İnsanoğlu tarih sahnesine çıktığı ilk günden itibaren silahlanmaya başlamıştır.
İnsanlığın bu silahlanma çalışmalarını ele alan bu yazıda başlangıç olarak
silahlanmanın psikolojik ve sosyolojik sebeplerini ortaya konmaktadır.
Sonrasında ise modern çağlarda silahlanmanın boyutları ortaya konarak
günümüzdeki silahlanmanın nereye doğru gittiği ortaya konmaya çalışılmıştır.
Toplum kavramı, insanlar arasındaki tüm
ilişkiler ile bunlardan türeyen kurumları ve kültürü işaret etmektedir.[1] Toplum
bireyin ait olduğu en büyük gruptur. Bireylerden oluşan bu gruba bireylerin
duygu ve düşüncelerinin etkileşimi yön verir. Bu etkileşimin nasıl geçekleştiği
ise toplumbilimlerinin konusudur.[2] Silahlanma olgusunun kökenini araştırmak
için başlangıç noktası olarak toplum bilimcilerin ve toplumun temeli olan
bireyin davranışlarına nelerin yön verdiğini araştıran psikoloji biliminin
neferleri olan psikologların bu alanda ortaya koyduğu çalışmaları seçmek
mantıklı bir yaklaşım olacaktır.
İstisnasız canlıların tamamı,
varlıklarının tehdit edilmeye başladığı andan itibaren, sahip oldukları
kabiliyetler ile organizmalarının bütünlüğünü koruyabilmek ve hayatlarının
devamını sağlayabilmek amacıyla, kendilerini savunma refleksleri geliştirmiş ve
yaşamlarını sürdürmeye çalışmıştır. Düşünme kapasitesi olmayan en basit
organizmadan en gelişmiş canlılara kadar savunma refleksi, en önemli davranış
olarak ortaya çıkmış ve her yeni tehdide karşı kendisini geliştirmiştir.
Kişiler kendilerini gerçekleştirme yolunda
belli bir hiyerarşik sıra ile davranma eğiliminde oldukları geçtiğimiz yüzyıl
da yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur. Bu çalışmaların öncüsü olan Abraham
Maslow’a göre organizma tümüyle güvenliğini sağlamaya yönelimmiş bir
mekanizmadır. [3] Kişinin yaşamını sürdürebileceği bir iş araması, kendine
güvenli bir barınak yapması güvenli bir sosyal ve siyasi çevre oluşturması hep
bu çerçeve de değerlendirilebilir. Toplumun temel var oluş sebebi güvenlik işte
bu güvenlik ihtiyacıdır. Bu iki terim güvenlik ihtiyacı ve toplum birbirinden
ayrılamaz bir bütündür. Toplumların kendisini dışarıdan gelen güvenlik
tehditlerine karşı kendini savunması ya da kendi refahını, gücünü, savunmasını
güçlendirmek için başka toplumlara saldırması sonucu toplumlar karşı karşıya
gelmiş ve savaşlar ortaya çıkmıştır.
Savaşın kökenine ve bugüne kadarki
evrimine göz attığımızda insanoğlunun silahlanma serüvenini de ortaya çıkarmış
oluruz. Sosyal bilimciler savaşın kökenini insanlığın başlangıcından
ziyade medeniyetin doğuşuna dayandırmaktadır. Araştırmacılar ilkel toplumlarda
silahlanma ve karşılıklı güç mücadelesinin izlerine rastlasalar da bunun tam
anlamıyla savaş sayılamayacağı görüşündedirler. Bildiğimiz anlamıyla ilk
savaşlar insanlığın tarım kültürüne geçip kent devletlerini oluşturmasıyla
ortaya çıkan kentler arası mücadeleler esnasında yaşanmaya başlanmıştır. Tarih
verecek olursak bu dönem M.Ö. 3000 yıllarına rastlamaktadır.[4]
Tarihin ilk safhalarından itibaren
düşünürler güvenlik algısına bir tanım getirerek var olan savaşların kökenini
açıklamaya çalışmışlarıdır. Güvenlik, Latince se (olmaksızın) ve cura(endişe)
kelimelerinin birleşmesinden oluşan securitas kelimesinden türemiştir. M.Ö. 5.
yüzyıldaki Atina emperyalizmini çalışan Tukidides’e göre göre, Atinalıların
imparatorluğu, iç savaşlardan kaynaklanan iç nedenlere bağlı olarak
yıpranmıştır. Tukidides, emperyalist Atinalıları, kendilerine tabi olanların
ayaklanma ve intikam tehdidi ile karşı karşıya kaldıklarında, yenilgiyi önlemek
için her şeyi yapabilecek insanlar olarak tarif etmiştir. Atina emperyalizminin
son aşamasında, ün yerine güvenlik siyasetin temel hedefi haline gelmiştir. Bu
bağlamda, “güvenlik” kavramına karşılık olarak, yenilginin veya düşüşün
önlenmesi yeteneği ile “tökezleme ve yenilgiye karşı güvenlik ”anlamlarını
karşılayan ve güreşmek eyleminden gelen asphaleia kelimesi kullanılmıştır.[5]
Dünya üzerinde bir sürekli bir savaş halinin
var olduğunu savunan Hobbes’a göre, insanlar doğuştan eşittir. Hobbes,
insanların doğuştan birbirlerine aralarında belirgin farklar bulunmadan eşit
oldukları ve aralarındaki bedensel ve zihinsel farklılıkların birbirlerine
üstünlük sağlayacak kadar net olmadığı görüşündedir. Hobbes’e göre eşitlikten
güvensizlik ve güvensizlikten savaş doğmuştur.[6] Ünlü Prusyalı general ve savaş yazarı Von
Clausewitz, savaşı politikanın doğal bir uzantısı olduğunu söylemiştir. Bir
başka deyişle, savaşla politika arasında yakın bir ilişki vardır. Savaş da
politika gibi "değişkendir. Her türlü ihtimale açıktır ve her ikisinde de
şans ve maharet öğelerinin (unsurlarının) yeri vardır. Ancak politika, temel
olarak görüşmeye, diyaloğa, uzlaşmaya, karşılıklı ödün vermeye dayandığı halde;
savaşta temel öge güç kullanmak ve istediğini kabul ettirmektir. [7]
19. Yüzyılda Silahlanma
Endüstriyel devrimin ortaya çıkmasıyla
nispeten kısa sayılabilecek zaman zarfında silahların gelişimin de dikkat
çekici ilerlemeler görüldü. İşçilerin fabrikalar-da toplanması, işçi gücünün
belirli üretime tahsisi, Amerikalı Eli Whitney tarafından geliştirilen
değiştirile-bilen parçaların kullanımının yaygınlaşması konsepti gibi
gelişmeler üretim kapasitesinde büyük bir sıçramayla sonuçlandı. Buhar gücünün
makine ve ulaştırma alanında kullanılmaya başlanması, bununla birlikte tren
yollarının askeri güçlerin ana intikal aracı olarak ortaya çıkması ve büyük
orduların desteklenmesi için lojistik malzeme ihtiyacı gibi etkenler
imparatorluklar arası savaşları derinden etkiledi. 19. yy. ortaları boyunca
sanayi deki gelişmelerle askeri gelişmeler peşi sıra geldi. Yivli küçük
silahlar ve makineli tüfekler dramatik bir şekilde piyadenin ateş gücünü ve
öldürücülüğünü artırdı. Kara Kuvvetlerinde ki gelişmeler orduların ateş gücünü
arttırmıştır. Yivli tüfekler sayesinde piyade tüfeklerinin menzilleri
artırılmıştır. Bu dönemde havan topları geliştirilmiş ilk gelişmiş
örnekleri Amerikan İç Savaşı’nda kullanılmıştır.[8] Barut teknolojisindeki
gelişmeler görmeyerek ateş eden silahların menzillerini arttırmış,
kuşatma silahlarının kalibresi (çapı) artmıştır. Demirden savaş gemileri çok
kısa sürede tahtadan imal edilmiş gemilerden oluşan donanmaları fiilen eski
hale getirmiştir.[9] 19. Yüzyılın sonlarında ülkeler askeri harcamalarını
arttırmışlardır.[10] Bu gelişmeler sayesinde ulaşılan yıkım gücü Birinci
Dünya Savaşında yaşanan kitlesel ölümlerinin nedeni olmuştur.
20. yüzyıl iki büyük dünya savaşı ve
sonrasında yaşanan pek çok bölgesel savaşı barındırmaktadır. Bu yüzyıl
insanlığın en kanlı yüzyılı olarak tarih sahnesinde yerini almıştır. Bu
yüzyıldaki insanlığın silahlanma sürecini ele alırken kronolojik bir sıralama
takip etmek doğru olacaktır. Yüzyılın başında ülkeler arası artan rekabet
beraberinde silahlanmayı da getirmiş ve ülkeler kendilerini bir silahlanma
yarışının ortasında bulmuşlardır. Bu yarış aynı zamanda ilk Dünya savaşının
yaşanmasının en büyük nedenlerinden olmuştur.[11]
Birinci dünya savaşının savaş alanlarında
ilk kez kimyasal silahlar, gelişmiş makinalı tüfekler, tank, taarruz uçakları
ve denizaltılar gibi tarihin daha önce görmediği boyutta tahrip gücüne sahip
silahlar kullanılmış bu da bu savaşın geniş kitlelerce ilk modern savaş olarak
adlandırılmasına sebep olmuştur. Savaşın başından itibaren savaşa müdahil olan
devletler hızla askeri güçlerini artırmışlar ve savaş artık topyekûn bir harbe
dönüşmüştür. Bu savaşla birlikte Savaş artık sadece savaş alanlarında ve
milletin belli bir kısmının dahil olmasıyla yaşanmayacak ülkenin tüm
topraklarına etki edecek tüm ülke insanın savaşa müdahil olmasını
gerektirecektir. Savaşın ülkenin tüm milli güçlerini seferber etme durumu
getirmesi de topyekün savaşın kısa bir açıklaması olabilir. Birinci Dünya
savaşının getirdiği bir yenilik olan topyekün harp İkinci Dünya Savaşı
esnasında da karşımıza çıkacak ve kendini bu sefer çok daha kanlı bir şekilde
ifade edecektir. İkinci Dünya Savaşı, savaş tekniği ve
teknolojisi çok yüksek, insan silah ve savaş malzemesi bakımından kapasiteleri
çok geniş ve bol olan taraflar arasında yapılmıştır. Bu da savaşın uzun,
şiddetli yıpratıcı ve yıkıcı olmasına yol açmıştır. Bundan dolayı da savaşın
geçtiği her yer adeta harabe durumuna gelmiştir.
İngilizler tarafından geliştirilen Tank
Birinci Dünya Savaşı harp alanlarında ilk kez ortaya çıktığında etkisiz bir
silah olarak algılansa da İkinci Dünya savaşında belirleyici bir silah
olmuştur. Uçaklar da ilk çıktığında gözetleme amacıyla kullanılsa da ilerleyen
dönemde etkin bir savaş aracına döndüler.[12] Bu iki etkin savaş
makinasına denizaltılar da eklenince savaşlar ilk kez üç boyutlu olarak
yaşanmaya başladı. Bu silahlar ayrıca cephe gerilerine etki edebilme
kapasitelerinin yüksek olması nedeniyle savaşın cephe gerisine taşmasına neden
olmuşlardır. Bu durum sivil kayıpları tarihte görülmemiş bir şekilde
arttırmıştır.
Savaşta beş yüz kırk iki bin savaş uçağı
ve beş milyon yüz bin kara savaş aracı kullanılmış savaşa seksen dört milyon
insan katılmış on beş milyon kişi silahaltındayken ölmüş sivil kayıp sayısı
yirmi milyon yakın rakamlara ulaşmıştır.[13] Savaş
başlarında nüfusu on sekiz milyon olan Türkiye cumhuriyeti silahaltında
yaklaşık olarak bir buçuk milyon kişi bulundurmuştur. Kara ordusu 43 piyade,4
süvari, 2 zırhlı ve 1 dağ tümeninden oluşturmuştur. Deniz kuvvetlerinin elinde
ise toplam 24 savaş gemisi bulunmaktaydı. Türkiye ordusu piyade
ağırlıklı bu durumu onun tamamen savunmaya yönelik olarak teçhiz edilmiş
olduğunu göstermektedir.[14]
Ülkelerin Güvenlik Sorunsalına Yaklaşımı:
“Soğuk Savaş” Deneyimi
Soğuk savaş iki blok arasındaki
ilişkilerde blokların ve üyelerinin davranışlarını denetlemeye yönelik,
taraflarca benimsenmiş kuralların bulunmadığı ve işliklerde tamamıyla güce
dayanan davranışların başat olduğu bir dönemdir. İkinci Dünya Savaşıyla
birlikte harp alanının dışına çıkan savaş bu özelliği sayesinde soğuk savaş
dönemin de olası bir savaş durumu ile yüz yüze olan milletleri tedirgin etmeyi
başarmıştır. Soğuk savaş aynı zamanda ülkeler arasında anlaşma kuralları
yaratılmasında ve ilişkilerin bir düzen içinde gücün sınırlanarak yürütülmesine
olanak sağlayacak temel yöntem olan diplomasinin ortadan kalktığı bir
dönemdir.[15] Kuralları oluşturacak ve işletecek diplomasi yerini güç
ilişkilerine bırakmıştır. Ülkeler güvenliklerini tek başlarına sağlama
eğilimden vazgeçerek uluslararası savunma topluluklarına üye olmaya
başlamışlardır. Bazı devletler tek başına devam etmek ya da tarafsız kalmaya
çalışmışlarsa da uygulama da bu tam anlamıyla gerçekleşmemiştir. Örnek olarak
İsviçre’nin atom silahına sahip olmaya çalışması buna güzel bir örnektir.[16]
Soğuk savaş döneminde NATO ülkelerinin
silah altında bulundurduğu asker sayısı yaklaşık olarak iki milyon altı yüz bin
iken bu rakam Varşova paktına üye ülkeler için dört milyon askere yakındır.
NATO ülkeleri yaklaşık olarak on üç bin tanka sahipken Varşova Paktı ülkeleri
kırk iki bin tanka sahiptir. Topçu sistemleri açısından ele aldığımızda NATO
ülkelerinin elinde on bin yedi yüz elli adet top varken Varşova Paktı ülkeleri
otuz bir bin topa sahiptir. Bu dönemde ABD’nin kıtalararası balistik füze
sayısı sekiz bin dolaylarında iken Rusya’nın elinde yedi bine yakın kıtalar
arası balistik füze bulunmaktaydı.[17] Bu dönemde ABD ve Rusya’nın en son
yaptıkları nükleer denemelerde 57 megatonluk hidrojen bombalarını
denemişlerdir. Hiroşima ya atılan bombanın 0.2 megaton olduğu düşünülürse
ortaya çıkan yıkım gücünü daha iyi anlaşılacaktır.
2010 yılında dünya askeri harcamaları
1.630 milyar dolara ulaşmıştır. Toplam Gayrisafi Yurtiçi Hasılasının -GSYH’nın
(Gross Domestic Product- GDP) % 2.6’sını teşkil etmekte ve fert başına 236
dolar yük getirmektedir. 2009 yılına göre % 1.3, 2001 yılına göre %50 bir artış
vardır. Bu artışta en büyük payın ABD’nin harcamalarında olduğu
belirlenmektedir. Yapılan değerlendirmelerde, 1990’ların başında başlayan Soğuk
Savaş döneminin getirdiği şaşkınlığın yaratmış olduğu durgunluğun ardından
2000’li yıllarda patlak veren krizlerin yarattığı güvensizlik ortamına bağlı
olarak, 2000-2009 yılları arasında silah harcamalarının ciddi bir şekilde
artmakta olduğu gözler önüne serilmektedir.[18] Bölgesel olarak askeri
harcamaları ele aldığımızda Dünya genelinde artmaktadır. Son yıllar da Avrupa
ve ABD’nin savunma bütçelerini kısıtlamaları dünya askeri harcamaları toplamına
bir etki göstermemiş diğer bölgeler hızla harcamalarını arttırmışlarıdır.[19]
Irak’ın işgali harekatın da kullanılan
teknolojiler günümüz yüzyılının silahlarının nasıl olacağını ortaya
koymaktadır. Saldırı kapasitesine sahip İnsansız Hava araçları sayesinde
saldırı gücünün asimetrikliği artırılmış bu silahlar suikast silahıolarak ta
kullanılmışlarıdır.[20] Hayalet uçaklar, gps güdümlü füze ve topçu mermileri
ateş gücünün sıhhatini artırmış az mühimmatla daha çok vuruş gücü elde
edilmiştir. Lazer işaretleyici ile işaretlenen hedeflere yönelebilen bombalar
sayesinde vuruş başarısı yüzde yüze yaklaştırılmıştır. Geleceğin silahları,
otomasyona dayalı, insan unsurunu savaş alanlarından uzaklaştıran onun yerini
alan robot teknolojileri olacaktır.[21] Bu konu da Ar-Ge çalışmaları
ülkeler tarafından hızla devam etmekte ve kendini geleceğe hazırlamaktadırlar.[22]
Sonuç
Savaşkan olma güdüsüyle doğduğumuz kesin
olarak kanıtlanamasa da güvenlik ihtiyaçlarımızın hayata yaklaşımımıza yön
verdiği kesin olarak ortaya konmaktadır. Güvenlik ihtiyacı ile donatılmış
bireylerden oluşan toplumlarda uluslararası kesin bir düzenin olmadığı günümüz
dünyasında hızla silahlanmaya devam etmektedirler. Tarihi olarak bir ivmeye
sahip olan silahlanma gelecekte de devam edecektir. İkinci Dünya Savaşı sonrası
bölgesel savaşların yaşanmaması ve topyekun bir savaşa varacak gerginlik
durumunun oluşmaması insanlığın geleceği için umut vaat edici bir durumdur.
Uzak bir gelecekte insanlık bu kötü hastalığının üstesinden gelecek ve dünyamız
silahlardan arınmış bir yer olacaktır.
Yararlanılan Kaynaklar
- Arends, J. Frederik M., “Homeros’dan Hobbes ve Ötesine: “Güvenlik” Kavramının Avrupa Geleneğindeki Boyutları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 6, Sayı 22
- Bülent Daver, “ Savaş ve Barış Üzerine”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi Cilt: 3 Sayı: 10, 1992
- Frank Chodorow, “The Rise and Fall of Society”, Birinci Baskı, The Devin-Adain Company
- Grace Jean, “X-47 B headed for first trap landing on board carrier ”, Jane’s defence Weekly, Cilt 50, sayı 21
- Jasen Castillo v.d. , “Military Expanditures and Economic Growth”, Birinci Baskı, Arlington, RAND
- Johan Matheus Gerardus van der Dennen, “The Origin of War” Birinci Baskı, Groningen, Origin Press
- John Toby, Leda Cosmides, “The Addapted Mind: Evolutionary psychology and the generation of culture”, Birinci Baskı, Oxford University Press
- Mıcheal E. Haskew, “Artillery Compared and Constrasted”, Birinci Baskı, Çin, Amber Books
- Mustafa Kemal Günay, “Hobbes’ta Doğa Durumu Çözümlemesinin Eleştirisi”, ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar, Sayı: 1/4, Ocak, 2009
- Nicholas De Narrinaga, “Interwiew with Murad Bayar”, Jane’s Defence Weekly, Cilt 50, Sayı: 17
- Oral Sander, “Siyasi Tarih”, 21. Baskı, İmge Kitapevi, Ankara, 2013
- Paul F. Diehl, “Arms Races and Escalation”, Journal Of Peace Resarch, Cilt: 20, sayı: 3
- Rıfat Uçaryol, “Siyasi Tarih”, Der yayınları, İstanbul,2013
- Scott Eberhardt, “Performance Analysis and Tactics of Fighter Aircraft from WWI”, Birinci Baskı, Nevada, American Institute of Aeronautics and Astronautics
[1] Frank
Chodorow, “The Rise and Fall of Society”, Birinci Baskı, The Devin-Adain
Company, New York, 1959, s. 29
[2] John Toby, Leda Cosmides, “The
Addapted Mind: Evolutionary psychology and the generation of culture”, Birinci Baskı, Oxford
University Press, New York, 1992, s. 24
[3] http://psychclassics.yorku.ca/Maslow/motivation.htm
Erişim: 22.11.2013
[4] Johan Matheus Gerardus van der
Dennen, “The Origin of War”, Birinci Baskı, Groningen, Origin Press, 1995, s.
360
[5] Arends, J. Frederik M.,
“Homeros’dan Hobbes ve Ötesine: “Güvenlik” Kavramının Avrupa
Geleneğindeki Boyutları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 6, Sayı 22 (Yaz
2009), s. 3-33
[6] Mustafa Kemal Günay, “Hobbes’ta Doğa
Durumu Çözümlemesinin Eleştirisi”, ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde
Diyaloglar, Sayı: 1/4, Ocak, 2009, s.1-14
[7] Bülent Daver, “ Savaş ve Barış
Üzerine”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu
Dergisi Cilt: 3 Sayı: 10, 1992, s. 181-186
[8] Mıcheal E. Haskew, “Artillery
Compared and Constrasted”, Birinci Baskı, Çin, Amber Books,2009, s 47
[9] http://en.wikipedia.org/wiki/French_ironclad_Gloire,Erişim.
24.12.2013
[10] Jasen Castillo v.d. , “Military
Expanditures and Economic Growth”, Birinci Baskı, Arlington, RAND, 2001, s. 21
[11] Paul F. Diehl, “Arms Races and
Escalation”, Journal Of Peace Resarch, Cilt: 20, sayı: 3, 1983, s. 205
[12] Scott Eberhardt, Performance “Analysis
and Tactics of Fighter Aircraft from WWI”, Birinci Baskı, Nevada, American
Institute of Aeronautics and Astronautics, 2005, s. 2
[13] http://www.world-war-2.info/statistics
Erişim 24.12.2013
[14] Rıfat Uçaryol, “Siyasi Tarih”, 9.
Baskı, Der Yayınları, İstanbul, 2013,s. 913
[15] Oral Sander, “Siyasi Tarih”, 21.
Baskı, İmge Kitapevi, Ankara, 2013 cilt 2 s. 214
[16] http://peaceandhealthblog.com
2010.10.09/swiss-nuclear-bomb/ Erişim 24.12.2013
[17] http://www.historylearningsite.co.uk/nuclear_arms_race.htm
Erişim 24.12.2013
[18] http://www.turksam.org/tr/yazdir2614.html
Erişim 24.12.2013
[19] http://blog.thomsonreuters.com/index.php/global-military-spending-dips-graphic-of-the-day/
Erişim 24.12.2013
[20] http://www.washingtonpost.com/world/national-security/obamas-new-drone-policy-has-cause-for-concern/2013/05/25/0daad8be-c480-11e2-914f-a7aba60512a7_story.html
Erişim 24.12.2013
[21] Grace Jean, “X-47 B headed for first
trap landing on board carrier ”, Jane’s defence Weekly, Cilt 50, sayı 21, 2013,
s. 5
[22] Nicholas De Narrinaga, “Interwiew with Murad Bayar”, Jane’s Defence
Weekly, Cilt 50, sayı 17Cilt 6, 2013, s. 34
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder