Cezayir’in Fransa tarafından ele
geçirilmesi neredeyse bir asrı geçen bir süre almıştır. Cezayir’in bir Osmanlı
sömürgesi olduğu dönemde Fransa genişleyen kentlerini beslemek için Cezayir’in
Akdeniz sahilindeki bereketli tarım arazilerine bel bağlaması Fransız
siyasetinin de Akdeniz’in ötesine uzanmasına sebep olmuştur. Bir yandan
Osmanlı’nın azalan siyasal ve askeri gücü, Akdeniz’in bu uç memleketinde yeni
bir siyaset varlık göstermeye başlamıştır. Fransa, İtalya, İspanya ve
İngiltere, Osmanlı’nın boşalttığı Afrika’nın Akdeniz’e bakan sahilini ele
geçirmeyi uzun süredir planlamaktadır. Bölge halklarını yıllarca sömüren Osmanlı İmparatorluğu geri çekildikçe
yerine yenileri baş göstermeye başlayacaktır. Ancak batılıların Osmanlı
karşısında kullandıkları milliyetçilik aşılama çabaları ileride kendilerine
döndüğünde tarih bu kez başka akacaktır.
14 Haziran 1830 günü Fransa’nın Cezayir’i Osmanlı’dan kopardığı
tarih olarak takvimdeki yerini almıştır. Zira bu tarih ne Cezayir’in
Osmanlı’dan özgürlüğünü aldığı ne de Fransa’nın Cezayir’i işgal ettiği
tarihtir. Bu tarih tam tamına Fransa’nın Cezayir’i Osmanlı’dan kopardığı
tarihtir. Cezayir’in bu cümledeki yeri ne yazık ki bu topraklarda yaşayan
onurlu insanların değerinden çok ama çok aşağıdadır. Yine de Cezayir’e Fransız
egemenliğinin hakim olması için tam üç yıl uğraşılmış, Osmanlı’nın kimi gönüllü
subaylarının organize ettiği yerel komiteler canları pahasına “vatan”larını
korumuştur. Bu yıllarda Fransa, Fransız Devrim’inin arta kalanlarıyla
hesaplaşmaktadır. Baldırıçıplaklar alaşağı edilmiş, Kral yeniden iktidarına
geçmiştir. Fransa yeniden ihtişamlı günlerini aramaktadır. Cezayir Baskını tam
da bu anlamda kullanılmış, Akdeniz’in karşısındaki bu “korsan ocağı”na uygarlık
götürülmek istenmiştir.
Cezayir’e uygarlık götürmek
isteyen Fransız Restorasyoncuları ancak sahilde etkinlik gösterebilmiş ziraatın
olmadığı, iklimin çöl şartlarına uyum sağladığı ve bir batılı için yol bulmanın
neredeyse imkansızlaştığı iç bölgelere inememiştir. Cezayir’in bu zorlu
şartları direnişçilerin iç bölgelere sığınmasına ve yeniden güç toplamasına yol
açmış, böylece Fransa’ya karşı ilk ileri hareketler örgütlenebilmiştir.
Direncin içeriye kaymasında etnik yada sınıfsal temeller de aranabilir. Zira
kıyılar da daha çok yüksek gelirli Araplar yerleşmiş iken iç kesimlerde topraksız
ve aşağı olarak görülen Berberiler hakimdir. Fransızların Cezayir’i Türklerden
kurtardıkları yönündeki propagandaları uzun süre etkili olabilmiş ve direnişin
genişlemesini engelleyebilmiştir. Bu noktada iki isim Cezayir’deki Fransız
karşılığında öne çıkmıştır. Konstantin Emiri Ahmed ile Maskara Emiri Abdülkadir
Fransız egemenliğine karşı ulusal olmayan istençlerle uzun yıllar direnmiş
ancak sonuçta başarısız olmuşlardır.
Ahmed Messali Hacc |
Fransa’nın Cezayir’deki varlığı
Fransa’nın kendi politikalarıyla da çokça etkilenmiştir. Öyle ki Cezayir’in ele
geçirilmesini çok isteyen 10. Charles beklediği haberi alamadan, iktidardan
indirilmiş ve yeni bir rejim Fransa’yı sarsmıştır. Fransa’da kralcıların
iktidarı neredeyse otuz yıl sürdükten sonra ikinci bir cumhuriyet yeniden inşa
edilebilmiştir. Ülkeyi “İkinci Cumhuriyet”e götüren siyasi çalkantılarda
Cezayir de hep gündemde olagelmiştir. Ne yazık ki Cezayir’deki Fransız varlığı
küçük bir azınlık dışında sorgulanamamıştır. İkinci Cumhuriyet süresince
Cezayir’e uygarlık götürme çabaları, Fransız egemenliğinin derinleşmesine, yeni
bir Fransız yurttaşı yaratacağına inanılmıştır. İkinci Cumhuriyet’in Cezayir’e
kazandırdıkları sadece modern bir eğitim ve anadil değişikliği değil aynı
zamanda milliyetçiliğin ülkeye girmesiyle olmuştur.
Yirminci yüzyılın bütün
gelişmemiş, sömürgeleştirilmiş yada uzaklaştırılmış dünya halklarında olduğu
gibi Cezayir’de de geçtiğimiz yüzyılın başında ulusal uyanış yaşanmıştır. Cezayir
eski bir mağribi memleketi iken önce (Romalılaşma’nın çok da eskilerde kalmadığını
unutmadan) Araplaşma ve Osmanlılaşma’nın ardından şimdi de hızla
Fransızlaştırılmaya çalışılmıştı. Ancak bu kez Fransızların kullandıkları
ulusal güdüleri destekleme yöntemi, kendilerinin aleyhine işlemiştir.
Cezayirli, Bir kez daha Arapçadan ve Türkçeden sonra belki Fransızcayı
öğreniyordu ama bu kez bu dille kendi şiirini, kendi romanını, kendi ulusal
sanatını kuruyordu. Fransızcayla, Fransızlardan öğrendikleri yöntemlerle bir
Cezayir ulusu yaratılıyordu. Cezayir’de oluşan sınıfsal parçalanmışlığa
Fransızların katkısına rağmen bu dönemin önemli özelliği, kanımca, Cezayir’de
yeni bir ulusun inşa edilmesidir.
Cezayirlilerin Fransa tarafından
“ehlileştirilmesi” iki aşamada gerçekleştiriliyordu. Birinci planda Cezayir’de
kurulan tarım ve sanayi işletmelerinde Cezayirli işgücünün kullanılması,
Cezayir’e Fransızca’nın okul, hastane ve manastırlar aracılığa sokulmasıdır. Bu
aşamada Cezayirli Cezayir’de tutulmaya çalışılmıştır. İkinci planda ise
Fransa’da yükselene işgücü ihtiyacı Cezayir’den getirilen “modern köleler” aracılığı ile karşılanmaktadır. Bu kez Cezayir’den
getirilen bu göçmenler bir yandan Fransa’nın asker ve egemen olmayan yeni bir
yüzüyle tanışırken, öte yandan Fransa’nın daha özgür ortamında kendilerini
geliştirmektedirler. Cezayir’in yarım yüzyıl sonra kaderini değiştirecek büyük
aydınları, siyaset adamları ve düşünürleri Fransa’da edindikleri özgürlüğü, bu
kez Fransa’dan özgürlük kazanmak için kullanacaklardır. Cezayir’in kurtuluşuna
giden ilk siyasal örgütler yine Fransa’da kurulacaklardır.
Fransa, 1830’dan 1930’a kadar
uzanan sömürgeleştirme yılları boyunca neredeyse bir milyona yakın Fransız
vatandaşı Cezayir’e yerleşmişti. Cezayirlilerin de Fransa’nın dili ve kültürüne
entegrasyonu sonucunda, iki halk arasındaki etkileşim artmış ve etnik karışımla
da yeni bir toplum tabakası meydana gelmiştir. Bir yandan Fransız sermayesine
çalışan yeni bir orta sınıf giderek Fransızlaşırken, öte yandan Cezayir’in
artan gettolarında ve taşrasında yükselen bir işçi sınıfı uyanışına
başlamaktadır. Cezayir’deki orta sınıfın burjuvalara özgü yüksek değerleri
taklit etmesiyle toplumsal sınıflar giderek ayrılmış ve iki ayrı sınıf partisiyle
siyasallaşmıştır. Bir yanda Fransa’nın bir parçası olmayı içine sindiren orta
sınıf; öte yanda ise sindirilmiş ve ezilmiş ama ulusal ve sınıfsal olarak
aydınlanmaya başlamış geniş bir halk kitlesi.
Ferhad Abbas |
Cezayirli’yi Pied-Noir olmaktan
kurtaracak olan nedir? Şüphesiz ki bu soruya, gerek Cezayir’den gerek
Fransa’dan olsun çeşitli ideolojiler çeşitli bakış açılarıyla cevaplar
vermişlerdir. Marksistler, Milliyetçiler, İslamcılar. Hepsi Cezayir’in
kurtuluşunu istemişler ama çok çeşitli yollar öne sürmüşlerdir. İdeolojilerden
bağımsız olarak ise orta sınıfın yükselen sesi; vatandaşlık hakkı, oy hakkı,
anayasal güvence yada Cezayir’deki yasal problemlerinin yoluna koyulmasıyla
uğraşıyordu. Bu haliyle orta sınıfın değerlerinin ki çoğunluğu Fransız
taklitçiliğinden öteye gitmiyordu, sömürge olmakla bir probleminin olmadığını
söyleyebiliriz. Öte yandan Cezayir’deki iki parti siyasal hayatı tam da çizmeye
çalıştığım boyutta temsil ediyorlardı. Orta sınıfı temsil eden, Ferhad Abbas’ın kurduğu, Fransa’yla
bütünleşmekten yana olan Cezayir Halk Birliği partisi. Diğer yanda, geniş halk
kesimlerine ulaşmaya çalışan, siyasal olarak çok çeşitli ideolojilerden
beslenen, bağımsızlık yanlısı Ahmed Messali Hacc’ın kurduğu Demokratik
Özgürlüklerin Zaferi Hareketi partisi.
Ancak Cezayir’in konumu üzerine
tartışmalar Avrupa’nın kendi aralarındaki paylaşım savaşlarıyla da iyice
alevlenmiştir. Batılılar tarafından Birinci Dünya Savaşı olarak adlandırılan
paylaşım savaşlarının ilkinde Fransa’nın asker toplama kampanyalarında Cezayir
ve diğer Fransız dominyonları öncelikli kaynak olmuştur. Kaç Cezayirlinin
Fransa için canlarını verdiğini bugün dahi bilemiyoruz. Bu ilk savaştır ama son
olmayacaktır. Bir otuz sene sonra bu kez Almanya tarafından işgal edilen
Fransa, resmen Cezayir’e taşınmıştır. Hitler baskısıyla Paris’te kurulan Vichy
hükümetine karşın, Cezayir’de ve Hindiçin’de yeni bir “Özgür Fransa” inşa edilmiştir. Charles de Gaulle’ün yönetimindeki
bu sürgün cumhuriyet müttefiklerin yardımıyla Fransız anavatanı kurtulana değin
varlığını sürdürmüştür. Batılılar tarafından İkinci Dünya Savaşı olarak adlandırılan
savaşın sonlanmasıyla Cezayir iki şeyi kutlamıştır. Bir, bu kanlı savaşın
bitmesini, iki; sıranın artık Cezayir’in özgürlüğüne gelmesinin.
İkinci Dünya Savaşı’nın
sevinciyle 1945 Mayısında Cezayir’de de sevinç gösterileri yapılmış ancak
kendilerine işgal yılları boyunca vatanlarını paylaşanlara müsamaha
gösteremeyen Fransız jandarması binlerce Cezayirliyi öldürmüştür. de Gaulle, savaş kazanmış bir komutandır,
Paris’e müttefiklerden sonra, ama bu büyük gururuyla adım atmıştır. Ancak bu
muzafferin altından kalkamayacağı bir şey ise bu kez savaşta vatanseverlikleri
ve ahlaki özgüvenleriyle Avrupa’nın yeniden inşasında belagatlerini kanıtlayan
sosyalistler ve komünistlerin talebidir. Bu iki güçlü siyasal grup Cezayir
konusunda fikir birliği içindedir; Cezayir’in geleceği Cezayirlinin
ellerindedir. Sosyalistlerin ve
Komünistlerin destekleriyle büyüyen Cezayir’deki ulusal hareket, İkinci Dünya
Savaşı sonrası silahlanmaya başlamıştır. Fransız aydınları içindeki
Cezayirliler ve Cezayir’deki Fransız egemenliğinin sonlanmasını isteyen
sosyalistler elbirliği ile mücadele etmektedir.
Ahmed Bin Bella |
de Gaulle’ün zafer sarhoşluğuna
rağmen Fransa’daki Cezayir yanlısı siyasal gösteriler de artık baş edilemeyecek
düzeye geldiğinde 1946’da genel af ilan edilmiş ve Cezayir’de ilk kez seçimler
düzenlenmiştir. Ertesi yıl ise Cezayir ilk kez yasal bir statü kazanmış ve
Fransızların de-facto sömürge
yönetimi sonlanmıştır. Artık tarihin geri dönülmez bir noktasına gelmiştir. Messali
Hacc’ın başında bulunduğu Demokratik Özgürlüklerin Zafer Hareketi’nin silahlı örgütlenmesi dahi
tabandaki ayaklanma hissiyatını karşılayamamış ve örgüt parçalanmıştır. Aynı
yıl içinde birçok örgüt ortaya çıkmış ve ülkedeki Fransız askeri varlığına
karşı ilk saldırılar başlamıştır. İleride kurulacak olan Cezayir’in ilk başkanı
olacak olan Ahmed bin Bella da bu
ilk silahlı grupların arasındadır.
Ahmed bin Bella, 1952’de
Cezayir’deki bir soygun girişimi nedeniyle idamla yargılanınca, ülkesini terk
etmiş ve Kahire’ye kaçmıştı. Fransa Ahmed’in Mısır güdümlü bir dış politik
aktör olduğunu yıllarca savunacaktır. Ama Ahmed, eski bir Fransız askeridir.
Savaş sonrası Cezayir’in özgürlük mücadelesine destek verir. Önce Demokratik Özgürlüklerin Zafer Hareketi’nin
silahlı örgütlenmesinde yer alır ama parti içi tartışmalar sonucunda partiyi
yetersiz görüp daha radikal olan Ulusal Özgürlük Cephesi’ne katılır. (Front de Liberation Nationale, FLN) 1
Kasım 1954’te başlayacak olan büyük ayaklanma Cezayir’i bağımsızlığına
götürecek olan savaşa ülkeyi sürükleyecekti.
Fransa’ya karşı yürütülen ilk gerilla hareketleri Kabiliye ve Avras’ta
başlayacaktı. Cephe, sosyalist bir partiydi. Ancak Cezayir’in inançlarına bağlı
Müslüman kesimlerinde örgütlenebilmiştir. Az sonra Bağımsızlık düşüncesi bütün
Cezayirlileri birleştirecekti.
Cezayir’deki çatışmaların
yansımaları da hem Fransa’yı hem de Avrupa’nın geri kalanını etkilemekteydi.
Fransa’nın yapacağını vadettiği reformlar çatışmacı tarafları tatmin etmiyordu.
Fransa Cezayir’de olağan üstü hal ilan etti ve ardından da yeniden askere
çağırmaya girişti. Yeni bir savaşın yaklaştığı açıktı. Dünya Cezayir’den
gelecek haberlere kitlenmişti. 1956’da Fransa’da siyaset iyice karışır. Cezayir
meselesini barışçı yollarla çözmeyi isteyen sosyalist Guy Mollet, Cezayir
ziyareti sonrası görevden çekilmek zorunda kalır. Yerine geçen sağcı lider
General G. Catroux aşırı önlemlerle yeniden Fransa ile Cezayir’in bütünleşmesi
politikasına yönelmiştir ki bu yönelimin sonucunu savaştan başka bir şey demek
olmayacağı açıktır. Aynı yıl ekim ayında simgesel değerdeki Cezayirli direniş
önderlerinin Fas yolunda tutuklanmalarıyla Cezayir’deki direniş
hiddetlenmiştir.
1957 yılı Cezayir için oldukça
kanlı geçecektir. Fransa’da işlerini silah dışında halledebilecekleri başka bir
yol olmadığına inanan bir kısım aklı evvel yüzünden Cezayir bir kan gölüne
döner. Zaten geleceği belli olan nihai sonu engellemek istercesine Fransa
iyiden iyiye gerici politikaların batağına çekilir. Ülkedeki sosyalist ve
komünist hareketlerin tamamı Cezayir’in bağımsızlığın desteklemektedir. Paris
neredeyse Cezayir diye inlemektedir ama yine de Fransa bir kez daha sağ
siyasetin açmazlarında yitip gidecektir. 2 Haziran 1958’de de Gaulle bir kez daha, bu kez daha güçlü olarak iktidara gelir. de
Gaulle’ün bir kez daha niye geldiği açıktır. Fransız hükümetlerinin ABD’nin
devreye girmesine dahi tahammülü yok gibidir. de Gaulle, gelmesi için şart
koştuğu geniş yetkilerle kendi kafasındaki askeri planlara uygun hareket
etmekte ve bütün Avrupa’nın gözlerinin önünde bu kez kaybedeceği bir savaşa
girmektedir.
de Gaulle’nin aklında plan nedir?
Bunu ancak de Gaulle bilebilirdi. de Gaulle ne bağımsız bir Cezayir’e izin
veriyordu ne de Cezayir’in elde tutulmasının Fransa’nın yararına olduğuna
inanıyordu. de Gaulle sadece kendisini için bu savaşı veriyordu. Yeniden ama bu
kez daha geniş yetkilerle sahip olduğu iktidarı korumak için elinden geleni
yapıyordu. Ancak de Gaulle’ün bütün ihtirasına rağmen dördüncü cumhuriyetin de
sonu gelmekteydi. Fransa de Gaulle’le ve onun anlamsız ihtirasıyla bir kez daha
yüzleşmek zorundaydı. de Gaulle, bütün bunların ötesinde, bir de, Cezayir’deki
Fransızları Cezayirlilere karşı örgütlüyor ve bir Cezayir Fransası düşünü destekliyordu. Ancak kurt bir askeri ve
siyasi deha olan de Gaulle beşinci cumhuriyete de kendi damgasını vurmak
istiyor kendi etrafında kenetlenmiş, diğer bütün sağ alternatiflerden
arındırılmış yeni bir Fransa kuruyordu. Sosyalistlerin ise sadece bir lidere
düşmanlık ederek cephe daraltmaktan keyif aldıklarını ayrıca belirtmekte yarar
var, de Gaulle onların için daha kolay bir lokmadır zira.
de Gaulle, çalkantılı Cezayir
politikasını neden değiştirmiştir, bilemiyorum. Bildiğim şudur ki 4 Kasım
1960’da tam da çatışmaların ortasında “Cezayir
Cezayiri” deyimiyle, “Fransız Cezayiri” planından geri adım atmıştır.
Elbette ki bu değişim Fransa’da çok büyük şaşkınlık yaratmıştır. Bir darbe ile
de Gaulle devrilmeye çalışılır. Görünürde darbenin altında General Salan vardır
ama asıl arka planda Fransız gizli askeri servisi (O. A. S.) vardır. Darbe
başarısızlığa uğrar. Organisation de l’armée secréte (O.A.S.) Fransa’nın
yenilediği siyasal görünüme karşı çıkmaktadır. Fransa giderek Cezayir ile barış
masasına yaklaşırken, O. A.S. bir yıl daha bu kirli savaşını sürdürecektir.
Fransa’nın ya da de Gaulle’ün gerçek yüzü hangisidir? Görünürde O.A.S. tamamıyla
otonom bir devlet yapılanmasıdır, Fransa’nın en sağcı bürokrat ve askerlerinin
elinde devlet içinde devlet görünümündedir. de Gaulle bu örgütü kullanmış mıdır
yoksa de Gaulle’ün yaşadığı politik değişim göründüğü kadar samimidir,
bilinmez. Ancak 1 Temmuz 1962’de Cezayir’de otonomi plebisiti yapılır. Sonuç
şaşırtmaz ve Cezayirliler en sonunda kendi kaderlerini kendi ellerine almıştır.
Cezayir’in
bağımsızlığına giden süreçte arafta kalan birçok toplum kesimleri olmuştur.
Fransızlar kendi siyasal konumlarına göre Cezayir’i ele alırken, sömürge
rejiminin tarihi sonuçları çokça tartışılmıştır. Cezayirli Fransızlar olarak
tanımlanabilecek bir siyasal, kültürel ve tarihi yapı içerisinde yetişen onlarca
nesil ise duygusal olarak bağlı oldukları iki toplum arasında seçim yapmaya
zorlanmıştır. Albert Camus’nun düştüğü durum buna en açık örneği
oluşturmaktadır. Cezayirli olup da Cezayirli olmamak, yada Fransız olup da
Fransız sayılmamak gibi garip durumlar. Yada yaklaşan ve çok yakında Paris’i
yakacak olan 68’in ateşiyle erken yüzleşmek. Yine de Cezayir ayakta kalabilmeyi
başarmıştır. Gerçi ülke hiçbir zaman durağan bir siyasal düzleme çekilemedi.
Ülkenin bağımsızlığı için mücadele eden sosyalist ve komünistler daha sonra islamcılar
ve milliyetçilerin hışmına uğradı. Doksanlı yıllar boyunca iç savaş devam etti.
Ülkenin yüzleşmek zorunda kaldığı, etnik olarak Arap yada Berberi olmayan orta
sınıfların kültürel problemleriydi. Fransızca hala ülkenin gayri resmi dili
olarak varlığını sürdürüyor ve Fransız etkisi çokça hissediliyor. Şimdi yeniden
ülke Arap Baharı denilen halk hareketleriyle çalkalanmaktadır. Beklentim bu
bereketli topraklar üzerinde yaşayan onurlu halkın barış dolu bir gerçeği inşa
edebilmesidir.
Yararlanılan Kaynaklar:
- Devrimler ve Karşı-Devrimler Ansiklopedisi, Gelişim Ansiklopedisi, 1975
- Henri Alleg ve Pericles Korovessis, Sorgu, Belge Yayınları, 1992
- Frantz Fanon, Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi, Pınar Yayıncılık, 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder