Aydınlanmanın insanlık
tarihindeki muazzam etkisi tartışılmaz. İnsanoğlunun görmüş olduğu en devrimsel
hareketlerden bir tanesi olan Batı Sanayileşmesi, Seyahat Patlaması ve
Aydınlanmanın Avrupa’da yarattığı düşünsel ortam birçok yeni ve çığır açan
fikrin ortaya çıkmasına olanak sağlamıştır. Bugün insanlık ailesinin büyük
çoğunluğunu etkisi altında tutan batı medeniyeti evrimsel gelişiminin son
adımını geçen yüzyılın başında atlamış ve dünya halklarının ekonomik,
toplumsal, kültürel ve siyasal üstünlüğünü ele geçirmiştir.
Batılının dünya halkları üzerinde
kurduğu bu egemenliğini olumlu yada olumsuz yanları üzerinde durmak, birey yada
toplum olarak insanı nasıl bir tahakküm altında ezdiğini yargılamak yada dünya
halklarının batılının geçtiği evrimsel aşamalardan geçmesini nasıl ironik
olarak uzaklaştırdığı tartışmak amacında değilim. Şüphesiz bu daha
derinlemesine bir yazının konusunu oluşturacaktır. Ancak batılının gelişimsel
hikayesinin ana eksenin oluşturan onsekizinci yüzyılın sonlarında ve onsekizin
yüzyılın başlarında başlayan ve bir önceki cağa kadar birikimli olarak devam
eden kimi zaman gözyaşları kimi zaman ise kan ile yazılmış bu hikayenin
bireysel kahramanları üzerinde durmak istiyorum.
Batı sanayileşmesinin düşünsel
zeminin ortaya çıkması büyük bir tarihsel yolculuğun sonunda meydana
gelebilmiştir. Öykünün başı kimilerince İstanbul’un fethine kadar götürmektedir
ki doğrudur bu kanımca. Zira Batılıların Kilise zulmünde insanlıklarını
yitirdikleri çağlar Konstantiniye’nin Türkler tarafından ele geçirilmesiyle
binlerce yıllık Bizans, İyon ve Doğu Roma külliyatının Batı’ya taşınmasıyla
noktalanabilmiştir. Batı Kilise’nin arka bahçesine, eli sopalı din adamlarından
dünyanın bir tepsi gibi olduğunu papağan gibi şakıyıp dururken Doğu’da yayan
ışık İyon’dan Arap ve Acem’e oradan Türk’e en sonunda ise yine Rum’dan Batılıya
yolculuğunu tamamlamıştır.
Batılı Bizans’tan kopup gelen
bilgi damlacıklarıyla Kilise’nin dehlizlerinden tırnaklarıyla kazıyarak büyük
bir mücadele vermiş ve bilim, Avrupa üzerindeki bayrağını
dalgalandırabilmiştir. Batılının bu macerasından anlatılacak binlerce destan,
önünde eğilecek yüzlerce kahraman ve kuşaktan kuşağa aktarılacak onlarca anı
bulunmaktadır. Biz bugün sadece bir tanesi ile yetinelim ve insanlık
hafızasının oluşmasında küçücük de olsa bir katkımız olmasını dileyelim.
İngiliz sermayesinin sömürgelerden elde edilen lanetli zenginliklerle şiştiği
ve adanın büyüyen ekonomisinin insan aklını zorladığı bir dönemde orta
büyüklükte bir İskoç tüccarının oğlu olarak dünyaya gelen James, yarattığı ve
yaratılmasına imkan sağladığı teknolojilerle İngiliz sermayesinin kat be kat
artmasını, insanların o güne kadar tasavvur edemeyeceği mesafeleri, inanılmaz
boyuttaki yük ve insanlarla ve milyonlarca yıldır hiçbir canlının ulaşamadığı
hızlarla kat edebilmesini sağlamıştır.
James Watt 19 Ocak 1736’da
İskoçya’da doğduğundan insanlığın ortak hatırasına kazandıracağı öykülerin
henüz farkında değildi elbette ama az geçmeden dehası karşısında İngiliz
akademi camiası dize gelecek ve dünya tarihi bir anda değişecektir. Annesini
gözetiminde alır ilk eğitimlerini, presbiteryen olan ailesi onu Kilise
eğitiminde uzak tutmak niyetindedir. Aralıklarla katıldığı oku hayatından çok,
dedesi ve annesinin gözetiminde evde eğitilir. Annesinden edebiyatı, tarihi ve
matematiği öğrenir. Dedesiyle küçük deneyler yaparlar, mekanikte ve
mühendislikte ilginç bir tını yalar James. Matematiğe olan merakını dahi
bastıracak olan bu merak onu dünya tarihinin en unutulmaz isimleri arasına
yazdırır.
Henüz genç bir yetenek iken önce
annesini sonra babasını kaybeder, dedesinin pratik yaşama dönük etkileri ile
eğitimini yönlendirmeye başlar. Londra’da mekanik üzerinde çıraklık ettiği bir
yılın ardından ülkesine, İskoçya’ya döner. Ancak İskoç locasının büyük tepkisi
nedeniyle Glasgow’da kendi atölyesini açamaz. Mesleğini icra edemez bir boyutta
iken Glasgow Üniversitesinin, gelip kampüslerinde bir atölye kurabileceğini
söylemesi üzerine üniversite bahçesine taşınır. Aslında locanın Watt’a karşı
yaptığı bir hakaret ona yaramıştır. Üniversitenin akademik havasından beslenir,
genç mühendis adaylarıyla bir arada bulunmak hem yeni fikirlerin doğmasına
olanak verir hem de Watt’a çözülecek yeni problemlerin sunulmasına olanak
verir.
Aslında buhar gücünü Romalılardan
bu yana tanıyordu insanoğlu. Ancak ilk buhar kazanlarındaki ısı enerjisini
mekanik enerjiye çeviren motorların icat edilmesi on yedinci yüzyılı
bulacaktır. Newcomen’ın adıyla anılan icat ettiği öncü buhar makinesi özellikle
maden sanayinde kullanılıyordu ve fakat verimsizdi. Ancak Watt’ın Newcomen’ın
buhar motorunun tamir edilmesi için kendisine teslim edilmesine kadar buhar
motorları ne ticari ne de kültürel olarak devrimler yaracak güç ve kudrette
değildi. Watt kendisine tamir etmesi için teslim edilen buhar motorunu öyle
dinamik bir boyuta getirmiştir ki buhar makinesi yeni açılacak olan devrin
anahtarlığı üstlenecektir. Öyle ki buhar gücü, Watt’ın yordamıyla daha
ekonomik, dinamik ve inovatik kullanılmaya başlanmıştır ki buhar ile
yönlendirilen devasa araçlar yeni bir sanayi türü ortaya çıkmıştır. Buhar
gücünün yarattığı bu yeni güç Watt’a kadar ancak deneysel bir takım araçlar
dışında genele yayılamamıştı. Watt’ın önemi tam da bu noktadadır.
Watt’ın kendisine tamir etmesi
için verilen buhar motorunda yaptığı değişiklik muazzamdır. Watt, daha önce sadece
tek zamanlı olan motoru iki zamanlı hale getirmekle ilk kez motordan elde
edilecek gücün o güne kadar klasik güç kaynakları olan insan ve hayvan gücü ile
yarışamayacak kadar zayıf olan buhar gücünü insanlığının hizmetine sunmuştur.
Buhar motoru bu noktadan sonra sanayinin her alanında ve özellikle de
ulaştırmada kullanılabilecek bir kuvvet olarak ortaya çıkmıştır. Buhar
motoruyla makineleştirilen birçok iş kolu sanayileşmeye doğru evrilir.
Kölelerin ve hayvanların vahşice yöntemlerle yapılan o güne kadarki bir çok iş
artık makine yordamıyla yapılır hale gelmiştir. Watt’ın gücünü muazzam
noktalara çıkardığı buhar motoru yoluyla sanayi böylece kurulmuştur.
Sanayinin kurulması elbette ki
tarihin, toplumun ve düşünüşün belirli bir noktaya gelmesi ile de
ilişkilendirilmelidir. Ancak teknolojinin sanayinin ortaya çıkmasında başat
rolü ortadadır. Yeri, zamanı ve düşünsel altyapısı hazır olursa olsun eğer
teknolojik olarak sanayinin ortaya çıkması için henüz hazır olunmasıydı,
elbette ki, sanayinin kurulamayacağı ortadadır. Watt’ın buhar makinesi bunu
başarmıştır. Sanayi bir işkolunun sadece kölelere (insan yada hayvan)
dayandırılmış kas gücüne bağlı olarak değil makinenin, fabrikasyonun, seri
üretimin ve teknolojinin var olabilmesiyle tarihte sahnesindeki yerini
alabilecektir. Watt’ın buhar makinesi Ford’un üretim bandının da Weber’in
davranışsal iş teorilerinin de ardındaki temel çıkış noktasıdır.
Sanayi Devriminin artısıyla
eksisiyle insanlığın hafızasındaki muhasebesini yapacak değiliz. Ancak bugün
ortada bir sanayi devriminden, üretim teknolojilerinden, gelişmişlikten,
modernleşmeden ve makineleşmeden bahsedebiliyorsak bunun arkasında Watt’ın
buhar makinesi vardır. Watt’ın buhar makinesinin yarattığı muazzam etki elbette
Sanayi Devrimi ile sınırlandırılamaz. Watt’ın yarattığı iki zamanlı buhar
motorunun ulaşım araçlarında kullanılmaya başlamasıyla dünya artık bambaşka bir
yer olacaktır. İster demir ister deniz isterse kara yolunda buhar motorlarının
kullanılmasıyla uzak mesafeler, ulu dağlar ve efsanevi denizler aşılamaz
olmaktan çıkmıştır. İnsanlar gidilemez yerlere gitmiştir hem de hayal dahi
edilemeyecek hızlarda ve zamanlarda. Bu Watt’ın buhar motorunun nasıl bir
değişim güdüsüne gebe olduğunu açıklamaktadır.
Watt’ın buhar makinesiyle
donatılmış ulaşım araçları muazzam bir hızla dünya halklarını şaşırtıyordu.
İnsanlar arasındaki sınırlar aşılıyor, zaman ve mekânın sınırları esniyor,
ulaşımdaki insan düşüncesi gelişiyordu. Buhar’ın kazandırdığı kuvvetle
insanoğlu hayal edemediği ağırlıkları kaldırıyor, taşıyor ve işleyebiliyordu.
Değişimin sadece fiziki dünyayla sınırlı kalamayacağı kesindi. Teknikteki
değişimler önce batılılar olmak üzere dünya halklarının, aydınlanmayı şiar
edinmiş bireylerin düşüncelerini sorgulama, yorumlama ve değiştirme yolunu
seçmiştir. Sanayinin kitle üretimi zaten bir yüzyıldan beri kendisini
hissettirmekteydi ancak makineleşme sanayideki işçinin nitelik meselesini
gündeme getirdi. İşçi artık kas ve kol gücü için değil makineyi kullanabilme
yetisi için fabrikada istihdam edilir oldu.
İşçilerden burjuvanın
beklentisinin büyük bir kısmının makineler ile halledilmesi, iş tanımlarımın tartışılmasını
sağlar. Watt’ın buhar makinesinin, sanayinin yeni bir görünüm kazanmasının yanı
sıra ulaşımda da üstlendiği başat rol ortadadır. Watt’ın buhar gücüyle
iteklediği gemiler, yenidünya ile eskidünya arasındaki bağlantıyı güçlendirir.
Maden ocaklarında, demir-çelik fabrikalarında, tekstil ve peyzaj
düzenlemelerinde kullanımı oldukça yaygınlaşan buhar güçlü makine ve aletler
Watt’a muazzam bir zenginlik kazandırır. Watt, ayrıca, mühendislik alanında
gösterdiği pratik çözümleriyle, Kraliyet Bilimler Akademisine kabul edilir.
Ömrünü son yirmi yılında,
emekliliğini yaşayan ve kendisini tamamıyla araştırmalarına adayan Watt, birçok
bilimsel icadı insanlık ailesine kazandırır, elde ettiği patent ve telif
gelirleriyle ardında devasa bir miras bırakacaktır. Ölümünün ardından Watt’ın
adı, mucidi olduğu elektriksel ve mekaniksel güç ölçü birimine verilerek
onurlandırılır. Watt’ın buhar makinesiyle şekillenen bir dünyada yaşıyoruz
bugün, etrafımızdaki bir çok araç, gereç, alet yada makine hep onun ilk
deneysel araştırmalarının ürünü. Elektriği ölçerken onun adını anıyoruz,
arabalarımızı karşılaştırırken onun buluşu olan hesaplamalarını kullanıyoruz,
neredeyse her şeyin başında ve sonunda onun mirasından faydalanıyoruz.
Yararlanılan Kaynaklar:
- http://www.bbc.co.uk/history/historic_figures/watt_james.shtml
- http://www.egr.msu.edu/~lira/supp/steam/wattbio.html
- http://www.egr.msu.edu/~lira/supp/steam/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder