1870 yılında yanı başındaki
Prusya’da yükselen Alman ulusçuluğunun uzun süredir prenslikler halinde darmadağın
olan Alman halkını bir araya getireceğinden korkan 3. Napolyon, Prusya’ya savaş
açar. Savaştan beklentisi hem Alman ulusal birliğini engellemek hem de Ren
nehrinin doğusundan alabildiğince uzanan Prusya topraklarından ganimet
kazanmaktadır. Ancak istediğine ulaşamaz. Zaten dominyonlara dağılmış olan
kralın askerleri Fransa’nın yanı başındaki Prusya’ya emperyalist bir manevra
yapmasını kaldıracak kondisyonda değildi. Fransız kralının askerleri hem yorgun
hem de yükselen Alman savaş mühendisliği karşısında oldukça demode kalmaktaydı.
Çok geçmeden savaş Prusya lehine
döner. 2. Fransız Cumhuriyetinin Kralı 3. Napolyon kılıcını Prusya Kralı 3.
Wilhelm’e teslim eder. Fransa, Prusya’ya esir düşmüştür. Fransa’da kralın en
büyük destekçileri olan Burjuva ve din adamları ise Kral sonrası Fransa’da
yeniden cumhuriyeti diriltmenin hesaplarını yapmışlardır bile. Ancak Paris’in
sokaklarından devrim ateşi yüzyılı aşkın süredir sönmemekteydi. Komün işçileri
hemen bir araya gelmiş ve kral sonrası kurulacak olan Ulusal Hükümete Paris’in
savunmasını üstlenmeye hazır olduklarını bildirmişlerdir. Burjuvalar ise Alman
ordularına karşı bir vatan savunmasına girişmekten çok savaş ekonomisinden
yararlanmayı düşünüyordu.
Burjuvalar öncülüğünde kurulan
Ulusal Hükümet, hemen galip Prusya hükümranlığı ile ateşkes imzalamayı
düşünüyordu. İşçi hareketi ise Paris sokaklarında gönüllü muhafız alayları
kuruyordu. Ulusal hükümet bir yandan Ateşkes yordamıyla Alman işgalini
engellemeyi amaçlarken, bir yandan da silahlanan işçilerin kendilerine karşı
harekete geçmesinden endişe ediyordu. Ulusal hükümet silahlanan işçilerden öyle
korkuyordu ki henüz Alman topçularının dövmeye başlamadığı Paris yerine
Bordeaux’da toplanıyordu. Burjuva silahlanan işçilerin vatan savunmasıyla bir
araya geldiğine bir türlü ikan olmuyor, onları savaş ekonomisinin ağır
darbeleri altında ezmeye çalışıyordu. Savaşın acı yönüyle yine yalnızca
fakirler ve işçiler yüzleşiyor, Burjuva yaşam standardını sürdürüyordu.
Burjuva ile İşçi komünlerinin
arasından yaşanan bu gerilimin ötesinde bir de Prusya baskısıyla kurulan Ulusal
Meclisin yapısı içler acısıydı. Seçimlerde işçilere karşı burjuva ve din
adamları ittifak gerçekleştirip, komünistleri ağır iftiralarla itham ediyordu.
Seçimin sonunda da zaten beklenen yaşandı ve Meclis kral taraftarı Burjuva ve
din adamlarından oluşmaktaydı. Seçilmiş meclisin ilk işi Cumhuriyet talebini
reddetmek oldu. İşçilere kendi yolunu çizmekten başka alternatif kalmıyordu.
Şubat 1871’de “Ulusal Muhafız Merkez
Komitesi” kurulur. Komitenin ilk icraatı yüksek Alman mühendisliğinin ürünü
olan savaş toplarını ele geçirip, Parisli komünlere dağıtmak olur. Burjuva’nın
Ulusal Meclisi hemen bu topların iadesini talep eder. Vatan savunmasına karşı
çıkan vatanseverler iş başındadır. İşgal güçleri olan Alman birlikleri ile
işbirliği içindeki Ulusal Muhafız bu kez Parisli işçileri oldukça kızdırmıştır.
Paris’in savunması için Alman
birliklerinden yürütülen toplar, işçilerin kendi aralarından topladıkları
paralarla dökülen toplarla birlikte Montmartre tepesine yerleştirilmiştir.
Hükümete bağlı güçler işçilerin kontrolündeki bu topların devlet malı olduğunu
iddia ederek geri alınması için tepeye akın eder. Sabaha karşı gerçekleşen
olay, kente kulaktan kulağa yayılır ve 17 Martı 18 Marta bağlayan 1781 gecesi
işçiler, vatan savunması için diktikleri topların hükümet tarafından
çalınacağını haber alır almaz Montmartre tepesine akın eder. Topları korumakla
görevli küçük birliği saf dışı bırakan burjuva güçleri ile işçiler ilk kez
karşı karşıya gelmiştir. Bu bir iç savaştır. Prusyalıların Paris’i kuşattığı
yıllarda sefa süren burjuva şimdide kendisini ve vatanını korumak isteyen
işçilere silah doğrultmaktaydı.
18 Mart 1871 günü öğleye kadar
bütün Paris Ulusal Muhafız Merkez Komitesi yani komünist işçiler Paris’in kamu
binalarını, tren garını ve belediye binasını ele geçirir. Burjuva’nın
desteklediği krallık taraftarı Ulusal Meclis ise Versailles’a kaçar. Ne büyük
bir tesadüf! Kralcılar eski krallığın başkentine sığınmaktalar. Akşama doğra
Ulusal Muhafız Merkez Komitesi, Parislilere devrimi müjdeler. Belediye
seçimlerine kadar işbaşında olduklarını bildirip, yönetimin halkta olduğunu
ilan ederler. Zaten yaklaşık bir çeyrek asırdır süregelen sefaletin, son Paris
kuşatmasında burjuvanın gösterdiği iki yüzlülük ve ihanetle birleşince devrimle
sonuçlanmaması ayıp olurdu. Parisli işçiler prangalarını söküp, Paris’e ve
dünya halklarına önemli bir ders vermeye çoktandır hazırdılar.
Ulusal Muhafız Merkez Komitesi
bir siyasi oluşum değildi. Zaten üyeleri arasında devlet adamları yada politikacılar
da yoktu. 19 Mart günü yeni bir bildiri ile Parislilere ne yapmak istedikleri
soruldu. Komite bir an evvel yönetimi gerçek sahibi olan halka verip, çekilmek
istiyordu. 22 Mart 1871 günü seçim yapılana kadar iş başında kalan Komite bir
yandan da devrimci adımlar atıyordu; sansür ve sıkıyönetim kaldırılmış, basın
özgürlüğü ilan edilmiştir, bütün siyasi tutuklular salıverilmiş, kapsamlı bir
genel af çıkarılmış ve ulusal ordunun harp divanları dağıtılmıştır. Komite
Prusya ile yeniden bir savaş istemiyordu. Bu yüzden ateşkesin hükümlerine
sağdık kalacağını, Prusya topraklarına saldırmayacağını ilan etmiş ve barış
görüşmelerinin devamını talep etmiştir.
Ancak bu devrimci adamlar Fransız
burjuvasını ve muhafazakarlarını oldukça rahatsız ediyordu. Seçimlere bir gün
kala 21 Mart günü gösteriler düzenlenmiş ve seçimlerin gerçekleştirilmesi çıkan
olaylar sebebiyle imkansızlaştırılmıştır. Komite seçimleri 26 Mart’a ertelemek
durumunda kalır. Versailles hükümeti de Komitecilere karşı sürekli bir karşı
saldırı içindedir. Komünistleri “caniler” ve “şaşkınlar” olarak niteleyen
bildiriler ile halkı kışkırtmaya çalışmaktadır. Ancak bütün saldırılara rağmen
bu kez 26 Mart günü seçimler gerçekleştirilir. Komünistler, demokratlar,
Jakobenler ve her ne kadar sonradan
meclisten çekilecek olsalar da burjuvalardan oluşan bir Şehir Meclisi meydana
gelir. Mecliste fikir birliği bulunmamakta ve sürekli büyük tartışmalar
yaşanmaktadır.
1871 Paris Komünü, devleti
yeniden şekillendirmiştir. Versailles’a kaçan Ulusal Meclis’in ardından,
Paris’teki birçok devlet adamı ve memur da görevlerini bırakıp kaçmıştı. Zaten
kalanlarda komünistlere karşıydılar, ya devrimleri baltalıyor yada devletin
işlemesine engel oluyorlardı. Komün bu yüzden yönetim erklerini yeniden
düzenlemiştir. Yeni bir devlet şekli ilk kez böyle orta çıkmıştır. Genel oyla
seçilen Komün Meclisi devletin en üst erki olarak temsil edilecektir. Polis
dağıtılmış, zorunlu askerlik kaldırılmıştır. Bakanlıklar yerine Komisyonlar
kurulmuştur. Her birinin başından seçilmiş bir meclis üyesi bulunan on adet
komisyon bakanlıkların görevlerini üstlenmiştir. Şehrin güvenliği ise eli silah
tutan işçilerden oluşan gönüllü muhafızlara bırakılmıştır.
Komün Meclisinde kurulan
komisyonlar devrim niteliğinde kararlar alıyordu. Özellikle Çalışma Komisyonu
işçi hakları adına büyük ileri adımlara atmıştır. İlk kooperatifler ve gece
çalışma yasağı gibi uygulamalar büyük adımlardır. İşçi aylıklarından
patronların para cezası kesmesini yasaklayan karar, özellikle burjuvayı çok
kızdıracaktı. Fakirlerin eşya karşılığı para temin ettiği emanetçilerde Komün
kararıyla kaldırıldı. Emanetteki fakir eşyaları sahiplerine dağıtıldı. Komün
laik bir dünya görüşüne sahiptir, din adamlarının hoşuna gitmeyecek birçok
yenilikçi uygulamaya gidilir. Dini kurum ve kuruluşlarının elindeki
gayrimenkuller millileştirilir. Devlet bütçesinden din adamlarına pay
aktarılması tarihe karışır. Halkın dini duygularını sömüren hayır vakıfları
kaldırılır. Bunun yerine yardım sandıkları kurulur. Fakirlere düzenli yardım
yapılması için denetim getirilir.
Bütün bu olumlu gelişmelere
rağmen savaş şartları Komün’ü oldukça zorlamaktadır. Bütçenin büyük bir kısmı
savaş harcamalarına aktarılır. Fransa’nın diğer kentleriyle iletişim
kurulamakta; Lyon, Marsilya, Toulouse, Creuset ve diğer illerde kurulan
komünlerle ortak hareket edilememektedir. Kralcıların tıkamaya çalıştığı
demiryolu ağı yüzünden ulaşım sıklıkla durmaktadır. Bu nedenler Komün’ün
egemenliği çok sınırlı bir bölgede kalmıştır. Ancak Versailles’daki Ulusal
Meclis, bütün Fransa’da kurulu devlet yapılanmasını kullanmayı sürdürmektedir.
Paris kırsalında dahi burjuva ajanları komün karşıtı propagandalarla halkı
komünistlere karşı kışkırtmaktadır. Buna karşın komünistler Paris’te burjuva ve
onun sinsi ajanlarının dahi yararlanabildiği bir özgürlük ortamı kuruyorlardı.
Bu özgür ortam ne yazık ki Komün’ün sonunu hazırlamaktaydı.
Komün’ün bir türlü
millileştiremediği Fransız merkez bankası içindeki paralar Paris’ten
Verailles’e kaçırılır. Komün karşısında zayıf olan burjuva, bu paralar ile
toparlanmaya başlar. Komün ise bir iç savaş olasılığı akıllarına dahi
getirmiyordu. Komün temsilcileri Versailles’daki Meclis’e uzlaşma teklifinde
bulunuyor, her seferinde küçümsenerek geri çevriliyordu. Uzlaşma talebinin
arkasından ise burjuva komünistlere karşı saldırı hazırlıklarına devam
ediyordu. Burjuva bir yandan da Almanlarla görüşmelere devam ediyordu.
Görüşmelerin ana konusunu ise esirlerin iadesi oluşturuyordu. Ancak Almanların
o gün bilmediği ise Fransız burjuvası lideri Thiers’in bu geri verilerin
esirleri Paris Komünü üzerine yollayacağı idi. Almanlar en sonunda 130.000
Fransız esir askerini burjuva yetkililerine teslim eder. Bu askerler hemen
başlayacak olan iç savaşta kullanılırlar. Alman lideri Bismarck zaten
Paris’teki komünistlerin sonunun gelmesini arzulamaktaydı, bunu Thiers
komutasındaki Fransız burjuvasına yaptırarak bir tuş iki kuş vurmuş olacaktı.
Hem komünistlerden kurtulacak hem de burjuvanın iç savaşta fizik ve moral
açıdan zayıflamasını sağlayacaktı.
Burjuva’nın düzenli ve eğitimli
ordusuna karşın, sayıca yetersiz, eğitimsiz ve gönüllülerden oluşan Komün’ün
federeleri 20-28 mayıs haftası göğüs göğüse bir savaş verir. Paris kanlar
içindedir. Kanla dolu geçen bir hafta boyunca Paris sokakları burjuvanın
acımasız ilerleyişine ve proleteryanın onurlu geri çekilişine şahit olur. Sokak
sokak, cadde cadde, mahalle mahalle komünistler geri, burjuvalar ileri hareket
eder. Son bir komünist kalana kadar savaş devam eder. Komünistlerin
Parislilere, dünya halklarına hatta burjuva ordularına karşı yaptığı çağrılar
yanıtsız kalır. Kaçınılmaz son 28 Mayıs günü son federe öldürülünce gelir.
Paris düşmüştür.
Yararlanılan Kaynaklar:
- Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi Ansiklopedisi, Cilt: 3
- Jacques Rougerie, Paris Komünü, 1993
- http://www.marxists.org/history/france/paris-commune/
- http://www.marxist.com/paris-commune-of-1871.htm
Bu komunist yöneticim devrimci değil reform isyanları gibi çünkü yeni anayasa ve reformlar yani demokrasi özgürleştirliyo fakat Komunist olduğu doğru zaten yenilikler'den biri tam Komunist yönetimde yada Sosyalist yönetimde bulunur dini eğitim yoksa Atheist olurlar ve böylece iç olay savaşlar çıkabilme olası artar görünüşü doğru olsada Komunist yönetimde bu değişiklik sonra halk liderleri önemser yani oy kullansalar sizi çoşkularlar sanarsın fakat öyle değil sonu diğer oylar aynen Stalin yoksa alkışlamayanı yada erken bitirne öldürür fakat en iyisi bunlar kalksa yada Çin'e bakın SSCB'den farklı hem Sosyalist fakat katliyacamcı halk onu destekliyo Çin 2 katı steel mi neydi çıkarma amaçlı üretim dandik onlar yaptıkları bir kıtlık çıktı halk ölümü kaçınılmaz oldu zaten tarımı yüksek gösteriyorlardı Komünizsm bazı anayasaları ve görüşleri kalksa bide onun yerine reform değişikçileri isyanları demokratik geçişlere yardımcı olur özğürleşmesine yani Komunizsm Fransa'daki diğerlerine bakın Fransa komuniszm hariç bildiğin insan hakkı yok dersin yanlış devlet kendisi belirler Komunizsm katliyamcı olsada bazı Devrimlerde insan hakları özgürleşir. Fakat Komunizsm kanlı tarihtir Darwiznsm dolayı bu İdeloji çıktı diyinilir diğerlerin farklı Darnwiznsm falan filan diyorlar işte görüş size kalmış.
YanıtlaSil