12 Eylül 1980 Cuma günü Türk
Silahlı Kuvvetleri emir komuta zinciri içinde yönetime el koyar. Aynı gece
İstanbul ve Ankara’daki devlete ait tek Radyo ve Televizyon organı olan TRT de
asker tarafından kontrol altına alınır. Aynı anda tüm yurtta sıkıyönetim ve
sokağa çıkma yasağı ilan edilir, bütün dokunulmazlıklar kaldırılır; dernekler,
siyasi partiler, meslek odaları ve sendikalar kapatılır. Ertesi gün Evren ve
yönetimindeki cunta yönetimi saat birde tüm radyolardan ve televizyondan canlı
yayınlanan bir basın açıklaması yaparlar, bütün basın mensupları oradadır ama
soru sorulmasına izin verilmemiştir. Cunta lideri Evren yaptığı askeri darbenin
gerekçelerini açıklamış ve bundan sonra ne olacağının ipuçlarını vermiştir.
13 Eylül 1980 Cumartesi günü
bütün siyasi parti liderleri gözetim altına alınmıştır. Gazetelere yansıyan
haberlere göre “Şimdilik can güvenliklerinin sağlanması amacıyla silahlı kuvvetlerin
koruma ve gözetiminde, belirli yerlerde ikamete tabi tutulmuşlardır. Durum
müsait olunca serbest bırakılacaklardır.” Cunta silahlı güçleriyle var
olan bütün siyasi, idari ve adli unsurları lağvetmiştir, yeni bir dönem
başlamıştır. Neyse ki güzide basınımızda darbenin hemen arkasından 11 Eylül’de
yaşananlar şimdiden ifşa edilmeye başlanmıştır. Yeniye geçildiğine göre eski
iğdiş edilmelidir. Böyle de yapılmıştır, basın birlik olmuşçasına eski dönemin
üzerinden geçmektedir.
16 Eylül 1980 Salı günü
kendisinde Devlet Başkanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi
Başkanlığı unvanlarını birleştiren Cunta lideri Kenan Evren, ilk kez basın
mensuplarının sorularını yanıtlamıştır. Ankara’daki basın toplantısında yerli
ve yabanı basın mensupları büyük oranda katılmıştır. Gazetelere düşen ilk
demecine gören Evren TSK’nin uzun süre bu görevi üstlenmeye niyeti olmadığını
belirtmiş ve eklemiştir “emin olunuz ki asker asli vazifesinden
ayrılmak niyetinde değildir” Hemen belireyim ki Evren’in kurduğu Cunta
yönetimi öyle kolay kolay ülkeyi terk etmemiştir. Bu yazı cunta lideri Evren’in
basına yansıyan ilk demeçleriyle üzerinden otuz yıldan fazla geçen darbenin
tarihinin karşılaştırmasını yapmak amacını taşımaktadır.
Darbeden beş gün sonra yerli ve
yabancı basınla yapılan bu ilk mülakatta Evren’in ilk açıklaması yukarıda da
dediğim gibi “TSK’nin uzun süre bu
görevi üstlenmeye niyeti olmadığı” yönünde olmuştur. Ama bugün biliyoruz ki
bu niyete rağmen 80 darbesinin kurduğu askeri rejim uzun yıllar sürmüştür.
Şöyle ki Cuntacılar bugün dahi kurtulamadığımız bir anayasayı iki yıl içinde
hazırlamışlar ve kabul edilmemesi mümkün olmayan bir halk oylamasıyla yürürlüğe
koymuşlardır. Anayasa halkoylamasıyla Evren cunta liderliğinden
Cumhurbaşkanlığına geçirilmiş böylece kendisi de aklanmıştır. Cuntanın diğer
üyeleri de Milli Güvenlik Konseyi olarak Cumhurbaşkanlığına ömür boyu
danışmanlık görevine getirilmiştir. Reddedilmesi mümkün olmayan bir
halkoylamasıyla halka dikte edilen ve bugün de kullanmaya devam ettiğimiz
anayasamız tamamıyla cuntacıların eseridir. Öyle ki dünya tarihinde görülmemiş
bir usulle cuntacılar anayasa ekledikleri geçici maddelerle kendilerinin
yargılanmasının önüne anayasal engeller dahi koyabilmişlerdir.
16 Eylül 1980’de Evren’in “TSK’nin uzun süre bu görevi üstlenmeye
niyeti olmadığı” söylemine rağmen darbeden sonra ilk seçim 6 Kasım 1983’de
yapılabilmiştir. Yapılan bu yeni seçimin de tam olarak “demokrasiye dönüş” anlamı taşımadığını söylemek gerekmektedir.
Zira yapılan bu ilk seçime katılabilecek bütün adayların 12 Eylül 1980’den önce
hiçbir partiye, derneğe yada sendikaya üye olmamış olmaları gerekmektedir.
Zaten cunta lideri Evren de seçimlerden hemen önce 11 Mart 1983 tarihinde
Malatya’da yaptığı bir açıklamada halka “yeni
temsilciler bulmalarını” öğütlüyordu. Darbeci Evren’in hem devlet başkanı
hem genelkurmay başkanı yani bizatihi devletin kendisi olduğu hatırlanacak
olursa aslında verdiği her öğüdün bir emir telakki edildiği anlaşılacaktır.
17 Eylül 1980 - Cumhuriyet |
Türkiye’nin Evren’in 16 Eylül
1980’de belirttiği TSK’nin görevi üstlenmeme niyetini görebilmesi için uzun
süreler beklemesi gerekecekti. Zira 1983’deki ilk seçimlere rağmen 12 Eylül’le
birlikte gelen hiçbir şeyin görevi devrettiği söylenemezdi. Hatta cunta lideri
Evren dahi yukarıda belirtmeye çalıştığım gibi 9 Kasım 1982’deki anayasa
halk oylamasıyla cumhurbaşkanlığına terfi ettirildikten sonra 9 Kasım 1989’a
kadar Cumhurbaşkanı olarak ülkeyi yönetmeyi sürdürmüştür. Yani fiilen 89’a
kadar ülke bir cunta liderinin yönetiminde kalmaya devam etmiştir. Böylece
Evren’in 16 Eylül 1980 günü yerli ve yabancı basının gözlerine bakarak
söylediği niyetin aldatıcı olduğu dokuz yıldan birazcık daha fazla ülkeyi
yönetmeyi sürdürmesinden bellidir. Zaten darbeyle kurulan rejim de bütün
siyaset bilimciler tarafından Evren’in cumhurbaşkanı olduğu bir siyasal düzlem
için kurgulanmıştır. Anayasa demokrasi yada insan hakları için değil bizatihi
Kenan Evren ve cuntacı arkadaşları için yapılmıştır.
Evren’in 16 Eylül 1980’de yaptığı
ilk basın toplantısına geri dönersek. Evren bu toplantı da sorulan bir soru
üzerine amaçlarının “bozulan demokrasiyi işler hale getirmek” olduğunu
söylemiştir. Ama ne 12 Eylül sonrasında hazırlanan anayasanın demokratik
işlerlik bakımından gerçek bir demokrasiyi yansıttığı söylenebilir ne de
darbeyle gelip ülkenin yönetimini ele geçiren bir askerin demokrasiyi
getirebileceğine inanılabilir. Gerçekten de öyle olmuştur, ilk üç yıl asker
açıktan ve göstererek ülkeyi demir yumruğu ile yönetmiştir. Yapılan seçimlerinden
ardından ise sözde seçimlerle belirlenen sivil iktidarları ise bu kez perde
arkasında aşırı güçlendirilmiş Cumhurbaşkanı ve Milli Güvenlik Kurulu
tehditleriyle ülke idaresini üstlenmeyi sürdürmüştür. Yaptıkları anayasanın
hala yürürlükte olduğunu ise bir kez daha hatırlatmak isterim.
17 Eylül 1980 - Milliyet |
Basın toplantısına katılan
yabancı basın mensuplarından ABD’li olduğu anlaşılan bir tanesi ise Evren’e
darbeden önce ABD’ye bilgi verilip verilmediğini sorduğunda ise Evren “ –
sureti katiyette hayır. Eşlerimizin, çocuklarımızın bile haberi yoktu…” demiştir.
Ancak birçok kereler tartışıldığı üzere ABD’nin darbeden en azından
büyükelçilik düzeyinde de olsa haberdar olabileceği ihtimali yüksektir.[1]
Bu ihtimalin dahi Evren’in sözüne karşı daha muteber bulduğumu söylemeliyim.
Neyse ki ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli müttefiklerinden olan Türkiye’de
gerçekleştirilecek olan her hangi bir askeri darbeden haberdar olmaması
inanması güç bir olasılıktır. Zaten Evren de hemen ileri de cümlelerine şöyle
devam etmiştir; “…Amerikan yardım kurulu başkanlığının bulunduğu binanın yakınına 11
Eylül akşamı tank birlikleri gelince bundan şüphelenmiş olabilirler. Ve nitekim
bu şüpheden dolayı “acaba bu tanklar nereye niye geldiler?” diye de sordular.
Biz de kendilerine bir tatbikatımız var..dedik..” Hadi diyelim ki oradaki
gazeteciler ve biz bu açıklamayı inandırıcı bulduk ama 11 Eylül akşamı
kendilerinin haberi olmayan bir tatbikat nedeniyle kapılarına gelen Türk
tanklarını gören Amerikan askerlerinin inandığını söylemek güçtür.
Basın toplantısında Türk
gazeteciler tarafından çeşitli sorular sorulmuştur. Cunta lideri Kenan Evren’in
bunlara verdiği cevaplarını tümünün tarihi birer değeri olduğu şüphesizdir.
Yine Türk gazetecilerden birisinin, ne yazık ki görüşmeyi ertesi gün aktaran
Cumhuriyet gazetesinin 20168. Sayısında soruları soran gazetecilerin isimleri
ve çalıştıkları kurumlar anılmamıştır, sorduğu soru üzerine Evren; “siyasi partilerin faaliyetlerinin
durdurulduğunu, kapatılmadığını” ve bu partilerin yakında yapılacak olan
seçimlere tekrar girebileceklerini söylemiştir. Ancak ne yazık ki bu böyle
olmamıştır. Evren’in açık beyanatına rağmen 11 Eylül 1980 günü siyasetin her
kademesinde görev üstlenen bütün aktörler tarih sahnesinden silinmeye
çalışılmıştır. Evren’in açıklamasının aksine siyasi partilerin tümü
kapatılmıştır, seçime girmeği bırakın liderlerin onlarca yıl oy dahi
kullanamamıştır. Cuntanın koyduğu bu siyasi yasaklar ancak 6 Eylül 1987’de
kaldırılabilmiştir.
"Türkiye'nin Generaller Gecesi" |
16 Eylül 1980 günü yapılan bu ilk
basın toplantısında sorulan bir başka soruya karşı Evren’in ekonomik “programdan ayrılmayacağız” demesi
manidardır. Zira aynı yıl 24 Ocak’ta
alınan ekonomik kararların ülkemiz ekonomik ve siyasal tarihi açısından önemi
büyüktür. Türkiye’yi batı kapitalizmine açmayı hedefleyen kararlar birçok köklü
değişiklik getiriyordu ve eko-politik birçok yorumcu darbenin gerekçeleri arasında
alınan bu kararların uygulanmasındaki güçlerin ortadan kaldırılmasını da
sayarlar. Zira 24 Ocak kararları kronik yüksek enflasyonu ve ithal-ikameci iç
üretimin aşırı düşüşünü ortaya çıkarmış, ithalatın da gerilemesiyle ülkede
tüketim maddeleri ve yarı-mamüller dahi ağır bir tüketim kısıtı oluşmuştur.
Zaten zor kurulan hükümetlerin böylesi siyasal getirisi olmayan bir ekonomik
programı uygulayamayacağı tartışılmaktadır. Öte yandan 24 Ocak kararların
arkasındaki isim olarak medyada görülmeye başlayan eski DPT müsteşarı Turgut
Özal’ın cuntanın ekonomi bakanlığını üstlenmesi de bu yorumu desteklemektedir.
Turgut Özal daha sonra Cunta liderinin başbakanlığı görevini üstlenecektir.
16 Eylül tarihli bu basın
toplantısında yerli gazetecilerin sorularının genel olarak darbenin gidişatı ve
askeri rejimin işleyişiyle olduğu hissedilmektedir. Ancak yabancı basın
mensuplarının ise soruları daha dikkat çekicidir. Yukarıda ABD’li bir
gazetecinin olduğunu düşündüğüm darbeden ABD’nin haberdar olup olmadığı gibi
bir başka tartışmalı konu daha bu kez bir Yunanlı gazeteci tarafından cuntanın
Yunanistan ile ilgili ilişkilerinin nasıl olacağı sorulmuştur. Bu soruya Kenan
Evren ise Yunanistan’ın NATO adaylığını destekliyoruz diye cevap vermesi ilginç
olmuştur. Öteden beri sorunlu olduğumuz komşumuz ile askeri yönetim altında
ilişkilerimizin sorulduğu bir soruya yine askeri bir uluslararası birliktelik
üzerinden cevap vermek de tam bir askere yaraşır harekettir. Hatırlanacağı
üzere Yunanistan, 1974’te Türkiye Kıbrıs’a çıkarma yapınca NATO’dan ayrılmış
ama 1980’de bu kez Türkiye’deki cunta yönetimi tarafından yeniden üyeliğe
alınmıştır.
Yukarıdaki satırlarda Kenan
Evren’in 16 Eylül 1980 günü yaptığı basın toplantısından bazı açıklamaları
tarihi gerçekliklerini karşılaştırarak açıklamaya çalıştım. Elbette ki Kenan
Evren’in Türkiye, yaptığı askeri darbe ve kurmak istediği yeni siyasal düzen
hakkındaki görüşleri bunlarla sınırlı değildir. Evren fiilen demir yumruğuyla
ve tek başına yönettiği üç yıl boyunca ve Cumhurbaşkanı olarak perde arkasında
kaldığı yedi yıl boyunca yüzlerce açıklamada bulunmuştur. Hepsinden önemlisi
darbeyi açıklama konuşması yaptığı darbenin ne olup olmadığı konusunda, sözde
kurucu bir meclis tarafından yapılan sözde halk oylamasıyla kendi
Cumhurbaşkanlığı ile dayatılan yeni anayasasında kurduğu düzenin ne olduğu
bütün açıklığı ile ortaya koymuştur. Ancak yine de Evren’in ilke yerli ve yabancı
basının önüne çıktığı 16 Ocak 1980 tarihli açıklaması tarihi bir belge olarak
çok önemlidir. Bu toplantıda Kenan Evren’in söyledikleriyle bugüne kadar
yaşananları karşılaştırdığımızda ortaya çıkan sonuçlar günümüzün ve tarihimizin
daha iyi anlaşılmasına yarayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder