Yunan tragedyaları ya da İtalyan
operetleri kadar meşhur bir başka ulusal tür varsa oda hiç şüphesiz İngiliz
polisiyeleridir. Polisiyenin tarihini kökenini Ortadoğu söylencelerine kadar
götüren modern edebiyat teorilerini bir kenara bırakırsak on sekizinci yüzyılda
denetimi azaltılan İngiliz gazetelerinde en çok sevilen hikayeler polisiye
haberleridir. Belki de toplumun polisiye haberlerine talebinin altında yatan
neden ilk resmi kraliyet bülteni London Gazette’in de polis kayıtlarına
ayrılmış olmasıdır. İngiliz halkı polisiye vakalarda ne olup bittiği gazeteden
öğrenmeye bir kere alışmıştır. Zira bugün kültleşmiş olan neredeyse bütün
polisiyeler önce gazetelerde tefrika edilmiştir.
İngiliz gazetelerinde çıkmaya
başlayan polisiye haberlerinin olay örgüsü karmaşıklaştıkça okuyucunun
dikkatini daha fazla çekmektedir. Çözülemeyen davalar, anlaşılamayan
karakterler, insanlığın taşıdığı kötü yapılar, kanunun suçlular üzerinde
kurduğu egemenlik ve toplumun adalet arzusu için nesneleştirdiği vaka
analizleri. İngiliz gazetelerinde başlayan ve giderek popülerleşen polisiye
gazetecilik edebi eserlere de sızmaya başlar. Bir yandan Avrupa ve Amerika
gazetelerine de yayılan türün ilk örneklerine Edgar Allen Poe’nun yazmalarında
rastlanır. İskandinav ve Benelüks ülkelerinde de polisiye öyküleri artık
gazetelerin edebi tefrikalarında yerini almıştır.
Her ne kadar polisiye türü gazete
tefrikaları aracılığı ile kuzey yarım kürede hızla yayılmışsa da tür henüz
yerel edebiyatla sınırlı kalmaktadır. Henüz ulusal sınırları aşarak tümüyle
kültleşecek bir detektif yaratılamamıştır. Ta ki Arthur Conan Doyle dehasını
kurmaca bir karakter üzerinden insanlığın paylaşımına sunana değin. Belki
polisiye edebiyatın yaratıcısı değildir ama yarattığı polisiye öyküleri türün
temel taşlarını oluşturmuştur. Polisiye edebiyatın kült karakterlerini
yaratmanın yanında türün altın kurallarını da o oluşturmuştur. Bir Katolik olarak
yetiştirilmesine ve tıp eğitimi almasına rağmen insan ruhunun en umulmadık
derinliklerine inmiş bir edebiyatçı olarak ünlemiştir.
A. Conan Doyle’un 1882’de
Hampshire’da başlattığı tıp çalışmaları yavaş ilerlemektedir ve bu eşsiz deha
güçlü aklını gençliğinden bu yana hobisi olan edebiyata yönlendirebilmiştir.
Doyle’un karakteri bir polis değildir, cezalandırılması gereken bir suçlu da
değildir ya da adalet dağıtması beklenilen bir hukuk adamı değildir. Yani
polisiye okurlarının alışık olduğu karakterlerden çok uzaktır. O güne kadar
olay örgülerinde yer alan şahıslardan birisi değildir. Polis, yargıç, avukat,
suçlu, tanık vs. Belki de bu karakteri bu kadar çekici kalan da budur. Suç
sahasının birincil parçası değildir. Dışarıdan bir kişidir ve olaya dair
gözlemleri daha naiftir. Olayları sıradan bir okuyucu gibi dışarıdan
gözlemleyebilmektedir. Bu da okuyucunun olay örgüsündeki diğer kişilere nazaran
A. Conan Doyle’un bu dahiyane karakterine daha yakından empati duymasına neden
olmaktadır.
Holmesian Evrenin Yaratıcısı: Sir Arthur Conan Doyle |
Arthur Conan Doyle’un dünya
edebiyatına ve polisiye türüne kazandırdığı eşsiz karakter; Sherlock
Holmes’tur. Sherlock Holmes’un ilk yayınlanan öyküsü “A Study in Scarlet”
olmuştur. Uzun süreler insanlığın hafızasından eşsiz bir yer edinecek olan
Sherlock Holmes’un ilk tasvirlerini içeren “A Study in Scarlet” Arthur Conan
Doyle tarafından her ne kadar bir sene önce yazılmış olsa da Beeton's Christmas Annual dergisinde 1887 yılında yayınlanmıştır. Arthur Conan Doyle’un
öyle çok büyük paralar kazanamadığı bu ilk yayını ise Sherlock Holmes ve Doctor
Watson için muhteşem bir giriş niteliğindedir. Bu ilk hikayede daha sonraki
öykülerde göreceğimiz birçok şeyin temellerinin atıldığını gözlemleriz.
Her ne kadar başlarda Arthur
Conan Doyle’un kendisi dahi bu öyküyü çok da ciddiye almamış olsa da toplumda
bir anda ortaya çıkan polisiye talebi Arthur Conan Doyle’un öyküye, öykünün baş
karakteri Sherlock Holmes’a ve Holmes’u eşsiz kılan yeteneklerine daha fazla
eğilme imkanı sağlar. Arthur Conan Doyle giderek edebi olarak dilini de ciddiyetle
ele alır. Öyküler sadece uygun birer vakit olma aracı görünümünden ağır edebi
metinlere doğru evrilir. Sherlock Holmes karakterinin ve onun etrafından
çizilen Londra tasvirinin edebi çehresi Arthur Conan Doyle tarafından uygun bir
dille kaleme alınır. İngiliz dilinin en güzel örneklerinden bir tanesi böylece
kendisini gösterir.
Arthur Conan Doyle’un yazdığı bu
ilk Sherlock Holmes öyküsü öyle sevilir ki kısa zaman da yayınlandığı dergiden
bağımsız bir üne kavuşur. Arthur Conan Doyle’un babası tarafından
resimlendirilen ilk Sherlock Holmes kitabı böylece yayınlanır. Arthur Conan
Doyle’un öykülerinin ünü Avrupa’nın sınırlarını da zorlamıştır. 1889 yılında
ABD’de yayınlanan Lippincott’s Monthly Magazine iki Britanyalı yazarı ABD
kamuoyuna tanıtmaya karar verir; bunlar Oscar Wilde ve Arthur Conan Doyle’dur.
Doyle’un Holmes’u anlatmaya devam ettiği ikinci öyküsü “The Sign of The Four”
böylece Şubat 1890 sayısında Lippincott’s Monthly Magazine’de yayınlanır. Çok
geçmeden bu öykü de kitaplaştırılıp okuyucular sunulmuştur bile.
Londra'nın en meşhur ikinci adresi. |
Sherloch Holmes önce İngiltere
ardından da ABD’de öyküler ve kitaplar eliyle cinayetlerini çözümlerken yazarı Arthur
Conan Doyle ise bir yandan tıbbi kariyerine devam etmektedir. Londra’ya taşınan
Arthur Conan Doyle’un göz üzerine uzmanlaşmak isterken boş vakitlerinde
Sherlock Holmes ile ilgili yazmalarını sürdürür. Londra geleli beri Holmes
hakkında on iki kısa öykü kaleme almıştır ve artık okuyucuları bu öykülerle bir
kez daha şaşırtmanın vakti gelmiştir. 1891 yılının Temmuz ayında The Strand
Magazine dergisi Sherlock Holmes’un on iki kısa hikayesini Sidney Paget’in
çizimleriyle birlikte yayınlayacakları duyurmuştur. Daha sonra “The Adventures
of Sherlock Holmes” olarak bir araya
getirilecek olan bu öyküler büyük bir yankı uyandırmıştır.
1892 yazında ise Arthur Conan
Doyle The Strand Magazine için yeni bir kısa öyküler serisi hazırlığına
girmiştir bile. Daha sonra The Memoirs of Sherlock Holmes adıyla derlenecek
öykülerin sonunda ise Sherlock Holmes karakteri ölecektir. Holmes takipçilerini
derin bir yasa boğacak olan hazin son derginin 1893 Noel sayısında
yayınlanmıştır. Bu son ile birlikte Londra’nın bütün dünya tarafından bilinen
en meşhur ikinci adresinde yaşayan hayali kahramanımız Sherlock Holmes’un
öykülerinin sonuna gelindiğini düşünebilirsiniz. Ama yanılıyorsunuz zira Holmes
hayranları yazar Doyle’u öyle büyük bir baskıya tabi tutarlar ki iş isimsiz
ölüm tehditlerine kadar varır. Hatta öykülerin yayınlandığı The Strand
Magazine’in sadece Sherlock Holmes’un ölümü nedeniyle on binlerce abonelik
iptaliyle yüzleşmesi gerekecektir. Arthur Conan Doyle ise Holmes öykülerinin
edebi değerinden kuşku duymaktadır.
1901 yılında Arthur Conan Doyle yeniden
Sherlock Holmes yazmaya karar verir. Bu kararında toplumdaki beklentinin ne
kadar payı olduğu bilinmez ama The Hound of Baskervilles kitabı Holmes’un
ölümünden önceki hatıralarını okuyuculara aktarmıştır. Böylece okuyucuyu her ne
kadar büyük oranda karşı çıkmış olsa da hazin sonun varlığından haberdar olarak
öyküleri okumaktadır. Sherlock Holmes ölmüştür ama efsanesi sürmektedir. Arthur
Conan Doyle’un artık Sherlock Holmes hayranlarına direnecek gücü kalmamıştır. Arthur
Conan Doyle’un bütün aksi yöndeki tutumuna rağmen toplumsal baskı onu yeni
öyküler yaratmakta teşvik etmektedir.
1903 yılına gelindiğinde Arthur
Conan Doyle bu kez de Colier’s dergisiyle on üç bölümden oluşacak yeni bir
anlaşma imzalar. Ancak bu kez durum farklıdır. Sherlock Holmes ölümden
döndürülmüş ve yeni maceralara sürüklenmiştir. Daha sonra bu on üç öykü “The
Return of Sherlock Holmes” adıyla derlenmiştir. Her ne kadar kimi Holmes
hayranları bu yeni serinin eskileri kadar iyi olmadığını ileri sürse de satış
grafikleri hala Sherlcok Holmes’un okunduğu göstermektedir. Sherlcok Holmes’un
ölümünden tartışmalı bir şekilde kurtulması ve Arthur Conan Doyle’un artık bu
karaktere olan bağlılığını iyiden iyiye yitirmesiyle bu yeni seri gerçekten
eleştiri konu edilmiştir.
Sidney Paget'in Çizimiyle Sherlock Holmes |
Arthur Conan Doyle’un 1930
yılındaki şok edici ölümüne kadar Sherlock Holmes kitaplaşmaya devam edecektir.
Arthur Conan Doyle’un dergilerde tefrika etmeye devam ettiği kısa öyküleri
derlenmeye ve kitap serileri halinde yayınlanmaya devam etmiştir. His Last Bow
ve The Case-Book of Sherlock Holmes Sherlock Holmes’un yayınlanmış son iki
derlemesidir. The Valley of Fear ise her ne kadar The Strand Magazine’de seri
halinde daha önce yayınlanmış ise de bir derlemeden çok yek pare bir roman
şeklindedir. Arthur Conan Doyle’un ölümüyle Sherlock Holmes ölmüştür, hem bu
kez dönüşü mümkün olmayacak bir şekilde.
Gerçekte var olmadığı halde hala
mektuplar yollanan, tutulmak için bankaya namına para yatırılan ve yaratıcısı
ölmesine rağmen yeni öykülerle yaşatılan ölümsüz bir kahramandır Sherlock
Holmes. Ölmüş olsa da efsanesi bitmeyecektir. Başka yazarlar tarafından
yazılmaya, takipçileri tarafından anısı yaşatılmaya ve o meşhur adresi bir
mabet gibi tavaf edilmeye devam etmektedir. Arthur Conan Doyle tarafından
yazılan dört roman ve elli altı kısa öykü bugün Sherlock Holmes fanatikleri
tarafından “Holmes Canon” [Holmes Kutsal Metni] olarak anılmaktadır. Doyle’dan
sonra kitaplarda, filmlerde ya da dizilerde Sherlock Holmes efsanesine yapılan
katkılar ise “Holmesian” [Holmesvâri] olarak anılmaktadır.
Sherlock Holmes sadece romanları
ve öyküleriyle ete kemiğe bürünmedi kuşkusuz. Onlarca yönetmen, yüzlerce aktör
eliyle Sherlock Holmes’u canlandırdı. Belki de sinema tarihinin en çok bilinen,
canlandırılan ve tekrar tekrar filme alınan kurgu karakteri oldu. Son yıllarda
özellikle televizyon dizileri de efsanenin büyümesine katkı sağladı. Bu film ve
dizilerin kimisi orijinal maceraları perdeye ya da ekrana taşıdı kimisi ise
holmesian yeni maceralar üretti. Bu sayede tarihin bu en eski polisiye
karakteri yeni kuşaklara da aktarıldı. İngiliz kraliyeti tarafından asaletle
onurlandırılan yazarı Arthur Conan Doyle’un bıraktığı yerde kalmadı Sherlock
Holmes. Şimdi sahnede, perdede ve beyazcamda yaşamaya devam etmektedir.
Sherlock Holmes’u bu kadar çok
gerçekçi kılan yazarın ustalıkla yansıttığı zamanın ruhu, detektifin hayranlık
bırakan çözüm teknikleri ya da öykülerin fonundaki gizem dolu kent Londra’dır.
Bütün bu öğelerin ötesinde Holmes, karakterlerindeki derinlik ve okuyucularını
sürükleyen vakalarla da önem arz etmektedir. Holmes’un efsanevi öyküleri önce
sinemada ardından da televizyonda canlandırılmadan çok önce okuyucuların
gözünde işte bu nedenlerle tutku dolu bir yere sahipti. Londra’nın en çok
bilinen ikinci adresini yaratırken Sir Arthur Conan Doyle, bir yandan
okuyucusuyla etkileşim kurmayı istemiş öte andan dehasını besleyen bu muhteşem
kenti onurlandırmıştır.
Doyle’un öykülerindeki
karakterlerin girift yapısının kaynağında Sir Arthur Conan Doyle’un hayal
dünyası kadar profesyonel kariyeri de vardır. Doyle, büyük bir edebi deha
olmanın yanı sıra hekimlik mesleğini asla bırakmamıştır. Profesyonel yaşamından
edindiği teknik bilgi ve becerileri Sherlock Holmes’a vaka çözümünde
kullandırarak Doyle hem okuyucu kitlesinin algısını yüksek tutar hem de
Holmes’un günümüzde de yaşayan karakterini zamandan üstün tutar. Sherlock
Holmes’un yazarının ölümüne rağmen hala yaşayan bir karakter olmasını altından
Sir Arthur Conan Doyle’un attığı temellerin sağlamlığı yatmaktadır. O sağlam
temeller sayesinde dünyanın en tanınmış var olmayan detektifi maceralarına hala
devam etmektedir.
Dr. Selahattin ÖZKAN
Dr. Selahattin ÖZKAN
Yararlanılan Kaynaklar:
- Philip Weller, Christopher Roden, The Life And Times Of Sherlock Holmes, 1992
- John Scaggs, Crime Fiction, 2005
- http://dickens.stanford.edu/sherlockholmes/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder