Kırk altı yıldır televizyon
ekranlarında, sinema perdelerinde, çizgi romanlarda, kitaplarda yada oyun
kartlarında yaşayan büyük bir efsanedir Uzay Yolu. ABD’nin altmışlı yıllarla
birlikte SSCB ile giriştiği uzay yarışı, orta gelirli Amerikan ailesini de
oldukça etkilemiştir. Kamu harcamalarının yönlendirildiği bu büyük ölçekli
ekonomik programlar bütün ABD’li vergi mükelleflerinin ilgi alanına girmişti.
ABD’li çocuklar binlerce fersah yukarıya çıkmanın, gökyüzünden dünyaya bakmanın
ve ezeli düşmanları Ruslara hava atmanın hayalleriyle girer olmuştu, akşamları
yataklarına. Rusların Sputnik 1 ile ABD’den önce uzaya çıkan ilk ulus olarak
tarihe geçmeleri ABD’lilerin azimlerini körüklemiş ve kamuoyu Kennedy’nin
Ruslar karşısında yarışı kazanmak için hedefi Ay olarak yükseltmesiyle oldukça
heyecanlanmıştı.
Tam da böyle psikolojik bir
ortamda, Kennedy’nin Ay olarak bir adım daha yukarı taşıdığı yeni uzay
programın yarattığı psikolojik ortam ABD toplumunu oldukça derinden
etkilemiştir. Ay’ın Jules Verne tarafından ilk “ziyaretinden” bu yana sadece
ulaşılması imkansız bir fantezi olarak algılanması artık geride kalmıştır.
Kennedy’nin Ay hedeflemesiyle artık SSCB ile girişilen uzay yarışı bambaşka bir
hal almıştır. Ay’ın şekillendirdiği uzay hayalleri bütün ABD toplumunu derinden
tetiklemiştir. ABD’nin kuruluşundan bu yana doğasında bulunan bu maceracı ruh
yeniden alevlenmiştir. Bütün bir halk gözlerini gökyüzüne çevirmiş ve bir anda
ay’da bulunabilmenin hayalini kurmaya başlamıştır.
Roddenberry, İkinci Dünya Savaşında
ülkesi adına Avrupa’da mücadele ettikten sonra geri döner. Ancak dönüşünde
zihninde Avrupa’da yaşadıkları dönmektedir. Savaşın bıraktığı duygu ve
düşünceler zihninden hiç çıkmayacaktır. İnsanlığın bir tür olarak sadece kendi
içinde verdiği bu acınası mücadeleyi anlamamaktadır. ABD’nin yukarıda
bahsettiğim derin psikolojik hal, Roddenberry’nin bu savaş karşıtlığından
türler arası mücadelede insanlığın karşılaşabileceği sorunlara yöneltmiştir.
Sadece tek bir gezegende, onu da hunharca kullanarak, girişilen anlamsız ve
acınası mücadelelerle geçen bir tarihten; gelecek başka gezegenlerle ve onlar
üzerinde yaşayan başka türlerle girişilecek ilk mücadeleler ve alınacak
derslere yönelmenin ve bu etkileşim insanlık üzerinde yaratacağı etkileri
düşünmenin vakti gelmiştir.
Roddenbery, ABD
televizyonlarındaki bir takım polisiye dizilere dışarıdan yaptığı bağımsız
bölümlerle senaryo yazarları arasında yer edinmeye çalışırken, bir yanda da
kendi görüşleriyle şekillendirebileceği bambaşka bir hikaye üretmektedir. Hepimizin
bildiği Uzay Yolu yada orijinal ismiyle Star Trek, Roddenberry’nin savaş
sonrası bunalımlarının insanlığa mal edilmesiyle ortaya çıkarılmıştır. Star
Trek’in ilk yazımından sonra Roddenberry kimi yapımcılar tarafından geri
çevrilmiştir. Bulduğu tek destek nispeten daha küçük ölçekli Desilu
Stüdyolarından gelmiştir. Senaryonun ilk çekimi ise televizyon yönetici
tarafından fazlaca entelektüel bulunmuş ve aksiyon sahnelerinin artırılması
istenmiştir.
Uzay Yolu serisinin yaratıcısı
Roddenberry, aldığı bu ilk tepkinin arkasından dizinin yayınlanamayacağı
endişesini duyar, yapım ekibiyle birlikte “Amerika’nın daha moron halkı” için
sadeleştirilmiş ve ilk bölümün sonuna William Shatner’in çıplak elleriyle bir
uzaylı ile girişti yumruk yumruğa kavgası eklenmiş yeniden çekilen ilk bölümü
televizyon yöneticilerine gönderir. Roddenberry’nin oldukça “salakça” bulduğu
sondaki kavga sahnesi dizinin kurtarılmasını sağlar. Kanalın da yayınlama
kararı almasıyla Uzay Yolu efsanesi izleyici ile buluşmaya başlar.
Bilim Kurgu türünün kadim
tarihinde elbette Uzay Yolu kendine ait has bir yere sahiptir. Roddenberry’nin
bu efsanevi eseri önce televizyon sonra sinema, çizgi roman ve animasyon olarak
onlarca kez yeniden üretildi. Eşsiz kurgusal yapısı bir yana Roddenberry’nin
kendi kişisel yaşamından damlattığı felsefi yaklaşımları da Uzay Yolu’nun bu
kadar çok sevilmesine neden olmuştur. Star Trek yada Türkçedeki yaygın
kullanımı ile Uzay Yolu, sadece bir bilim kurgu yapıtı olmaktan öte; yukarıda
da değinmeye çalıştığım gibi, insanlık sorunları ele almaya çalışan felsefi bir
eserdir. Yakın dönemde romanları, bilgisayar oyunları, çeşitli koleksiyon
ürünleri ile hızlıca piyasalaşmasına rağmen Star Trek’in ilk çıkışı oldukça sıra
dışı bir yapıdadır.
Star Trek, 1966 yılında NBC’de
yayınlanmaya başlamasının ardından çok popüler olmayan bir seyir izler. Kanal
yöneticileri izlenme oranlarından pek de memnun kalmamıştır. Her ne kadar
Roddenberry’nin çığır açıcı fikrine güvenmiş olsalar da NBC’nin ticari kaygıları
dizinin ikinci sezonda yayından kaldırılmasına neden olmuştur. Ancak o güne
kadar televizyon tarihinde eşi görülmemiş bir olay yaşanır. Başını Bjo Trimble
isimli bir kadın hayranın çektiği fan grubu kanalı ve yapımcıları; diziyi
tekrar yayınlamaları konusunda ikna etmek için mektup yağmuruna tutarlar. Yoğun
talep karşısında kanal, Uzay Yolu’nu; bu kez prime time daha geç bir saate
kaydırarak yayınlamaya karar verir, ayrıca yapım bütçesi oldukça kısılır. Ancak
Roddenberry, kanalın bu yaptırımlarından hoşlanmaz ve projeden çekilir.
Roddenberry, kanal yöneticileri
ve izleyiciler arasındaki kıyasıya bir satranç oynanamaya başlar. Kanal, dizi
maliyetini oldukça kısmışlardır. Roddenberry, bütçe kesintileri ve yayın
saatiyle ilgili problemler nedeniyle yapımcılarla sürekli sürtüşmektedir.
İzleyiciler ise mektup kampanyaları ile hem yayıncıları hem de yapımcıları
sürekli taciz etmektedir. Sonunda dizi bütün bu sorunlar nedeniyle üçüncü
sezonunda yayından kaldırılır. Ancak bu sıkıntılı üç sezonluk orijinal yayının
ardından bir anda dizi televizyon kültlerinden birisi haline dönüşmüştür. ABD’de
ve bütün dünyada yüzün üzerinde televizyon kanalında tekrarları yıllarca
yayınlanan dizinin sağlam bir izleyici kitlesi oluşmaya başlamıştır. Yetmişler
boyunca genişleyen ve fanatikleşen bir kitle Uzay Yolu ile özdeşleşmiştir. Bu
büyük ve şaşırtıcı ilgi nedeniyle Paramount Stüdyoları serinin animasyon
dizisini yapmaya karar verir. Ve 1973-1974 yılları arasında animasyon olarak da
olsa Kaptan Kirk ve arkadaşları maceralarına devam eder.
Ancak bu dönemde dünya bambaşka
bir fenomenle tanışacaktır. O zamanlar henüz kariyerinin başında olan genç
George Lucas, Yıldız Savaşları serisini başlatmıştır. Serinin dördüncü ama
yayınlanan ilk filmi olan Star Wars Episode IV: A New Hope Star Trek ile
beslenen kitleyi sinemaya Lucas’ın efsanevi filmini izlemeye yönlendirmiştir.
Lucas’ın yaratıcılığı konuşturduğu bu görsel şölenin yakaladığı ticari
başarıdan oldukça cesaretlenen; Roddenberry ve Paramount Stüdyoları, Star Trek’i
yeniden canlandırmanın yollarını ararlar. Zaten kitle hazırdır ama yapımcılar
ne yapacakları konusunda kararsızdır. Paramount’un da içinde bulunduğu bir
televizyon kanalı projesi için başlayan hazırlıklar, bu projenin başarısızlıkla
sonuçlanması nedeniyle, dizi olmaktan çıkarılıp filme dönüştürülmüştür.
Filmin yarattığı heyecan ile
Roddenberry, ilk Star Trek romanı ile bu kez okuyucularına seslenmiştir. Sadece
tek bir adamın zihninden çıkan bu kurmaca evrende, yazar; her yaştan
okuyucularını ve izleyicilerini etkileyebilmiştir. İlk filmin başarısı
arkasından stüdyo hemen devam film hazırlıkları için Roddenberry ile
anlaşmıştır. Üç yıllık bir aradan sonra Atılgan uzay gemisinin yeni maceraları
perdeye yansımıştır. Gerek ilk filmler gerekse de animasyon serisindeki çizgi
karakterlerin tamamı Roddenberry’nin eserinin ete kemiğe bürünmesinde öncelikli
neden olarak görülebilir. Zira William Shetner ve Leonard Nimoy’un başı çektiği
bu ekip Uzay Yolu ile kemikleşmiştir. İzleyici kitlesindeki demografik
değişikliğe rağmen Kaptan Kirk değince akla William Shetner, Spock değince
Leonard Nimoy, Doktor McCoy değince DeForest Kelley gelmektedir. Bu durum
serinin başından sonuna taşındığı bütün mecralarda devam etmiştir. Bu yapımdaki
oyuncu sürekliliğin etkisini göstermektedir.
1984 yılında üçüncü film, 1986
yılında dördüncü film, 1989 yılında beşinci film ve en son olarak 1991 yılında
altıncı film aynı ekiple çevrilmiştir. Bu filmlerin seri halinde yayınlanması
sırasında ise 1987 yılında Uzay Yolu yeniden ekranlar dönmüştür, ancak bu kez
Atılgan ekibi baştan sona değişmiştir. Zaten bu yeni dizinin ismi de Star Trek:
The Next Generation’dır. Altıncı ve son
film olan 1991 tarihli film orijinal seri ekibin içinde olduğu en son filmdir
ve filmin tamamlanmasından kısa bir süre önce vefat eden Roddenberry’ye ithaf
edilmiştir. Roddenberry’nin yarattığı bu kurmaca evren, bütün ihtişamıyla
Roddenberry’den daha fazla bir anlam ifade ediyordu. Geniş kitleler Serinin ne
olacağını merak ediyordu. Yine Roddenberry’nin yazdığı metinlerle yoluna devam
eden Yeni Nesil Uzay Yolu dizisi, yaratıcısının ölümünden sonra daha üç sezon
daha yayınlanmaya devam etmiştir.
1991 yılındaki vefatıyla
hayranlarını büyük bir yasa boğan Roddenberry, arkasında büyük bir miras
bırakarak tarihteki yerine çekilmiştir. Roddenberry’nin felsefi ve füturistik
bakış açısıyla beslenen ana Uzay Yolu evreni, O’ndan aldığı mirası taşımayı
yeni kuşaklara aktarmayı sürdürmüştür. Uzay yolu’nun ardındaki deha olan Roddenberry’nin
ölümünden sonra Atılgan’ın yolculuğu Rick Berman tarafından sürdürülmüştür.
Sayısız dizi, film ve yan mecralarla seri olanca hızıyla sürerken, iki binli
yıllarla bu kez, Jeffrey Jacob Abrams’ın başında bulunduğu daha genç ve
yaratıcı bir ekiple yapım yeninden canlandırılmaya karar verilmişti. Abrams’ın
yazıp, yönettiği yeni seri, artık Roddenberry’nin zamanınkinden oldukça farklı
bir zaman diliminde, Roddenberry’nin oluşmasında hayalleriyle yardımcı olduğu
yeni teknolojilerle, bambaşka bir seviyeye taşınmıştır.
Roddenberry’nin yarattığı bu
efsane, elbette ticari başarısı bir yana, sinemasal büyüleyiciliği, felsefi
boyutu, insana dair olan sorunlara getirdiği çözümleri ve geleceğe dair
fütüristik öngörüleriyle tarihimiz üzerinde derin izler bırakmıştır.
Yaratılmasına öncülük ettiği onca teknoloji, sıradan insanların günlük
yaşamlarını zenginleştirmeye ve “Atılgan”vari bir hava katmaya devam
etmektedir. Uzay Yolu yada orijinal ismiyle Star Trek, sıradan bir dünyada
olağanüstü bir zekanın nelere kadir olabileceğine en iyi örneklerinden birisidir.
Sıradan bir insan iken; hayalleri, öngörüleri ve felsefi düşünceleriyle geniş
kitleleri etkileyebilen Gene Roddenberry aramızdan ayrılışının ardından
muhteşem mirasıyla dünyamızı renklendirmeye devam etmektedir.
Dr. Selahattin ÖZKAN
Dr. Selahattin ÖZKAN
Yararlanılan Kaynaklar:
Star Trek (Uzay Yolu) ile ölmüştür. Sonrasında ki yazarlar malesef ruhtan ve kişilerin özelliğinden uzak karakterler ile asıllarına zarar vermekteler. Özellikle 2000'ler den itibaren çekilen filmlerin senaristlerinin "The Original Series" sever, izleyicisi yada fanatiği kesin olarak değillerdir. Çünkü son filmlerde Kirk, Kirk değil; Spock ise hiç Spock değildir. Orijinal seri ile son filmlerde ki karakterleri karşılaştırmalı olarak bura da gösteremem ama izleyenler ne söylediğimi gayet iyi biliyorlardır. Bu yüzden bunları görerek Lucas ve diğer bilim kurgucuların ölümlerinden sonra filmerinin herhang ibir seride ticari amaçla kullanılmasının önüne geçecek engellemelerde bulunmaları gerekmektedir. Yoksa yarattıkları karakterler ileride soytarıya çevirilecektir.
YanıtlaSilSpock vs Kirk aşk kavgasında... Bu nasıl rezillik yaa. İkisinin de yazarın karakterlerde yarattığı ruha aykırıdır!
*
YanıtlaSil"Star Trek (Uzay Yolu), Gene Roddenberry ile ölmüştür."
Yazımda eksiklik yapmışım, düzeltmemi yapayım.