1878'te "Exposition
Universelle" olarak anılan üçüncü Paris Dünya Fuarı'nda Fransız edebiyatının güçlü kalemi Victor Hugo başkanlığında bir konferans düzenlenmiştir. Bu yönüyle 1 Mayıs ile 10 Kasım 1878 tarihleri arasında düzenlenen ve tüm dünyanın ilgisini çeken Paris Dünya Fuarı sadece bir ticaret fuarı değil aynı zamanda kültür ve sanat etkinliğidir. Victor Hugo'nun başkanlığını yürüttüğü konferansın ismi Congrès pour la protection de la propriété
littéraire (Edebi Mülkiyet'in Korunması için Kongre)'dir. Bu kongrede Victor Hugo'nun yaptığı açılış konuşmasını aşağıda ilk kez Türkçe okuyabileceksiniz. Yazarımız S. Özkan'ın ilk kez Türkçeleştirdiği bu metin bir söylev olması nedeniyle akıcılığı kimi yerde okurları zorlamakta ise de Hugo'nun edebi yeteneği bu zorluğu alt edebilmektedir. Hugo, söylevinde bir yandan dünya edebiyatçılarına ve entelektüellerine hitap etmekte iken bir yandan da yayıncılığın en büyük sorunsalı olan fikri mülkiyete çarpıcı bir çözüm önermektedir.
Edebi Mülkiyet'in Korunması için Kongre Açılış Konuşması
Victor Hugo (Türkçesi: S. Özkan)
İçinde
bulunduğumuz unutulmaz yılın, tüm dedikodu ve yaygaraların ötesinde,
muhteşemliği şaşılası düşmanlıklara devasa bir ara verip uygarlığa ses
vermesidir. İtaatkâr bir yıl olduğu söylenebilir. Ne isterse onu yapmaktadır.
Savaşın köhneliğini ilerleme gündemiyle yer değiştirmektedir. Direnmekte
haklıdır. Tehditler yükselmekte, ama insanların birlikteliği bunu güler yüzle
karşılamaktadır. 1878’te yapılanlar eksiksiz ve sağlamdır. Hiçbir şey
geçiştirilmemiştir. Yapılan her şeyin kesin olmadığı düşünülebilir, ben böyle
olduğunu biliyorum. Bu harika yıl, Paris Fuarı ile endüstrilerin ittifakını,
Voltaire’nin ölümünün yüzüncü yılı ile de bilimlerin ittifakını, burada
toplanan kongre ile de edebiyatçıların ittifakını ilan etmektedir: tüm
biçimlerdeki emeğin toplumsal birlikteliği, işçiler ve köylerin üzerinde
yükselen insan kardeşliğinin yüce yapısı, ruhları taçlandırmaktadır.
Sanayi karı, felsefe gerçeği,
edebiyat da güzelliği arar. Fayda, gerçek ve güzellik insan çabasının üç amacıdır
ve bu çabaların yüce zaferi ise, beyler, insanlar arasında barış, uluslar
arasında uygarlıktır.
Uygar dünyanın dört bir yanından bu
zaferi idrak etmek için buraya geldiniz. Ulusların sevdiği ve saydığı büyük
entelektüelleri; tanınmış yetenekleri ve kulak verilen sesleri, ilerleme işçileri,
uzlaşmacıları, ünlü aydınları ve insan aklının elçileri olarak güzel Paris’e
geldiniz. Yazarlar, hatipler, şairler, filozoflar, düşünürler, aydınlar hoş
geldiniz, Fransa sizi selamlar.
Sizler ve bizler evrensel kentin
uygar yurttaşlarıyız. Hepimiz el ele birliğiyle anlaşmamızı sağlıyoruz. Bu âli
ülkeye birlikte, kayıtsız şartsız, olması gerektiği gibi adil bir biçimde girmemize
izin veriniz.
Burada bulunma nedeniniz kişisel ya
da gizli bir çıkar değil, evrensel bir çıkar için buradasınız. Edebiyat nedir?
İnsan aklını başlangıcıdır. Uygarlık nedir? İlerleyen insan ruhunun her adımda
yaptığı ebedi buluştur. Bu da kelimenin tam anlamıyla ilerlemedir. Edebiyat ve
Uygarlık bu nedenle özdeştir denilebilir.
Halklar edebiyatları ile ölçülür;
iki milyonluk bir ordu gelip geçer ama İlyada kalır, Serhas’ın ordusu vardı ama
şairi yoktu, olmadığı için de Serhas müphemdi. Yunanistan’ın toprakları azdır
ama Eshilos’u olduğu için büyüktür. Tacitus[1], Lukretius[2],
Virgilius[3] ya da
Juvenal[4]
olmadan Roma, dünyayı yöneten Roma değildir. İspanya’yı anlatmak için
Cervantes’i anmadan edemezsiniz. İtalya’dan bahsedeceksiniz Dante akla gelir.
İngiltere’yi konuşun Shakespeare belirir. Günümüzde de Fransa, Voltaire’nin
duruluğu üzerinde kurulan Paris’in zekası ve görkemi ile özetlenebilir.
Beyler, göreviniz ulvidir. Sizler,
bir tür edebiyat meclisi bileşenlerisiniz. Niteliğiniz yasaları geçirmeye
yetmeyecek belki ama onları dikte ettireceksiniz. Gerçekçi olunuz, doğru
fikirleri ifade ediniz. Olmaz ama aksi
takdirde sözleriniz işitilmez ve yasaları hataya düşürürsünüz.
Edebi mülkiyete bir temel meydana
getireceksiniz. Aslında, onu yasaya takdim edeceksiniz, diyebilirim ki,
çözümleriniz ve tavsiyeleriniz göz önüne alınacaktır.
Edebiyatı yerele indirgemek isteyen
yasa yapıcıların edebiyatın evrensel yapısını anlamasını sağlayacaksınız.
Edebiyat insan aklınca yaratılan insan ırkının ortak malıdır.
Edebi mülkiyet kamu malıdır. Tüm
kraliyet yasaları edebi mülkiyeti inkar etti ve ediyor. Ne amaçla? Esaret amacı
için. Yazarın mülkiyetin yazarın özgürlüğüdür. Onu mülkiyetten ayırmak, özgürlüğünden
koparmaktır. Bu noktadan sonra, sadece bu sofistliğe[5] sadık
kalınırsa çocukça olacaktır. Düşünce hepimize aittir, bu nedenle mülkiyeti
iddia edilemez, edebi mülkiyet yoktur. Bu düşünce ilk başta genel olarak farklı
bir şaşkınlık gibi gelmektedir, düşünce ise bireysel bir şeydir, bana aittir; sonra, düşüncenin soyut
kitabın somut bir şey olmasıyla karışmaktadır. Yaşarın düşüncesi, bir düşünce
olarak, onu yakalayabilecek her elden kaçar, bir ruhtan diğerine uçar, yazarın
yeteneği ve gücü buradadır virum Voltaire
per ora[6];
ama bir kitap olarak yazarın düşüncesine sahip olunabilinir, öyle bir sahiplik
ki idrak edinilebilinir. Bir yayıncılık ürünü olarak kitap, endüstriye aittir,
tüm biçimleriyle ticari bir nitelik taşımaktadır; alınmakta ve satılmaktadır;
bir mülki üründür, değer yaratan ve elde edilmiştir, yazarı tarafından ulusal
mülkiyete eklenmiş ve kesin olarak nereden bakarsak bakalım mülkiyetin tüm su
götürme özelliklerine haiz bir maldır. Bu masun mal, despotik hükümetlerce sömürülmektedir
ve beklentileri bunun yazarı müsadere etmesidir. Bu nedenle kraliyet bağışı
sistemidir. Her şeye hâkim olup onu azaltmak üzerine kurulu. Yazarı sömürmek ve
boyun eğdirmek üzerine. Önce çalıp sonra satın almak üzerine. Nafile bir çaba
yine de. Yazar kaçacaktır bundan. Belki onu fakir kılacak ama özgür
bırakacaktır onu.
Rebelais, Moliere, Pascal; kim bu
mükemmel vicdanları satın alabilir ki? Ancak yine de bu beyhude çaba yapılır,
ve sonuç iç karartır. Kraliyet bir halkın yaşamsal güçlerinin berbat bir
şekilde nesilden nesle aktarılmasıdır. Tarihçiler krallara “ilimlerin babası”
ve “ulusların vekili” gibi unvanlar vermektedir. Monarşilere ait tüm dehşetli
etkiler bir yanda Dangeau Markizi[7]’nde
öte yanda Vauban Markizi[8]’nde
toplanmaktadır. ‘Büyük Yüzyıl’ olarak anılan şey için örneğin ilimlerin babası ulusların vekili olan
kralların tabiatından şu iki uğursuz sonuca ulaşırız: ekmeksiz halklar ve
ayakkabısız Corneille’ler.[9]
Muhteşem bir hükümdarlık için ne
büyük bir yara!
Tam da bu nokta emeğin üzerinde
mülkiyet müsaderesi, ister halk üzerine yüklensin isterse de yazara yüklensin,
meydana gelmektedir.
Beyler, mülkiyete saygı ilkesine
geri dönelim. Edebi mülkiyet kadar aynı zamanda ama Kamu Malı (domaine public) kavramını meydana
getirelim. Daha da ileri giderek, onu genişletelim. Tüm yayıncıların tüm
kitapları yazarın ölümünden sonra sadece doğrudan mirasçılara çok düşük bir
hak, her haliyle net karın yüzde beş ya da altısını geçmeyen bir oran, ödeyerek
yasal olarak yayınlamasına izin verelim. Yazarın malum mülkiyeti ile eşit
oranda kamu malı üzerindeki ayrılmaz hakları birleştiren bu basit sistem,
tarafımdan 1836 yılında toplanan komisyonda sunulmuş, orada tartışılıp
geliştirildikten sonra İçişleri Bakanlığı’nca yayınlanmıştır.
Üçüncü Paris Dünya Fuarı'nda gösterilen ve daha sonra ABD'ye hediye edilecek olan "Özgürlük Heykeli" Orijinal Adı: La Liberté éclairant le monde |
Unutmayalım ki bu ilkenin iki ayağı
vardır. Kitap, bir kitap olarak yazarına aittir. Ama bir düşünce olarak –abartmadan
söylüyorum- insan ırkına aittir. Tüm entelektüeller, tüm akıl sahipleri ona
ulaşabilmeli ve ona sahip olabilmelidir. Eğer bu iki haktan birisi, yazarın hakkı
ya da insan ırkının hakkı, kurban edilecekse bu mutlaka yazarın hakkı olmalıdır
çünkü kamu yararı bizim tek endişemizdir ve her şeyde hepimizden önce o
gelmelidir. Ama dediğim gibi kurban etmeye de gerek yoktur.
Ah aydınlık, aydınlık her zaman her
yeri aydınlatır. Her şeyin ihtiyacı, aydınlıktır. Aydınlıktı kitaptadır. Tüm
kitapları açınız. Bırakınız yapsınlar, bırakınız aydınlatsınlar. Her kimseniz,
yetiştirmek, canlandırmak, yükseltmek, eğitmek ya da yaraları dindirmek mi
istiyorsunuz, kitapları her yere götürünüz, eğitiniz, gösteriniz, deneyiniz ve
okulları çoğaltınız. Okulları uygarlığın ışıldayan noktalarıdır.
Şehirlerinizle ilgilenir,
evlerinizde güvende olmak istersiniz, sokağı şüpheli hala getiren bu tehlike
ile meşgul olursunuz; oysa insan aklını müphem bırakan daha büyük tehlike ile
meşgul olun. Akıl bir açık yol gibidir; gelenleri ve gidenler vardır,
ziyaretçileri vardır; iyi ya da kötü niyetli olan; tahrip etmeye meyillileri,
kötü düşünce gece karanlığında eve giren hırsız gibidir; insan aklının en
karanlık köşelerinde saklanır. Her yeri gündüz gibi aydınlatın, insan aklında
hurafelerin saklanabileceği, hataların gizlenebileceği, yalanların
görünemeyeceği karanlık köşeler bırakmayın. Cehalet alacakaranlıktır; kötülüğün
pusuda beklediği. Sokakların aydınlanmasını sağlayın; ama bundan daha önce
insan aklını aydınlatın.
Bu elbette ki çok büyük miktarda
aydınlanma harcaması isteyecektir. Bu aydınlanmanın giderleri için Fransa üç
yüzyıldır çalışmaktadır. Beyler, mütevazi bir şey söylememe izin verin, bu
benden çok sizlerin kalbindedir. Hiçbir şey Fransa’ya rağmen başarılamaz,
Fransa demek kamu çıkarı demektir. Fransa tüm halkların ufkunda yükselmektedir.
Ah, dedikleri gibi, Fransa apaçık ortadadır!
Fransa’ya şaşırtıcı da olsa belki
itirazlar olacaktır. Gerçekten de Fransa’nın düşmanları vardır. Onlar
uygarlığın da düşmanlarıdır; kitabın düşmanları, özgür düşüncenin düşmanları,
bağımsızlığın, tahkikatın ve teslimiyetin düşmanları. Bunlar dogmayı ebedi
büyüklük, insan ırkını ebedi küçüklük olarak görenlerdir. Ama ıstırapları son
buldu, geçmiş geçmişte kaldı, uluslar artık kusmuklarına dönmeyecek, bu körlük
sona erecek, cehaletlerinin boyutlarının ve yanlışlıklarının bir sınırı var.
Geçmişin adamları, kenara çekilin, sizden korkmuyoruz! Haydi çekilin, sizi
merakla izliyoruz! Tüm gücünüzle üzerimize gelin, 89’a hakaret edin, Paris’in
cesaretini kırın, bilinçlenme özgürlüğüne, basın özgürlüğüne, kürsü özgürlüğüne
lanet okuyun, medeni hukuka lanet okuyun, devrime lanet okuyun, hoşgörüye lanet
okuyun, bilime lanet okuyun, ilerlemeye lanet okuyun. Yorulmayın hiç. Hazır
başlamışken bir hayal ile tüm Fransa’ya yetecek kadar büyük bir celp de
hazırlayın, güneşi örtecek kadar balçık!
Sözlerimi tatsız bir şekilde
bitirmek istemem. Düşüncenin asil berraklıklığını arttıralım ve koruyalım.
Ahenk ve barışın beyanıyla başladık, bu kibir ve beyan ile devam edelim.
Her yerde dediğim gibi
yineleyeceğim, tüm insan bilgeliği şu iki sözcüktedir: Uzlaşma ve Uzlaştırma.
Fikirler için uzlaşma, insanlar için uzlaştırma.
Beyler, burada filozofların
arasında, kimseyi rahatsız etmeden doğruları söyleme fırsatı yakaladım. Öte
yandan insanoğlunu bir başka hastalığı daha vardır; düşmanlık. Düşmanlık
savaşın anasıdır. Anası bilinmez, kızı ise berbattır.
Onları yeniden yola getirelim,
düşmanlıksa düşmanlık, savaşa savaş!
İsa’nın şu sözlerini bilir misiniz:
Benim sizi sevdiğim gibi siz de
birbirinizi seviniz[10] İşte evrensel silahsızlanma mesajı. Bu
insan ırkının iyileşme çağrısı. Bu gerçek kurtuluş, sevmeseniz de. Düşman ise
yumruğunu göstermektense elini uzatarak daha iyi silahsızlanmaktadır. İsa’nın
bu nasihatı Tanrı’nın bir emridir. İyi bir nasihat. Bunu kabul ediyoruz. İsa
ile hemfikiriz. Yazar Havari ile birdir; sevdiği ile birlikte olan Havari[11] ile.
Ah! Uygarlık için ağıtı öteleyelim;
Hayır! Hayır! Hayır! Ne savaşa cüret eden barbarları ne de cinayet işleyen
vahşileri istiyoruz. Ne insanla insan arasındaki ne de halklar arasındaki
savaşı istemiyoruz. Tüm cinayetler vahşice olduğu kadar ahmakçadır. Şeref manasızdır,
hançer ise embesilce. Bizler düşünce savaşçılarıyız, ve fiziki savaşı
engellemek bizim görevimizdir; vazifemiz her zaman kendimizi iki ordunun
arasına atmaktır. Yaşam hakkı kutsaldır. Taçları görmeyiz, varsa ancak başları
görürüz. Ancak barış uğruna boyun eğeriz. Zaman daralıyorsa, krallardan
insanların yaşamalarını kayırmalarını isteriz, ve halklardan da imparatorların
yaşamını.
Bir halk bir prensin yaşamı için
yalvarıyorken onu mahkum etmek ne güzel bir gündür, ve imparatorun hakkını
kullanmaya çalışması için de, bu öyle büyük bir lütuftur ki sürgün hakkıdır.
Evet, uzlaşma ve uzlaştırma, işte
biz feylesofların amacı. O, benim bilim, şiir ve sanat biraderlerim, düşüncenin
uygarlaştırıcı kudretini not etmemize izin veriniz. İnsan aklının barışa doğru attığı her adımda,
içimizde gerçeğin derin neşesini hissetmemize izin veriniz. Kullanışlı işimizin
mağrur huzuruna sahip olalım. Gerçek bir tanedir ve farklı açıları bulunmaz;
adalet sadece bir şekilde yazılabilir. İki ışık olmaz, sadece tek bir mantık
var. Dürüst, duyarlı ve doğru olmanın tek bir yolu vardır.
Üçüncü Paris Dünya Fuarı 1878 |
Bu yol İlyada’dan geçer, ve onu Dictionnaire philosophique[12]
aydınlatır. Bu namuslu yol yüzyıllar boyunca dürüstlük oku ve iffet şafağı ile
ilerler. Bu yol gecenin sonunda zafere ulaşacak, düşmanlığın ve nefretin
karanlığıdır bu. Bu zafer edebi mucizedir. Bundan daha güzeli olamaz. Güç
yasanın önünde mahcup ve sersemdir; düşünce namına savaşın derdesti. O, Voltaire! İşte, bilgelik ile
ehlileştirilmiş zorbalık; O Homeros! İşte Minerva tarafından yakalanmış Aşil.
Şimdi konuşmamı bitirirken ant
içmeme izin verin. Ant içerim ki tüm sözlerim bir kesime değil tüm kalplere
yöneliktir.
Beyler, bir fikri nedeniyle tanınan
bir Romalı vardır. Der ki “Kartaca’yı yıkalım” Benim de aklımı kurcalayan bir
fikrim var o da “Düşmanlığı yıkalım”. Eğer insan edebiyatının bir amacı varsa o
da Humaniores litteræ’dir.[13]
Beyler, nefretin yıkımı bağışlamak ile mümkündür. Ah! Bu muhteşem yıl açık bir sükûnet
ile bitmeyecek, bilgelik ve samimiyet ile sonlanacak, ve bu, harici savaşın
dindirilmesinden sonra iç savaşın dindirilmesiyle olacak. Ruhlarımızın en temel
temennisi budur. Fransa burada tüm dünyaya ev sahipliği yapıyor, ve merhametini
gösteriyor. Merhamet!
Tacı Fransa’nın başına koyalım! Her
bayram kardeşçe; hazır bulunanlar hazır bulunmayanları affetmez. Kamusal
neşenin mantığı bağışlamaktır. Bunun Evrensel Uzlaşma Fuarı’nın hayranlık
uyandıran töreninin kapanış sözü olsun. İtiraf etmek gerekirse, insan ırkının bilindik
çabalarıyla bir araya gelmek, sanayi ve iş dünyasının harikalarıyla buluşmak,
onlar arasında bu şaheserleri selamlamak, onlarla yüzleşmek ve karşılaşmak,
harika bir gösteri. Ama daha harika gösteriler gelecekte, ufukta bekleyen
sürgünde, kolları açan ülkede.
Kaynak: Congrès littéraire international de Paris, 1878, Comptes Rendus In Extenso Et Documents, 1879, Paris.
Güncel Tarih’e destek olmak için lütfen tıklayınız…
[1] Romalı ünlü idareci ve tarihçi.
Roma sınırları dışında yaşayan Angleleri ve Germenleri anlatmasıyla diğer
Romalı tarihçilerden ayrılmaktadır.
[2] Milattan önce birinci yüzyılda
yaşayan ünlü Romalı şair ve filozof. Cicero’nun ilham aldığı isimlerdendir.
[3] Roma’nın kuruluşunu anlatan ünlü
destan Aeneis’in yazarı şair. Dante’nin İlahi Komedyası’nda ana karakterlerden
birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
[4] Satirik şiirleriyle tanınan
Romalı şair. Yazdığı şiirlerin etkisi yüzyıllar boyunca batı edebiyatında
sürmüştür.
[5] Para karşılığı eğitim vermeleri
nedeniyle bilgiyi değersizleştirdiklerine inanılan antik Yunan düşünürleri.
Platon, Sokrates ve Aristoteles tarafından bu nedenle eleştirilmişlerdir.
[6] Latince deyiş; Voltaire’e
şükürler olsun!
[7] Philippe de Courcillon: daha
sonra anıları yayınlanan soylu. Anlatısı XIV. Louis dönemi hakkında içeriden
bilgi vermesi bakımından önemlidir. Özellikle 1684 ile 1720 arasında tuttuğu
saray günlükleri tarihsel gerçekliğini artırmaktadır.
[8] Sébastien Le Prestre: XIV. Louis
dönemi saray mimarı, general ve mareşal. Üç yüzden fazla şehirde kaleler ve
surlar inşa etmiş ve Fransa sınırını güçlendirmiştir.
[9] Ünlü Fransız şairi Théophile
Gautier’in Fransız trajedinin kurucusu kabul edilen tiyatro yazarı Pierre
Corneille için yazdığı bir dizeyi hatırlatmaktadır. Théophile Gautier’in Pierre
Corneille için yazdığı dizeler uzun süre sansürlü kalmıştır.
[10] Yeni Ahit, Yuhanna, 13:34
[11] Yeni Ahit, Yuhanna, 20:2’de
İsa’nın Yuhanna’ya sesleniş biçimi nedeniyle Yuhanna’ya “İsa’nın Sevdiği
Havarisi” denilir.
[12] Voltaire’nin Türkçe’ye “Felsefe
Sözlüğü” olarak çevrilen eseri.
[13] Ortaçağ’dan başlayarak Avrupa’da
üniversite fikrini meydana getiren temel bilimler eğitimi. Latince, yunanca,
Arkeoloji, Felsefe, Dilbilimi ve Tarih’ten oluşan bu temel eğitim Lisans
eğitiminin başlangıcı kabul edilir.
selam
YanıtlaSil