1977 yılında serinin ilk yayınlanan, adlandırmada dördüncü sırada yer alan filmi olan "A New Hope" yayınlandığında da benzer tartışmaların varlığını öğrenmek oldukça şaşırtıcıdır. Hollywood'un yükselen değeri Lucas, Star Wars ile uluslararası bir kariyere kapı açınca hem içinde bulunduğu bilim kurgu dünyasından hem de Hollywood dünyasından sıyrılmaya başlar. Hollywood'un saygıdeğer ama bir o kadar da aykırı ve büyük bütçeli yapımları arasında sayılan Star Wars sinema tarihinde eşsiz bir yer edinir. Hakkında yazılan araştırma yazıları, devam yayınları ardı ardına gelir. Şüphesiz Lucas'ın serisi tüm Bilim Kurgu türünün bugün ulaştığı toplumsal tabanın yaratılmasında en önemli yere sahiptir.
Yine de Star Wars hakkında yazılanlar arasında sarsıcı tespitleriyle yerini alan Samuel R. Delany'nin Cosmos dergisindeki ilk ve önemli makalesini okumak gerektiğini düşünüyorum. Aşağıda ilk kez Türkçe'de okuyabileceğiniz makaleyi kaleme alan Delany bilim kurgu dünyasının yaşayan efsaneleri arasında sayılmaktadır. 1942 doğumlu yazar, eleştirmen ve bilim insanı çalışma hayatına yakın zamanda emekli olarak son vermiştir. Bir çoğu ödüllü sayısız bilim kurgu romanı, öykü ve eleştiri yazısı yazan Delany'nin aşağıdaki makalesinde Lucas'ın henüz tamamlanmış serinin yeni yayınlanmış ilk filmini olanca sertliği ile ele aldığını görmekteyiz.
Perdede oyuncu listesi akmaya başladığında ilk tepkim: “Şimdi N’oldu” oldu. Hayatımda izlediğim en hızlı iki saatlik film olan George Lucas’ın filmi bittiğinde bir yirmi beş dakika daha salondan ayrılamayacağımı hissettim.
Hatırlarsanız yönetmenin 1971 tarihli ilk uzun metrajlı filmi THX-1138’i Kubrick’in 2001: A Space Oddesey’nin uzay boşluğunda Godard’ın Le mépris’i tarafından vücuda getirilmiş gibidir. Beyaz, tümüyle beyaz, hatta beyazın da beyazı bir yapımdır. Peki, Star Wars’ın görsel yapısı nasıldı?
Hatırlarsanız yönetmenin 1971 tarihli ilk uzun metrajlı filmi THX-1138’i Kubrick’in 2001: A Space Oddesey’nin uzay boşluğunda Godard’ın Le mépris’i tarafından vücuda getirilmiş gibidir. Beyaz, tümüyle beyaz, hatta beyazın da beyazı bir yapımdır. Peki, Star Wars’ın görsel yapısı nasıldı?
Ufukta
beliren iki ayın titreyen şavkında, ve maviden çok pembeye kaçan bir çöl
akşamında, yıldızlarla bezenmiş bir karanlık, büyük ve/veya umutsuzca karmaşık
yapıtların parlayan, yanıp sönen, dönen ve geri gelen heybetli harekeleri
görmekteyiz. Kkimisi eski kimisi yeni tüm makinelerin içinde ise uygun adım
yürüyen beyaz plastikten koloni askerleri (stromtrooper) ve durdum-duymaz gri
generallerini. Sirkten çıkma uzaylıların bir barda bir araya gelip içkilerini
yudumlamaları da silik bakırımsı cansız arka planda belirivermektedir. Bazı
uzay araçları yeni ve parlak bazıları ise eski ve hantaldır. Ve bu ikisi
arasındaki ayrımı yapmakta giderek ustalaşmaktayız.
Devinim;
filmden edinebileceğiniz birçok hissiyattan en öne çıkanıdır diyebiliriz.
İnsanlar avarelik ediyor, hızlanıyor, koşuyor; tozkoparanlar yine tozları uçuşturuyor,
uzay araçları yarışıyor, birbirini kovalıyor ve uzay boşluğunda yan yatarak
spin atıyor. Bir gemi patlıyor: patlamayla birlikte gizlenmiş bir figür
alametle açılıyor. Bir koğuş kapısı düşüyor: kareli zemine bir bot adım adıyor.
Zekâ
ve yenilik filmin arka planındaki uyumu ve mantığı oluşturmak adına müsrifçe
harcanmış. Şimdi belki de bahsetmekten tam sırası; filmi iki buçuk saatten iki
saate indirmek için bazı sahneler silinmiş örneği; Luke ve arkadaşlarının
görüldüğü başlangıçtaki iki sahne, bir arkadaşının isyancılara katıldığı bir
sahne ve sonuna doğru bir uzay gemisi pilotunun Luke’a babasıyla ilgili
konuştuğu sahne. Yine ortalara doğru birkaç uzaylı kaybediyoruz. Lucas’ın da
filmini kesip yayınlamadan önce tüm sürümünü Paris Cinémathèque’e gönderen yönetmenlerden olmasını temenni
ederim. Zira filmin hikâye planı çalkantılı. Ama zaten bu şartlarda bir
bilim-kurgu’nun arka planının eşgüdümlü,
hikaye planının da hızlı olması
beklenir. Bu anlamda her ikisinin de hayran olunacak derecede işini yaptığını
söyleyebiliriz.
Bu
filmin bilim kurgu dünyasında bir fenomen olmasa dahi iyi bir yer edineceğine
eminim, zaten camiamızın önde gelenleri de bu görüşlerini dile getirdiler. Star
Wars, söyleyebileceğim kadarıyla, bir hikayeye sahip değildir. Var olan
hikayesinde de bir çok boşlukları vardır. Ancak öyle hızlı ilerliyor ki
boşlukları, çatlakları ve hayal kırıklıkları göz önünde kayboluyor.
Samuel R. Delany |
Ana
iyi karakter ana kötü karakterle asla gerçek bir yüzleşme yaşamamaktadır. Meşum
ve neredeyse görülmez oyunculuğu ile David Prowse’nin canlandırdığı ihtişamlı
ve maskeli ana kötü karakter Dart Vedar ise öyküdeki en sallantılı kişidir.
Belki de sadece gözden kaçan bir ayrıntıdır. Yada devam filmi için malzeme
bırakılmıştır. Dedikodular devamının geleceği yönünde zaten. İyi taktik.
Dürüst
olmak gerekirse Star Wars’taki
diyaloglar beceriksizce yazılmıştır. Öyle ki yeri gelince çokça komik
olabilecek espriler dahi yavan kaçmaktadır. Ama bazen sakarlıkları komedi yol
açmaktadır: Hana Solo örneğin gemisinin hızıyla ilgili konuşurken örneğin etki
üzerine yorumunda “Kessel’i üç parseğin altında tutuyorum” demektedir. Filmi
izlediğim grupla birlikte ahenk içinde aynı tepkiyi verdik. Parsek, aynı ışık
yılı gibi bir zaman birimi değil uzaklık birimidir. Homurdananlara rağmen bu
ayrıntıyı sevdiğimi belirtmeliyim. Homurtuları yaratan Star Wars’ın hakkını da
teslim edelim. Turbo lazerler? Işık hem eşevreli (coherent) hem de
ters-akıntılı (turbulent) sanırım...? Tabi, her zaman dalgacık(wavicle)[1]lar
olacaktır.
Film
çok ama çok küçük, oldukça komplike parçalar ve noktalardan oluşmaktadır ve
neredeyse gestalt tanımlamasını hak
etmektedir. Gestalt’tan çok nadiren bir parçanın anlamlı parçasını tespit
edebilirsiniz. Yine de bütünden bağımsız olarak harikulade çalışan
parçacıkların gayretleri bir anlam ifade etmemektedir. Devasa makineler, uzay
gemileri ve patlamalar arasından süzülen filmin bozuk porsuk mistisizmi oldukça
etkili olduğunu söylemek lazım. Konumlar, gezegenler, yıldızlardaki çeşitlilik
şurada biraz çöl burada biraz derin uzay az biraz ormanlık alan az biraz
gezegenler arası ulaşıma imkan tanıyan şehirleşme gibi çeşitlilikler bizleri
evrenin büyüklüğü ve bütünlüğü hakkında ikna etmeye çalışıyor. Ve elbette ki bahsi
geçen çeşitli düzlemlere girmemizi kolaylaştıran muhteşeme özel efektler var.
Öyle ki bazılarını tarif etmek dahi
mümkün görülmüyor.
Bu
özel efektler sayesinde dünyalar, dünyalar olacak
kadar büyük görülmektedir. Henüz filmi izlemeyenler için biraz tavsiye: filmi
iyice yerleşebileceğiniz güzel bir koltuğu olan büyük ekranlı bir salonda
izleyin. Bazı filmler için bunun önemi olmasa da Star Wars gibi göreceli
olarak, çeşitlemelerdeki yada tümüyle büyüklüğün her şey olan sadece görsel
düzlemdeki filmlerde büyüklükler
sıradan şeyleri çok küçük görülmesini
sağlayabilir. Ve elbette küçük bir ekran
tüm bunlara olanak tanımaz.
Lucas,
Amerikalı dostu Bogdanovich ve İtalyan dostu Bertolucci gibi özellikle film
tarihinin farkındadır. Bertolucci’nin Ultimotango a Parigi’si Vigo ve Godard’un değersiz bir yenilemesidir.
Bogdanovich’un What's Up, Doc?’u da
Howard Hawks ve Mack Sennett’e birer saygı duruşundur. Lucas’ın Bilim Kurgu’ya tarihsel bir tür
olarak bakışı ise birilerin doktorasına konu olacak bir gün. Chewie’nin koca
kafası Palenet of the Apes’i sevenler
için bir selam. Robot C-3Po ise Lang’ın sessiz filmi Metropolis’indeki “Maria”dır. R2-D2 da Trumbell’in Silent Running filminde Bruce Dern’in
peşinde dolaşan küçük robotun birinci dereceden kuzenidir. Pek de belirgin
olmasa da köprü sahnesinin Flash Gordon’dan
hatırlıyorum. This Island Earth
filminde çok daha kötücül karakterlere sahip olan boş beleş uzaylı karakterler
gördüm. Alec Guiness’in ustaca oynadığı Kenobi’nin adın ne halt ise bir şeyi
de-aktive ettiği Death-Star’in içini ise ForbiddenPlanet’teki kaydırılmış şehre saygılı bir duruşu göstermektedir.
Ayrıca
Lucas’ın Frank Herbert’in romanı “Dune”u
( “...hadi uzay çiftliklerine!”) oldukça sevdiğinden şüpheleniyorum.
Ama
yine de zorlamayan sinemasal ve türlü kinayeler bulunmaktadır. Bundan keyif
alanlar ya da bilmediği için anlamayanlar olabilecektir elbette. Başından
sonuna kadar film hep renkli, görsel olarak enerjik, ve doğrudandır.
Bundan
daha iyi olması mümkündür peki?
Zannetmiyorum.
Ama nasıl olacağı üzerine konuşalım. Henüz değinmediğimiz filmin esas başarısı
üzerine duralım. Ve bu başarıda konum seçimlerinin başarıdaki değersiz payına
ve hayal gücü eksikliğini ve alakasızlığını göstermedeki payına değinelim. Bunun
için biraz teoriyi kazısı yapmamıza ve şu ana kadar uzak durduğumuz ciddi
“bilim-kurgu” filminin nasıl olacağına dair görüşlerimize yer vermeliyiz.
Brave New World ile 1984 filmleri
arasında bir yerde Hollywood sinemasının doğal olarak kabaca ifade edebileceğimiz
bir şekilde kolektif olarak “tüm”
bilim-kurgu türünün tek bir mesajı olduğu şeklinde aklının karıştığını
söyleyebiliriz. Hollywood’un bu karışık kafasındaki mesaj; gelecekte her şey
düz, ilginçlikten uzak, sıkıcı ve insani olamayacak şekilde alıktır. Bu düz,
ilginçlikten uzak, sıkıcı ve alık düzlemde yapılabilecek çok film vardır. Bu
yüzden belirli bir noktadan sonra yaptığınız filmlere Alphaville mi yada 1984
adı mı verdiğiniz, güzel mi yada sıradan mı yaptığınız, alıklığı aştığınızın mı
yada kabullendiğinizin mi bir önemi kalmıyor. Daha kaç kez yüz yirmi yada
doksan dakikanızı harcayıp yönetmenin niyetinin bazı şeylerin alık yada
anlamsız olduğunu göstermesini izlemek istiyorsunuz. Bunu izleyicinin bazı
şeyleri alık yada anlamsız bulması ile karıştırmamak gerekiyor zira onlar filmi
yapanın neyi ilginç bulduğunu takip edememektedir Bu tamamıyla başka bir
şeydir, dostum!
Lucas’ın
ki Harrison Ford’un arındırılmış performansıyla Han Solo gibi iyi ve kötü
karakterlerin düzlüğüne rağmen, uzun süredir tümüyle geleceğin günümüzden daha
ilgi çekici olduğu varsayımına dayanan ilk bilim-kurgu filmidir. Ama bir Lucas
filminde herhangi bir şey ilginç, güzel yada renkli ise üzerinde çok da derin
düşünmeden onu otomatikman yüzeysel, anlamsız, yapmacık yada bayağı olduğu
varsayımına (hadi diyelim en azından Rollerball
yada Logan’s Run için yaptığımız
gibi) kapılmamalıyız.
Lucas’ın
kendi adından Luke’un adını oluşturmasında başvurduğu kelime oyunundan ziyade filmin
tüm yapısı ve senaryosu Lucas’ın gelecekte yaşamak istediğini göstermektedir.
Bu geleceğin bize iyiler ve kötüler hakkında yada büyümek ve cesaret edinmek
hakkında vereceği dersler ne olursa olsun yada bu dersleri kabul etmek ne kadar
acı yada nahoş olursa olsun gelecek bu dersleri alabilmek ve uygulayabilmek için
iyi bir zamandır. Bu zaman bir çok bilimkurgu filminin gösterdiği; yetersizlik,
çekingenlik yada vakitsizlik nedeniyle yaşam üzerine dahi olsa da öğrendiklerimizi
uygulama şansı yakalayamadığımız ve her şeyin tümüyle paramparça olduğu yetmiş
iki saatlik zaman değildir. Ve hayatta kalmak için yeterli kadar şanslı
olduğumuzu varsaydığımız. Kısaca, bir çok yönden Star Wars çok çocuksu bir filmdir. Bu iyiliğine.
Böylesi
değerlendirmeler yüzeyi kazıdıktan sonra, elbette ki birileri itiraz edecektir.
Bu itirazın sahibini sesinden tanıyacağızdır. Öncesinde “iyi, sağlam bir film”
diyen sesle aynı sestir bağıran “Konu o değil, sonuçta bu bir eğlence!”
Elbette
ki eğlence sektörü zor bir sektör. Ve biz burada özellikle eğlenceli olmayan
bir film hakkında konuşuyoruz. Eğer üç dünya arasında dolaşıp da üzerlerindeki
tüm insanlar -her nasılsa- beyaz ve erkek ise Lucas’ın geleceği de alıklaşmaya
başlamış demektir. Ve aniden tüm değişkenlerin ve gelişmişliklerin aslında set
amiri ve özel efektler ekibinin mahareti olduğu ortaya çıktığı zaman.
Çeşitliliği,
özellikle de insan çeşitliliğini nasıl yerleştirebilirsiniz? Diğer tüm farklı
ilizyonları başka filmlere koyduğun gibi koyabilirsin, vs. Bunu yaparsın ve çok
da büyük bir olay haline getirmezsin.
Küçücük
bir örneği ele alalım: gelecek, isyancı pilotların üç çeyreği kadarı Minnesotalı
halı saha futbol takımı gibi olacağına doğulu
kadınlardan oluşsaydı mesela çok daha ilginç olmaz mıydı? Minnesotalı halı
saha futbolcuları için bile daha ilginç olurdu kuşkusuz. Bu bilim kurgu
sonuçta.
Böyle
bir şey için Kötü, Murdar, Ahtopotumsu bir şeyin neden Death Star çöplüğünde
boca edildiğini açıklamaktan daha fazlasına da ihtiyaç yoktur. Örneğin, pilotları
genellikle kadın olan Çinliler tarafından kolinize edilmiş bir dünyadan
gelmektedirler. Muhtemelen bir düzine
dünyadan gelmektedirler ve Kızıl Muhafız olmak için gönüllü olmuşlardır. Belki
de bunlar sadece ama sadece bir sürü Çinli kadından daha fazlası bile değildir.
Çokça sindirmekle meşgul bir çöplüktür değil midir zaten Death Star? Belki de
kendisini böylesi bir çevrede çok daha rahat hisseden uzaylı bir maslahatgüzardır.
Belki de sadece fazlasıyla büyümüştür, kim bilir? İşte tüm bunlar çalakalem
aklımıza geliveren sallamalardır bilimkurguda yapabileceğiniz.
Filmde
sunulan dünyada ise temsili karaderililik, nispi kadınlık yada her ne iseniz o,
açık bir propagandadır. Büzüştürülmüş dudaklardan çok daha rahat olan
gülücükleriyle gülümseyen kimseleri sevmemiz dahi gerektiği benimsetilmektedir.
Bir aksiyon bilim kurgu filminde, yine de, insan tiplerinin çeşitliliği en az tasarımcı’nın renk skalası kadar renk
çeşitliliğine ve büyüleyiciliğine sahip olmasını beklemekteyiz. Bu çeşitliliği
kullanarak, tüm kombinasyonları düşünerek elbette, en az onun kadar ilginç bir
düzen olmamasını da bekleyerek, hayali bir düş kırıklığına sürüklemesini mümkün
kılmamasını temenni ederiz.
Her
şekilde, Star Wars, paralel edebiyatı
ve bilimkurgu filmlerini Lensman
düzeyine çıkartan eğlenceli bir yapım. Ama en eğlenceli yanı elbette filmin, bilimkurguların
bizatihi bu filmin kendisinin ortaya koyduğu şartlardan çok daha iyi hayal
gücünü ortaya koyabileceğini ihtimalini zorlamasıdır.
Kaynak:
Samuel R. Delany, Cosmos Science Fiction and Fantasy, Cilt: 1 Sayı: 4, 1977
Samuel R. Delany, Cosmos Science Fiction and Fantasy, Cilt: 1 Sayı: 4, 1977
[1]
Dalgacık: Maddenin ya da dalga ya da parçacık temelli olacağı yönündeki temel
görüşü esasa aldığımızda herhangi bir maddenin hem dalga hem de parçacık
özellikleri göstermesi beklenemez. Yazar eğer varsa bunlara dalgacık
denilebileceği yönündeki astrofizikçi esprisini tekrarlamış.
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilOh, I haven't heard about Star Wars for a lonh time. And here they are... again. Actually, I don't like the previous episodes, but maybe I will see this one.
YanıtlaSilBut in these conditions, the background of science fiction and the storyline began to evolve in a completely different direction from the original idea of the film.
YanıtlaSil