Marc Lépold Benjamin Bloch, Fransa’nın
Lyon kentinde Yahudi bir ailenin ferdi olarak 6 Temmuz 1886’da doğmuş ve 16
Haziran 1944’te Fransız Direnişine katılmak suçundan Almanlar tarafından kurşuna
dizilmiştir. Bu iki tarih arasında süren yaşamına mutlu bir evlilik, altı
çocuk, Fransız ve dünya tarihçiliğinde devrim yaratan bir dergi, beş kitap,
sayısız makale ve akranlarının çoğuna nasip olmayan onurlu bir miras
bırakmıştır. Bloch’un bilime verdiği ödünsüz değer ve yüksek entelektüel düzeyi
hep saygıyla anılmasını sağlamıştır. Bu saygınlık adının bir üniversitede
yaşatılmasına kadar varmıştır.
Zorlu bir çocukluk geçirir Bloch;
yükselen siyasal ve ekonomik istikrarsızlığın ortasında, Avrupa’nın en kederli
toprakları üzerinde kendisine bir çizgi tutturmaya çalışmıştır. Elli yedi
yıllık kısa ve benzersiz yaşamı ardından, onu takip eden birçok bilim insanına
ve tarihçiye ilham vermeyi sürdürmektedir. On dokuzuncu yüzyılın sonunda, Yirminci
yüzyılın başında doğan birçok Avrupalı akranı gibi iki büyük savaşın, kitlesel
yok oluşların ve devrimsel atılımların tanığı olmuştur. Savaşla olan
tanışıklığının kişiliğinin gelişiminde etkisi üzerinde durmamak yakışıksız
kaçacaktır. Döneminin ve toplumunun ruhunu taşımaktadır. On dokuzuncu yüzyılda
bir Yahudi olarak başladığı yaşamını yine aynı noktada bitirir; bütün bilimsel
yeteneği, düşünsel becerisi ve kişisel gelişimiyle birlikte elbette.
Bloch batılı tarihçilerin Birinci
Dünya Savaşı olarak andığı ilk paylaşım savaşında ülkesine subay olarak hizmet
verdikten sonra Ecole Normale Supérieure’da yarım kalan eğitimini bitirir; hem Tarih hem de Coğrafya alanından mezun olur. Bu iki nosyonun yaşamı boyunca
bilimsel yetisine olan katkısını hep gösterecektir. 1909 yılında iki sömestr
boyunca Berlin Üniversitesinde ‘Dış İlişkiler’ okur. Almanya’dan dönüşünde,
mezuniyetinin ardından 1912 yılında Montpellier’de öğretmenlik yapmaya başlar.
İlk kitabı olan L’ille de France’ı 1913 yılında
yayınlanır. Paris ve çevresini ele aldığı kitabı kariyerinin ilk basamağı
olacaktır. Strasbourg Üniversitesi’ne Ortaçağ Tarihi bölümüne okutman
olarak alındığı 1919 yılından bir yıl sonra ‘Rois et serfs’ başlıklı doktora tezi yayınlar. Doktora
tezinin yankısı çok büyük olur ve sadece on iki ay sonunda profesörlüğe
yükselir.
Akademik çalışmalarına ve kitap
yazımına devam eden Marc Bloch 1924 yılında bu kez ‘Les rois thaumaturges’ ile
gündem olmuştur. Fransız ve İngiliz monarşilerindeki kutsal dokunuşu kaleme
aldığı eseri büyük bir tepki çeker. Artık saygın bir bilim insanıdır ve ne
söylediği kadar nasıl söylediği de dikkat çekmektedir. Tarihe getirdiği
yöntemin farklılığı açıktır ama tam da adı konulamamıştır. 1929 yılında Lucien
Febvre ile birlikte Anneles dergisini kurduğunda yöntemini ve tarihe olan
yaklaşımını artık kuramsallaştırmıştır. Dergi sadece Bloch ve Febvre’nin kendi
tarihçiliklerini anlattıkları ve yaydıkları bir yayın değildir. Aynı zamanda
genç tarihçilere ve hevesli akademisyenlere Karşılaştırmalı Tarih yöntemini kullanmaları
için fırsat tanımaktadır.
Marc Bloch |
Bloch sadece dergi çalışmaları
ile kısıtlamaz kendini, hem kitap yazımına devam eder hem de akademik
yükselişini sürdürür. 1931’de ‘Les caractéres originaux de l’historie
rurale françase’ 1939’da ise ‘La société féodele’nin ilk
cildi yayınlanır. 1936’da Sorbonne’da ekonomi tarihi okutmanı olarak çalışmaya
başlar iki yılın ardından ise Ekonomi Tarihi profesörü unvanı verilir. Bu
çalışmalarını arasında ise yükselen politik tansiyonun aktif bir üyesi olmaktan
geri kalmaz. 1939’da 1ére Armée’ye girer. Phoney Savaşına katılır. 1940’da
Vichy Fransası’nın Yahudiler ile ilgili tutumu nedeniyle üniversiteden
uzaklaştırılır.
Ailesiyle birlikte Montpellier’e
göç eder; binlerce yıllık toplumsal mirasının yakasını bırakmayacağın bilen
Bloch, Fransız direnişindeki aktif tutumunu sürdürür. Durdurulamayan Alman ilerleyişi Bloch’un da
peşini bırakmamaktadır. Nazilerin Özgür Bölge’yi işgalinden sonra
Montpellier’den çıkması emredilir. 1942’de ailesi ile birlikte Fougeres’e sürülür.
1943’te bu kez Lyon’da Fransız direniş örgütüne katılır. 8 Mart 1944’te ise
gestapo tarafından yakalanır ve 16 Haziran 1944’de Lyon dışındaki
Saint-Didier-de-Formans’da kurşuna dizilerek öldürülür. Kısa yaşamı Alman
kurşunlarıyla son bulur.
Bloch’un Tarih Algısının Beş Yönü
Bu kısacık yaşamı süresince
göstermiş olduğu onurlu politik tutumu, saygın bilimsel özgünlüğü ve yaratıcı
yazarlığı sayesinde geçtiğimiz yüzyılın en etkili entelektüelleri arasında adı
sayılmaktadır. Her ne kadar Bloch savunmaya başlayacağı tarih anlayışını
kariyerinin başından bu yana yapmaya başlamış olsa da 1928 yılında Revue de Synthése historique’de
yayınlanan makalesine kadar kimsenin bundan bir haberi yoktur. 1929’da görüşleri
çerçevesinde yayın çizgisi şekillenen Anneles dergisi pratiğini gösterene kadar da kimsenin bu
teoriden hoşnut kaldığı da söylenemezdi. Bloch Anneles’de, Kitaplarında ve
yazdığı diğer makalelerde tarihi ve elbette Fransız tarihçiliğini yalınlıktan
kurtarmak istiyordu. Bu yüzden de disiplinler arası bir tarz geliştiriyor ve
savunuyordu. Tarih, Sosyoloji, Coğrafya, Antropoloji ve Ekonomi gibi farklı
bilimleri geçmişin daha gerçekçi bir analizi için sentezliyordu.
1.
Zaman ve toplumsal çözümleme biçimi
Marc Bloch, öncelikle klasik
tarih yazımındaki zaman ayrımına karşı çıkmaktadır. Onun için zamanın sadece
insanları bir şekilde yönetmiş siyasal yapılara göre ayrımını kabul etmez.
Tarih yazımında hükümetler ve siyasal yapılara göre zamanı bölümlendirmez. Daha
çok insanlığın ortak geçmişini makro düzlemde ele alır. Zamansal
bölümlendirmesini de bu yüzden sadece kralların başa geçmesi, yeni ülkeleri
fethedilmesiyle yada yeni siyasi yapıların gündeme gelmesiyle sınırlandırmaz.
Büyük erimdeki genel manzarayı yakalamaya çalışır. Bu yüzden de tarihi kuşaklar
ve uygarlıklara göre bölümlendirmeye çalışmıştır. Aslında bu bölümlendirmeyi
birbiri ardına devam eden doğrusal bir şekilde dahi yapmamıştır. Denilebilir ki
Bloch, doğrusal zaman kavramını terk etmiştir. Onun için dün, bugün ve yarın
hep aynı mantıksal doğrultuda ilerlemez. Tarihi okurken ve okurlarına
aktarırken örneklerini aynı zaman doğrultusunda seçmez, alışılmış zaman
çizgisini takip etmeyerek bir dünden, bir yarından bir de bugünden sırasız ve
düzensiz olarak tarihe bakar.
Zaman algısında toplumların ve o
toplumların insanlık ailesiyle ortaklaşa yarattığı kültürel olguların yeri çok
da fazladır. İlgilendiği toplumun kültürel dokusu, coğrafi sınırları yada
ekonomik sınıflarını göz ardı etmez. Dilini, dinini ve sosyal tabakalarını
toplum çözümlemesinde göz ardı etmez. Sınıf Bloch’un çözümlemesinde her zaman
ön plandadır. Bütün dünya gibi Marx’tan edindiği sınıf sosyolojisini toplumsal
tarih yazımında kullanır. Her ne kadar Marx’a olan hayranlığını dile getirmiş
olsa da toplum çözümlemesi Marksist değildir. Zaten kendisine yöneltilen
eleştirilerden birisi de aslında her iki cepheden de Marksizm ile ilgili
olmuştur. Marksistler onun çözümlemesini yeterince sınıfsal olmamakla, Marksist
olmayan bilim insanları ise fazla sınıfsal olmakla suçlar. Bloch’un şüphesiz
Marks’ten öğrendiği çok şey vardır ama çözümlemesi asla başlı başına Marksist
olarak adlandırılamayacak bir özelliktedir. Onun amacı toplumları
anlamlandırmaktır ve bunun için ekonomiyi kullanmaktan çekinmez, aynı
coğrafyayı yada antropoloji kullanmaktan çekinmediği gibi.
2.
İncelenen Kanıt ve Yöneltilen Sorular
Bloch’un öncülerinden birisi
olduğu Karşılaştırmalı Tarihsel Çözümleme’ye en çok getirilen bir diğer
eleştiri de Karışlaştırmacıların klasik tarihçiler gibi sadece birincil
kaynaklarla sınırlı kalmamış olmasıdır. Hata zaman zaman birincil kaynaklara
dahi ihtiyaç duymadan yapılan çözümlemeler büyük yankılar uyandırmış ve
karşılaştırmacıların tarihçi olmadıkları eleştirisi getirilmiştir. Buna rağmen
Bloch, tarihsel karşılaştırmalarında; bütün birincil kaynakların kullanımında
ısrar etmiştir. Ona göre, birincil kaynak olarak tanımlayabileceğimiz incelenen
döneme ait bütün resmi belgeler ve tarihi tanıklıkların kullanılması elzemdir.
Ancak bunun yanında bu ilk elden kaynaklara ek olarak kullanılması gereken
başka klasik tarihçilerin çoğu zaman görmezden geldiği başka birincil kaynaklar da vardır ki,
kullanılmadan karşılaştırmalı tarihsel çözümleme yapılamaz. İncelenen döneme
ait yer adlandırılmaları, tarla şekilleri, gelenekler, kolektif psikolojik tutumlar,
paralar, ticaret kayıtları ve mimari stiller de araştırılmalı ve tarih
öylelikle anlamlandırılmalıdır.
Bloch sadece kullanılan
kaynakların birincil mi ikincil mi olduğuna bakan klasik tarihçilerden asla
olmamıştır. Pekala, sadece ikincil kaynaklara dayanılarak da tarih
yapılabileceğini düşünmektedir ancak kendisini böyle bir yolu tercih
etmemiştir. Ona göre kullanılan kaynak kadar ona yöneltilen sorularda
önemlidir. Sadece birincil kaynaklardan yararlanılarak tamamıyla anlamsız bir
tarih çözümlemesi yapılabileceği gibi uygun sorular sorularak ikincil
kaynaklardan yararlanılarak ayakları yere basan çözümlemeler yapılabilecektir.
Önemli olan tek şey eldeki verilerin sorgulama tekniğidir. Uygun sorular
karşısında kaynakların akılcı sonuçlar elde etmesi sağlanmalıdır.
3.
Karşılaştırmalı Yöntem
Bloch’a göre Karşılaştırmalı
Yöntemin izleyeceği yol açıktır. O’na göre karşılaştırılması yapılacak olan
verilerden elde edilen soruşturmanın sonuçlarını eşgüdümlemekle ve karşılaştırmakla
yola çıkılmalıdır. Soruşturma sonucuna ulaşılan yeni sonuçlardaki benzerlikleri
fark edilmeli ve aykırılıkları açıklanmalıdır. Benzerlikler ve aykırılıklar
arasında bir seçim yapılmalı ve hipotezin yönelttiği soru ya kabul edilmeli
yada reddedilmelidir. Elbetteki Bloch sadece karşılaştırılan ikilikle
sınırlamaz kendisiniz. Ele aldığı konunun elverdiği ölçüde sonsuz bölgesel
çeşitlilikler arasındaki temel olguları ayırt etmeye çabalar. Örneklerini genelleştirme
çalışır. Küresel boyuta yerel problemlerin çözülmesine zaman ayırır sadece
odaklandığı konunun iki yönüyle sınırlanmaz.
Örneklerin küreselleştirilmesi
araştırmacının fazla açılmasına da sebep olabilir bu yüzden örnekler, toplanan
veriler ve test edilen sonuçlar yetkinleştirilmelidir. Araştırmanın odağının
kaymamasına özen gösterilmelidir. Ancak yine de yöntem çok ender olarak makro
çözümlemelerde kullanılabilir. Bloch’un kendi sözleriyle ifade edecek olursak Farklı
toplumsal ortamlarda da olsa, göze çarpan iki yada daha fazla fenomenin
seçimini yapabilmekle başlayacaktır karşılaştırmalı araştırmalar. Amaç
okuyucuya belirli bazı analojiler içinde problemi ve elde edilen verileri
sunabilmektir aslında. Yapılabilecek tüm ölçümler ile ortaya koydukları
farklılıklar ve benzerliklerle beraber evrimlerini gösteren çizgiyi takip
edebilmeli ve hipotez bu çizgi doğrultusunda test edilmelidir. Mümkün olduğu
ölçüde olguları açıklamak şüphesiz araştırmanın ana amacını oluşturmaktadır. Bu
nedenle karşılaştırmacının gerekli ve yeterli teknik ve araçlarla donatılmış
olması gerekmektedir. Karşılaştırmalı tarihsel çözümleme yapılmak istenen araştırmaların
nihai amacı kuşkusuz en az her bilimsel araştırmada olduğu kadar pozitif
sonuçlar sağlamaktır.
Anneles Dergisinin İlk Sayısı |
Karşılaştırmalı Tarih yapabilmek
için aslında birbirine beslemekle birlikte ilk bakışta karşıt gibi görülen iki
olguya ihtiyaç vardır; gözlenen olgular arasında herhangi bir benzerliğin
olması ve/veya olguların gerçekleştiği ortamlar arasında herhangi bir farklılığın
olması. Bütün bunların dışında da karşılaştırma için zaman ve mekan açısından
yakın, birbirlerinden sürekli etkilenmiş ve eş-zamanlılıkları nedeniyle aynı
güçlü etkilere maruz kalmış ve hatta kökenlerinin bir kısmı ortak olan
toplumlar da incelenebilir olmalıdır. Karşılaştırmalı yöntemin uzun vadede
varabileceği yer, temelde metodun özüne yapılacak katkıların eğilimince
oluşacaktır. Karşılaştırma, araştırmacıya karşılıklı olarak toplulukların
birbirlerine yaptıkları etkilerin ayırdına varmasını sağlayacaktır.
Sadece yerel bağlamında tarihe
bakmak yerine karşılaştırmalı yöntem aracılığı ile toplumlar üstü sonuçlara
ulaşılabilir. Zaman zaman Avrupa-Merkezli olmakla suçlanan Bloch aslında
kendisi de ayrı ayrı ülkeler tarihi yerine karşılaştırmalı tarih yapılırsa
Avrupa’nın öylelikle anlaşılabileceğini ifade etmiştir. O’na göre; Karşılaştırmalı
tarih, farklı toplumların ‘özgünlüklerini’ ortaya koymaktadır ve bu
yolla aslında ulusallıkların önüne geçebilmektedir. Yine aynı zamanda Karşılaştırma,
araştırılacak sorunun varlığını ortaya koymaktadır. Sorunun çözümünden önce
varlığının ispatının gerekliliği üzerinde bugüne kadar durulmamış olması
şaşırtıcıdır. Öte yandan tarihin sadece ulusal ölçütle yapıldığı klasik yoruma
bakıldığında bir o kadar da olağandır. Çok kültürlüğün izinde olan
karşılaştırmalı yöntem, toplumlar arasında daha önceleri tanınmayan bağımlı
eylemleri açıklamaya çalışmaktadır. Ve aslında Karşılaştırma sağlam doküman,
eleştiri ve ayrıntılı olgulara dayanırsa değer kazanır.
4.
Toplumsal Teori
Bloch, toplumu sadece bir tarihçi
yada sosyolog olarak değil hem bir tarihçi hem de bir sosyolog olarak ele
almaya çalışmıştır. Disiplinler arası bilim öngörüsüyle bireyi yada içinde
bulunduğu insan yığınlarını çeşitleri bilimlerden elde ettiği olguları
kaynaştırarak anlamaya çalışır. Bloch’a göre bir tarihçi aynı zamanda
iktisatçı, sosyolog, psikolog yada coğrafyacı olmayacaksa söyleyeceklerinin bir
anlamı olmayacaktır. Örneğin, Bloch’un çalışma alanı olan Ortaçağ ile
örneklendirmek gerekirse, Mutlakiyetçilik bir tür dindir ve bir dini sadece
teologlarıyla bilmek onun yaşayan kaynaklarını göz ardı etmek değil midir?
Bloch’un karşılaştırmalı
çözümlemelerinde toplum hep odak merkezi olmuştur. Tarihin ve toplumun
birbiriyle olan ayrılmaz bağları nedeniyledir ki toplumdan uzak bir tarih
algısı mümkün değildir. Keza tarihi incelemeden de bir toplumu anlamayacağımız
yada anlamlandırmayacağımız gibi. Toplum ile tarih arasındaki bu sıkı bağ
nedeniyledir ki Bloch toplumun salt tarihsel veriyle değil ama aynı zamanda
diğer bilim dallarında elde edilecek toplumsal verilerle de anlamlı tarihsel
çözümlemeler elde edilebileceğini düşünmektedir. Tarih yapmak için toplumu
anlamak gerek ise ki öyledir, o halde toplumu bütün yönleriyle anlamlı kılmak
gerekmektedir. Öyle ki Bloch tarihin daha iyi anlaşılabilmesi için daha az
aşina olunan durumlara bakılmasını dahi salık verebilmiştir.
5.
Tarihçiliğin Nedenselliği
Bloch’a göre toplumsal
değişimleri bilimsel temele oturtmak için tarih yapılmalıdır. Geçmişin geleceğe
rehberlik edeceği sanrısı yerine geçmişin hatalarından öğrenilecek derslere
odaklanılmalıdır. Geçmişin efsaneleştirilmesi, dünün aktörlerinin kutsanması ve
eskiye ait kurumların tabulaştırılması bilimsel temele gölge düşürür. Aslında
Bloch ve Febvre’den de önceleri toplum temalı sorun odaklı tarih yazımı
denenmemiş değildir. 18. Yüzyılın başından bu yana tarih bilimi ile
uğraşanların bir kısmı ‘Kralların Tarihi’ni yazmayı bırakmışlardır. Annelesçilerin
hararetle savundukları disiplinler arası çalışmanın temelleri aslında 18.
Yüzyılda atılmıştı.
Bloch’un döneminde çalışmaları ‘amatör’
olarak nitelenmiştir. Bu suçlamanın temelinde arşiv incelemesinin
yetersizliği yatmaktadır. Bloch’un ise tarihçilerin arşivi bu kadar
tabulaştırmasını eleştirerek işe başlamıştır. Çokça etkilendiği Auguste
Comte’nin ‘isimsiz tarih tezi’ne kendisini daha yakın hissetmektedir.
Bloch da kendisini tarihçi olmamakla suçlayan klasik tarihçileri
eleştirmektedir ve klasik tarihçilerin toplumu ve tarihi anlamaktan çok uzak
oldukları iddia etmiştir. Neden tarih yazımına ihtiyaç duyulduğu düşündükçe
nedensellik sorunu hep önümüze çıkacaktır. Toplumların ise sadece siyasi
günlüklerle kimliklerin en büyük parçası olan tarihlerini öğrenemeyecekleri
açıktır. Bloch bu yüzden geçmişin askeri başarılarını yada siyasi olaylarını
efsaneleştirenleri sıklıkla eleştiriyordu.
Dr. Selahattin ÖZKAN
Dr. Selahattin ÖZKAN
Yararlanılan Kaynaklar:
- Tarih Savunusu veya Tarihçilik Mesleği, March Bloch, İletişim Yayınları, 2013
- Feodal Toplum, Marc Bloch, Çev: Melek Fırat, Kırmızı Yayınları, 2007
- Fransız Tarih Devrimi: Annales Okulu, Peter Burke, Çev: Mehmet Küçük, Doğu Batı Yayınları, 2002
- Tarih ve Tarihçi: Annales Okulu İzinde, Derleyen: Ali Boratav, Kırmızı Yayınları, 2007
- Tarihsel Sosyoloji: Bloch’tan Wallerstein’e Görüşler ve Yöntemler, Editör: Theda Skocpol, Çev: Ahmet Fethi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1999
- Türkiye’de Çağdaş Tarihçilik ve Eric Hobsbawm Faktörü, Zafer Toprak, Toplumsal Tarih Dergisi Sayı 277/2012
- Diktatörlüğün ve Demokrasinin Tarihsel Kökenleri, Barrington Moore, Jr., Çevirenler: Şirin Tekeli ve Alâeddin Şenel İmge Kitabevi 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder