Yerli
Vatandaşlık Yasası ile vatandaş olmayan bütün yerliler, bu yönde bir talepleri
olup olmadığına bakılmaksızın Amerikan Vatandaşı ilan edildi. Bu yasadan önce
Amerikan yerlilerinin en az yüzde otuzunun henüz vatandaşlığa geçmediği
düşünülmektedir. Bu yasa ile birlikte yerlilere oy kullanabilme, evlenebilme ve
mülkiyet edinebilme gibi neredeyse beyazların iki yüzyıldır kullandığı anayasal
haklar verilmiş oldu. Yerliler en sonunda kendi toprakları üzerinde kurulan
işgalci bir devletin ferdi yapılmışlardı. Beyazların devletine yerlilerin
girmesiyle, yerliler askerlik hizmetinde bulunmaya da başladılar, Avrupalıların
dünya savaşlarına binlerce yerli asker katıldığı bir gerçektir. Amerikan
yerlilerinin bundan sonraki öyküsü vatandaşlık haklarının güçlendirilmesi,
yerli ulusları olarak azınlık haklarının elde edilmesi ve kendilerine ayrılan
yerleşim bölgelerindeki yönetimsel özerkliklerinin tanıması amacıyla yürütülen
daha sivil çalışmalardı.
Altmışlarda güçlenen gençlik
hareketi yerliler arasında da kendisini hissettirir. Özgürlük ateşi Amerikan yerlilerinin
zaten unutmadığı bir duygudur. Gençler taleplerinin anayasal kurumlar nezdinde
dile getirir. Birçok yasa çıkarılır ve hükümetlerin yerlilerle ilişkilerinde muhatap
olma yetkisi verilir. Yerel, bölgesel ve ulusal komitelerin çalışmaları, sivil
haklar düzleminde ele alınır. Beyazların kendi içindeki tartışmalardan ve
yerlilere karşı yürütülen asimilasyonun toplumsal olarak sol ve demokrat
çevreler tarafından ifade edilmeye başlamasıyla yerli hakları gündeme gelir.
Bir çok yerli özerk bölgeleri kurulur. Yerlilerin sivil organizasyonları yasal
ve anayasal statüler kazanır. Altmışlar hareketinden en kazançlı çıkanlar
toplum içinde en zayıf olanlardır. Yerliler ve siyahlar, insan hakları
mücadelesinde başı çekerler. Talepleri büyük ölçüde yerine getirilir. Beyazlar
günah çıkarmaktadır.
NCAI Başkanı Jeferson Keel |
Bugün ABD’de, Amerikan Yerlileri
Ulusal Kongresi (NCAI) verilerine göre, federal yasalarca tanımış 556 yerli
ulus bulunmaktadır. Yerliler, ABD toprakları üzerinde tanınmayan, tarihte hiç
var olmamış ve adını konulmamış bir hayali devlet, cemiyet yada milliyet
gibidir. ABD Anayasasının ilk maddesiyle ABD hükümetinin yabancı hükümetler,
federal devletler ve yerli kabileler ile ilişki kurmakla görevlendirildiği
yazmaktadır. Yani yerliler kendileriyle ilişkiye geçilen, dış bir yönetim erki
gibi anayasal olarak tanınmaktadır. Ancak yerlilerin vatandaşlık hakları
bulunmaktadır yine de yerlilerin günümüzdeki en büyük örgütü olan Amerikan
Yerlileri Ulusal Kongresi Washington’da büyükelçilik olarak temsil
edilmektedir. Amerikan yerlileri artık, özerk yönetimler olarak yasal
oluşumlardır.
Her bir kabile ayrı bir ulus
olarak kendisini tanımlamaktadır. Zaten dilleri ve inançları da farklılar göstermektedir.
Yine de bütün bir Amerikan yerlileri ulusundan çok, Amerikan yerli halklarından
söz edilebilir. Her bir kabile, bulunduğu çevrede kendisine ait yerleşim
bölgesi sınırları içinde özerktir. Bu özerklik yasama, yargı ve adli erkleri de
içermekle birlikte, çoğunlukla federal kurumların yetki alanları dışında
tutulmamıştır. Yerli özerk komitelerini, Amerikan idari yönetimi içindeki
federatif eyaletler içindeki özerk yönetim alanları olarak düşünmek
gerekmektedir. Zaten tarihsel olarak uluslaşmayan bu toplum bugünde bizim
bildiğim anlam kendilerini bayrak, marş yada devlet ile temsil eden ulus değillerdir.
Ancak yine de NCAI Başkanlık olarak, kendisini “Amerikan Yerlilerini Devleti”
olarak tanımlamaktadır. Yerli topraklarında ABD’nin federal hükümetinin vergi
hakkı saklı iken, eyaletin veri koyma hakkı bulunmamaktadır. Yerliler kendi
özerk mali ve idari rejimlerinde eyaletlerden bağımsızdırlar.
Güncel Tarih’e destek olmak için lütfen tıklayınız…
Yararlanılan Kaynaklar:
- Roland Wright, Çalıntı Kıtalar - Amerika'da Fetih ve Direniş, 2009
- http://www.ncai.org/about-ncai/state-of-indian-nations
- http://en.wikipedia.org/wiki/History_of_Native_Americans_in_the_United_States
çok güzel bi yazı olmuş teşekkürler..ve umarım yerlilere bunları yapan kendini oranın sahibi sanan sahte amerika devleti çöker
YanıtlaSilBen yerlileri seviyorum ćok üzücü
YanıtlaSil