Leonardo Da Vinci beş yüz yıl önce doğmuş eşsiz bir
dehadır. Sanatı, bilimsel düşünü ve ayrkırı kişiliği ile tarihte benzersiz bir
iz bırakmıştır. Leonardo insan çabasının ürünleri olan sanat ve bilim
birbirinden ayrı disiplinler olsa da ikisinin de çıkış kaynağı olarak doğayı
kucaklar. Her dönemde sanatçılar bilimin sunduğu olanakları ve yeni yaklaşımları
sanata hizmet edebileceği ölçüde kullanmışlardır. Ancak, Ortaçağ Avrupa’sının yetiştirdiği
sanatın ve bilimin öz evladı olan Leonardo, bilimin sunduğu olanakları olduğu
gibi almak yerine kendi gözlemlerini kayda geçirip edindiği bilgiler ile yeni
tasarımlar yapma yolunu seçmiştir. Böylece Leonardo’nun cesur adımları Rönesans’ı
Aydınlanma’yı ve Bilimsel Uyanış’ı peşi sıra sürüklemiştir. O’na göre makine
icat etmek, resim yapmak, anatomiyi incelemek, kendisini ifade etmenin doğal
birer yansımasıydı. Onun çalışmalarını izlerken bilimle sanat arasında keskin
sınırın tamamen kaybolduğunu görebiliriz.
Sanat ve bilimin ortak noktası insandır. İnsan
çabasının ürünleri olan bu iki uğraş, insanlığın gayretleri ve arayışları
sayesinde birikimlerini oluşturmuşlardır. Birbirinden ayrı gibi duran bu iki
kavram hep iç içe olmuştur. Birbirinden farklıdır ancak, kopuk değildir.
Birinin gelişimi bir diğerini tetiklemiştir. Bilim insan zihninde yeni çığırlar
açılmasına olanak sunar ki bu sanatta arayışı ve çeşitliliği beraberinde
getirir. İkisinin de amacı yaşama hizmet etmektir. Sanat ve bilimi ortak
paydada buluşturan pek çok örnek buluruz geçmişte: Yunan uygarlığında güzellik
matematikle bir tutulmuştur, altın oran keşfedilip uygulanmıştır. Eukleides
geometrisi sanatta yerini bulmuştur, Chevreul ve Helmholtz’un ışık ve renk
üzerine araştırmaları Empresyonistleri etkilemiştir, Kübizm akımı Einstein’in
görelilik kuramıyla zaman, uzay ve kütle kavramlarını sanata yansıtmıştır.
Esher’in eserlerinde matematikçi Ferdinand Moebius’un halkasına ve Penrose
üçgenine yer verilmiştir. Kayıt teknolojisindeki yeniliklerle video kayıt ya da
enstalasyon işleri yapılmıştır. Ancak ikisin arasında elbette farklılıklar da
bulunmaktadır. Bilgi, tanımlama yoluyla, gelişmiş, işlenmiş, açık ve kavramsal
düşüncenin ötesine geçemez. Oysa sanat ve estetik faaliyet, doğal ve toplumsal
varlığın karanlık derinliklerine inebilir.[1]
Sanat ve bilimin etkileşiminden yüksek oranda
yararlanan ve bu bağlamda sanata üstün hizmette bulunan sanatçıların içinde öne
çıkan isimlerden biri de Leonardo da Vinci’dir. O’nun icatları sanatçısının
sezgi ve yaratıcılığına dayanmakla birlikte bilime de dayanıyordu. 16. yüzyıl,
insanın bilgi ile tanıştığı ve bilgi ile hayata katıldığı bir dönem olmuştur.
Antik dönem eserleri dikkatle incelenmiştir. Sanat adeta bir bilim olma ya da
bir düzenleme ve canlı biçimler biliminden destek alma yoluna girmiştir.[2] Leonardo
da Vinci birçok şeyle ilgilenmiştir. Henüz bilimlerin ve sanatların birbirinden
keskin çizgilerle ayrılmadığı ortaçağda anatomi, psikoloji, felsefe, edebiyat, resim,
heykel ve mühendislik üzerinde durmuştur.
Leonardo Da Vinci Kimdir?
Leonardo, içinden çıktığı ortaçağın bir evladıdır. İlk
yıllarını doğduğu Toskana’daki Vinci’nin kırlık bölgesinde doğayla iç içe geçirmiştir.
Gençliğinde sevimli, uzun boylu, yakışıklı ve atletiktir. Güçlü oluşunun
yanında, sabırlı ve nazik biri olarak da tanınır. Cesur giyinmeyi seven
biridir. Yaşlılığına kadar parlak renkli elbiseler giymiştir. Modayı takip eden
değil yaratan biridir. Kısa saç moda iken saçlarını uzatmış, orta yaşlarında
uzun tunik moda iken o kısa tunik giymiştir. Aklındakini söyleyen, adil ve
sadık bir dost olarak etrafından tanınmıştır. Leonardo her şeyden önce üretken
bir düşünürdür. Aklındakileri ve planlarını sürekli yazıya döken bir yazardır. Ancak
yazdıklarını aynaya tutmadan okumak mümkün değildir. Bu kişisel not tutma
yöntemi insanların kafasını karıştırmak için yaptığı bir şey değildir; çünkü
yazdıklarının bilimsel olarak yayınlanmasını istemektedir. Çok yönlü Leonardo,
bilim temelli anatomik incelemelerinden kanal mühendisliğine, savunma
tahkimatından ressamlığa kadar birçok alanda düşünmüş, çalışmış ve yaratmıştır.
Mühendislik ve mimarlık konusundaki becerisi, yaşamı boyunca neden yalnızca 28
resim ürettiğinin bir yanıtıdır. Bu resimlerden 22 tanesi günümüze kalmıştır.
Diğer 6 tanesi, aslının kopyalarından ve notlarından bilinmektedir.
Babası olan Ser Piero di Antonio da Vinci ile genç bir
köylü kızı olan annesi Caterina’nın gayrimeşru çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.
Leonardo da Vinci, Floransa şehrinin biraz dışında küçük bir köy olan Vinci’de
dedesiyle birlikte yaşamıştır. Baba tarafından noter ve yargıçlardan, anne
tarafından da köylü ve işçilerden oluşan bir aileye mensup olduğunu
söyleyebiliriz. Mesleki kariyerini etkileyebilecek olan gayrimeşruluğun yükünü
fazlasıyla taşımıştır. Leonardo gayrimeşru bir çocuktu ama bu İtalya’da normal
karşılanan bir durumdu ve böyle doğan bir çocuk ortaçağda zor şartlarda büyüse
de toplum tarafından tümüyle dışlanmazdı.
Ser Piero da Vinci ve Caterina’nın ilişkisi sürekli
değildi. Tarihçilere göre, Caterina büyük olasılıkla Leonardo’nun dedesinin ya
da Floransa’daki bir aile dostunun evinde hizmetçiydi. Leonardo’nun dedesi Ser
Antonio, torunun vaftiz töreniyle ilgili bir kayıt tutmuştur. Piero di
Bartolomeo di Pagneca adlı rahip, vaftiz törenini büyük olasılıkla Vinci’deki
Chiesa di Santa Croce’de düzenlemiştir. Dedesinin kayıtlarına göre beş erkek
beş de kadın şahit vardır, ama Leonardo’nun vaftiz belgesinde Caterina’nın ismi
yoktur. Sonraki bir tarihte Ser Antonio’nun tapu müdürlüğüne verdiği belgede “
Ser Piero’nun oğlu Leonardo, gayrimeşru, adı geçenin ve Caterina’nın çocuğu”nun
kendi evinde kaldığı belirtilir. Kayıt, Leonardo’nun durumunu belgeler, ama çocuğun
ilk yıllarda nerede yaşadığı hala bilinmemektedir. Bazı kaynaklar Leonardo’nun
önce annesiyle yaşamış olabileceğini, yeni doğan bir bebek için bunu daha olası
olduğunu yazmışlardı. Resmi kayıtlara göre kesin olarak bildiğimiz,
Leonardo’nun beş yaşındayken Anchio’da da Vinci ailesiyle yaşadığıdır. Leonardo
dedesinin 28 Şubat 1457 tarihli vergi beyanı listesinde bir beslenecek ağız
yani vergiden düşülecek muhtaç kimse olarak kaydedilmiştir.
Vinci’nin kırsal bölgesinde çocukluk ve evde geçen bir
eğitim, Leonardo’nun özgürce sanata ilgi duymasını sağladı. Böylece babası
Leonardo için Floransa’da bir çıraklık aramaya koyuldu. Biyografi yazarı Vasari
bize, Leonardo’nun daha gençliğinde olağanüstü bir zekâ gösterdiğini anlatır.
Bunu aile bireyleri, öğretmenleri ve onunla tanışan herkes farketmiştir. Ama
tek bir konu üzerinde yoğunlaşırken zorlanmakta birçok işi ve görevi yarım
bırakmaktadır.
Ortaçağ İtalya’sında gayrimeşru olmak meslek edinmenin
önünde her zaman bir engel değildi. Ancak iyi bir eğitim almak aile mesleğini
sürdürmenin temel kriteriydi. Belki de gayrimeşruluğu yüzünden Leonardo, ailesi
tarafından başka bir mesleğe, örneğin edebiyata ya da zaten sevdiği sanata
yönelmesi için teşvik edildi Ancak Leonardo eksikliğini çektiği eğitimini
doğaya ilgisi ve keskin düşün yeteneği ile tamamladı. Leonardo, zor sorular ve
kıvrak zekâsıyla çevresindekilere meydan okumaya başlamıştı. Kendisine okuma
yazma öğretildi. Çizerken ve yazarken sol elini kullanıyordu ve yazısını
aynadaki görünüşünü kullanarak, kendine özgü, çözülmesi zor bir yazı tekniği
geliştirmişti. Yaşamının sonraki yıllarında, dünyadaki her şeye ilgi duyduğunu
gösteren ve yakın gözlemlerinden oluşan notlarını da bu teknikle yazacaktı.
Leonardo’nun ilgi alanları geniştir. Doğa, tarih,
müzik, sanat ve bilim öğretmenlerini sorguya çeker ve onları bitmek bilmez
sorularıyla canlarından bezdirirdi. Öğrendiklerine karşı enerjik sabırsız ve
doymak bilmez bir iştahı vardı. Merakı artık boyunu aşmıştı. Leonardo’nun
doğumdan kısa bir süre sonra, babası genç bir Floransa’lı Albiera ile evlenir
ama Leonardo onlarla yaşamaz. Kadının 1464’teki ani ölümüne kadar, 12 yıllık
evlilikleri boyunca babası ile Albiera’nın çocukları olmaz. Öbür yandan
Leonardo, Vinci’de Ser Piero’nun ilk torunu olarak şımartılmaktadır. Doğa
tarihine olan ilgisi teşvik edilmektedir. Tarlalarda ve bağlarda yaşayan
kertenkeleleri, ateşböceklerini ve türlü bitkiler ile hayvanları heyecan içinde
gözlemlemekte ve sonra onları çizmektedir. Okuma, yazma ve aritmetiğe dair
temel bilgiler saygıdeğer öğretmenler tarafından verilmiştir. Floransa’da resmi
bir okula gittiğine ilişkin bir belge yoktur. Daha sonraki yıllarda kendi
kendine Latince öğrenmiştir. Leonardo kendisine belki de sosyal statü
bakımından resim ve heykelle uğraşmaktan daha yüksek bir meslek bulabilirdi,
ama içindeki dürtü kendisini oraya yönlendiriyordu. Bu nedenle babası Leonardo
için Floransa’da bir çıraklık aramaya başladı.
1465 yılında babası Leonardo’nun yapmış olduğu
çizimleri ünlü ressam ve heykeltıraşları Andreodel Verrocchio’ya gösterince Verrocchio
onu çırak olarak yanına aldı. Uzun bir süre Da Vinci Verrocchio’nun evine
kaldı. Eğitiminin büyük bir bölümünü burada aldı. Gayrimeşru çocuk olduğu için
Üniversite okuması yasaktı. Sadece resim, heykeltıraşlık eğitimi değil, matematik,
anatomi ve felsefe gibi diğer birçok alanda kendini geliştirme şansı buldu. Leonardo
2 Mayıs 1519 ‘da Amboise‘daki evinde 67 yaşında öldü. Kralın kollarında can
verdiği rivayet edilir, ancak 1 Mayıs günü kralın başka bir şehirde olduğu ve
bir gün içinde gelemezdi. Leonardo da Vinci görmenin önemli
olduğuna inanırdı, bu fikrin onu bilinen her şeyin içini açıp bakma, araştırma
eylemine götürdü. Hayvan vücutlarını inceledi. Sonra mezarlardan yeni ölen
insanların vücutlarını gizlice kaçırıp kadavra olarak kullandı. Ortaçağ
dünyasında yaptıkları son derece tehlikeliydi.
Nasıl bir tutkuya sahip olduğu aldığı risklerden bile
anlaşılmaktadır Bir başka deyişle şöyle söylenebilir; modern bilimlerin ilk
izleri Rönesans döneminde görmek mümkündür dönemin en önemli
temsilcilerindendir. Yaklaşık otuz kişi üzerinde anatomik incelemeler yapmış
olduğunu söylenebilir. Kendisinden önceki anatomi profesyonellerinden çok daha
fazla sayıda beden üzerinde bilimsel araştırmalar yapmış olduğu kesindir. Bu
çok farklı bir alanda, yeni zorluklar getirdi. Kemiklerin çizimleri nispeten
kolaydı, fakat kanlar ve diğer sıvılarla karışmış olan vücudun iç kısımlarında
yer alan bağırsakların açık bir çizimini yapmak çok zordu. Bunların ana hatları
belirsiz ve karışıktır. Leonardo bunda da başarılı olmuştur. Leonardo’nun bazı
anatomik çizimlerinden daha iyi çizimler hiçbir zaman yapılamadı. Bu titizlikle
seçilmiş ayrıntıların mükemmel derecede çizilebilmesi kadar, akla uygun seçme
ve elemeyi de ifade eden bilimsel-sanatsal bir çalışmadır. Leonardo insan vücudu
ile çeşitli hayvanların vücutlarını karşılaştırarak bazı projeler
geliştirmiştir. Onun bu çalışmaları ayrıca karşılaştırmalı anatomi çalışmaları
arasında sayılmaktadır.
·
Deneme
kesinliğin anasıdır, bilgi kesinliktir.
Leonardo da Vinci’nin bilimsel çalışmaları en az sanatsal
çalışmaları kadar etkili ve önemlidir. Leonardo da Vinci görmenin önemli olduğuna inanırdı. Onda
göze çarpan ilk şey, bilimle sanatın at başı yürümesidir. Yazdıkları çokça
hacimlidir, 13 ciltlik 5000 sayfa tutan gözlemleriyle deneylerini gösteren
notlar, Milano akademisinde verdiği derslerin bir özeti olan resim hakkındaki
eseri, Leonardo’nun modem bilim için nasıl büyük bir öncü olduğunu
göstermektedir. Bilimsel gözlemin ortaçağdaki babası sayabileceğimiz Da Vinci’ye
göre bütün kesin bilginin anası deneydir. Deneyden gelmeyen, zannımca boştur ve
yanılmalarla doludur.
Onun gözünde
hiçbir araştırma matematik ispattan geçmedikten sonra ilim adını almaya lâyık
olamaz. Leonardo, Bacon’dan aşağı yukarı yüzyıl önce, daha açık olarak, bilimsel
metodunun kurallarını keşfetmiş gibidir. Matematikten mekaniğe, optikten astronomiye
kadar bilim alanlarında dolaşan, türlü makinelerle paraşütler, uçaklar, türbinler,
köprüler ve gelişmiş silahlar tasarlayan, hayal gücünü zorlayarak birçok
tasarımlarını gerçekleştiren gerçek bir dehadır.
Da Vinci’nin
sanatçı kimliğinin yanında anatomi, matematik, optik, mekanik ve astronomi gibi
pek çok konuya, özellikle teknik konulara ve makinelere olan ilgisi
bilinmektedir. Ve tüm bu ilgilendiği konularda çağının çok ötesinde başarılı
çalışmalarda bulunmuş gerçek bir Ortaçağ bilginidir. Birçok alanda insanlığa
ilham veren işler yapmıştır. Leonardo da Vinci mühendislik çalışmalarında
kuşların uçuşunu, özellikle kanat yapısını yakından incelemiş, buradan uçma
bilimiyle ilgili yeni bir şeyler öğrenmeye çalışmıştır. Tasarımda ilginç olan
şey, “helikopter” düzeneğini içeriden çalıştıran insan figürüdür. Günümüz
helikopterine benzeyen bu sistem sanki uçan dev bir fırıldak gibidir. Pervanesi
ketenden tasarlanan bu alet, yeterince hızlı döndüğü zaman yeterli kaldırma
kuvveti üreterek günümüz uçakları ve helikopterleri gibi uçacak şekilde
tasarlanmıştır.
Da Vinci’nin
bugüne kadar ulaşan çalışmaları genellikle eskiz biçiminde kenarlarına bir
takım notlar alınmış karalamalar biçimindedir. Bu notlarda çoğunlukla imalat
için gereken malzemeler, kullanılan materyaller ve çizime ait bazı teknik
detaylar da verilmiştir. Leonardo Da Vinci’nin makineleri teoride üretilebilir,
imalata geçirilebilir parçalar olmasına rağmen bildiğimiz kadarı ile çok azı
hayata geçirilebilmiştir. Büyük çoğunluğu ise ne yazık ki kâğıt üzerinde
kalmıştır. Ancak çizimleri modern mühendisleri etkilemiştir. Örneğin Da Vinci’nin
çizimini gerçekleştirdiği bu helikopter daha sonraları Igor Skorsky’e ilham
kaynağı olmuştur ve ilk mekanik helikopter icat edilmiştir. Modern helikopterin
mucidi Skorsky ilk helikopterini 1910’lar ve 1920’lerde tamamlamıştır.
Leonardo, aletlere her zaman düşkündü. Makinelere olan
gereksinimin ve makinelerin açtığı muazzam olanakların farkındaydı. Çocukluğundan
beri, kanalları ve su gücünü düşlemişti. Hava gücünden, sadece rüzgâr değirmenleri
için değil, kuşların kullandığı biçimde de yararlanılabilirdi. Konuyu bir deneyci,
bir mühendis gibi ele aldı. Leonardo kuşların kanatlarının uyumunu,
esnekliğini, değişik çeşitte pek çok tüyü, uçmak, süzülmek, denge sağlamak,
yere inmek ve rüzgâra karşı korunmak için kullanılan kuyrukları dikkatlice
gözlemlemiştir. Böylesi karmaşık ve doğru gözlemler, on dokuzuncu yüzyıla kadar
tekrarlanmamıştır. Açıkça söylemek gerekir ki Leonardo havacılığın öncülerinden
biridir. 1482-1500 yılları arasındaki Milano’daki geçirdiği dönemde Leonardo,
mühendislik alanında art arda buluşlar yapıyordu. Bu alandaki mahareti sayesinde
ömrü boyunca büyük kişilerin himayesine girebilmiştir. Ünü henüz yaşarken
ülkelerin sınırını aşmıştır. Öyle ki Ortaçağ Avrupa’sının kıyısında bulunan
Osmanlılar dahi Leonardo’dan habersiz değildir. Artık Leonardo’nun 1503 yılında
Osmanlı Sultanı II. Beyazıt’a yazdığı ünlü mektubu herkesin malumudur. Bu
mektupta Haliç’in üzerine yapmayı tasarladığı bir köprüyle, gemilerdeki suyu
tahliye edecek bir su çarkından ve bir yel değirmeninden söz etmektedir. Ancak önerisi
kabul edilmemiştir.
İşte
Da Vinci’nin 2.Beyazıt’a Yazdığı Mektup:
Ben kulunuz
değirmen konusunu düşündüm ve Tanrı'nın inayeti ile suya gerek kalmadan, sadece
rüzgârdan güç alan bir değirmen yapmanın yolunu buldum. Şükürler olsun ki,
gemilerden ip ya da halat kullanmadan, sadece kendi kendine devir yapan bir
hidrolik makine kullanarak, su çıkarmanın yolunu bulmayı Tanrı bana nasip etti.
Ben kulunuz, İstanbul’dan Galata’ ya uzanan bir köprü yapmak isteğinizi,
yapabilecek biri bulunamadığı için köprüyü yapamadığınızı duydum. Ben kulunuz
nasıl yapılacağını biliyorum. Köprüyü bir bina kadar yüksek yapacağım. Çok
yüksek olduğu için, üzerinden kimse geçmeye razı olmayacak. Öyle bir köprü
yapacağım ki, yelkenleri fora olsa bile, bir gemi altından geçebilecek.
İsteyenleri Anadolu kıyısına geçirecek bir asma köprü yapacağım. Tanrı sizi bu
sözlere inandırsın. Bu kulunuzun, her zaman hizmetinizde olduğunu bilin...”
Leonardo da
Vinci fizik alanında da çalışmalar yapmıştır; daha önce bahsettiğimiz, tasarladığı
makinelerinin birçoğu temel fizik prensiplerine dayanarak çalışmaktadır. Leonardo’nun
optik ve sürtünme ile ilgili de çalışmaları vardır. Son zamanlarda yapılan
araştırmalar neticesinde Da Vinci’nin sürtünme ile ilgili yapmış olduğu bazı
çizimler gün yüzüne çıkarıldı. Sürtünmenin temel ilkelerinin 1699’da Guillaume
Amontons tarafından yayımlanmasından yaklaşık 200 yıl önce Leonardo tarafından
yazılan bu taslaklar, yapılmış bazı deneyleri de içeriyor.
Özellikle
ressam olması ve perspektif bilgisine duyduğu gereksinim, onu optik konusuyla
da ilgilenmeye sevk etmiştir. Leonardo’nun düzenlenen defterleri arasında yer
alan Manusscript C kodlu yazmada, onun ışığın doğasını dalga olarak kabul
ettiği görülmektedir. Ancak kuskusuz ki, burada XIX. Yüzyılın sonlarında Thomas
Young’ın açıkladığı anlamda bir ışık dalga modeli geliştirdiğini söylemek
abartı olur. Bununla birlikte, Leonardo’nun, bazı bakımlardan, kesinlikle Huygens’ten
daha ileride olduğu da çok açıktır. Çünkü Huygens, titreşimin neden olduğu enine
dalgalardan hiç söz etmemiştir. Tam anlamıyla enine dalga gibi bir terim kullanmamasına
karsın, Leonardo suya atılan tasların yarattığı dalgacıklara ilişkin analojik açıklamasında,
kesinlikle enine dalgaları betimlemiştir.
En ileri
karmaşıklık sadeliktir diyen Leonardo Da Vinci ışığın hızının sonsuz olduğunu
savunan düşünceyi de reddetmiştir. Leonardo’ya göre ışık sonlu bir hızla yayılmaktadır.
Da Vinci, bu kabulünü ilginç bir biçimde ışığın kaynağı ve yayılımını göz önüne
alan ve yine bütünsel bir açıklama bağlamında ileri sürmekte ve sonlu bir hızla
yayılan ışık ısınlarının kaynağının da göz değil, nesne olduğunu doğru bir
biçimde ifade etmektedir. Da Vinci’ye göre, nesneler kendilerini sarmalayan saydam
ortam içerisinde bütün yönlere kendi biçimlerini taşıyan ısınsal yayılım göndermektedir.
Bu ısınlar doğrusal çizgiler boyunca yayılırken birbirlerine yaklaşmaktadırlar
ve böylece tabanı nesnede, tepesi ise ortam içerisindeki bir noktada bulunan
piramitleri oluşturmaktadır.
Leonardo’nun
en meşhur eseri hiç kuşkusuz ki kavak bir pano üzerine Sfumato tekniği ile
resmettiği yağlıboya bir portredir. Resim halen Paris'teki Louvre Müzesi'nin en
rağbet gören eseridir. Müzedeki kayda göre ise Francesco del Giocondo'nun
karısı Lisa Gherardini Portresi baslığı altında sergilenmektedir. Tabloda
oturmuş bir kadın resmedilmiştir, müzenin bu kaydına rağmen kadının yüzünün
kime ait olduğu hala gizemini korumaktadır. Tabloyu dört ila on yıl arası bir
süre içerisinde tamamladığı sanılmaktadır. Bir dehanın dışavurumu olarak artık
dillere destan olan bu eser Mona Lisa’dır.
Mona Lisa
gerçekten de ilginç bir tablodur. Ortaçağ insanını çokça etkilediği ve bu
etkisinin ortaçağdan modern zamanlara kadar sürüp geldiği açıktır. Mona Lisa'nın
baş ve omuzlara kadar olan bölümü bir dikdörtgen içerisine dâhil ettiğimizde,
ortaya çıkan Altın Dikdörtgen görülmektedir. Bu dikdörtgen içerisinde portreyi
içine alan karede gözün üzerinde merkez tespit edilmektedir. Mona Lisa
tablosunda boyundan ellerin yukarısına kadar ve elbisenin yakasından ellerin
altına kadar altın dikdörtgenler yer almaktadır. Mona Lisa’nın sağ omzuyla, sağ
yanağı, sol omzuyla, sol yanağına göre,
hafifçe yana dönmüş gövdesi, 72-36-72 açılarına sahip bir altın üçgen
içine yerleştirilebilir. Tüm bunlar işin teferruatı elbette, Mona Lisa bu
oranlar, sabitler ve ölçümler olmadan da görülmesi gereken güzel bir resim
gerçekten de.
Arka plan
görüntülerinde kompozisyonu anlam boyutunda derinleştirerek tasvir eden
sanatçı, bu anlamda ruhsal ve biyolojik açılardan doğayı ne insanı anlamaya
çalışan bir Rönesans insanı olarak karşımıza çıkar. Mona Lisa tablosunda
arkasında ki dağların ve tepelerin birbirleriyle olan ilişkileri, tabakalamalar
ayrıntılı verilir. Sanatçının karmaşık yeryüzü şekillerine ilgisini yansıtan
gerçeklerden esinlenerek, dolomittik kireç taşı dağlarını kendi özeliklerce
göre çizmeye çalışması ve sonuçta oraya çıkan engin dağlık manzara bizi gizemli
bir evrene taşır. Tabloda ki puslu uzaklıkları, dağları, bakışların gizemli bir
labirentte kaybolduğu bu yerlerin bambaşka bir dünyaya dönüştürdüğü tabloda
hayal gücünden uzak tek şeyse gerçeğe uygun çizilmeye çalışılan dağlar ve
tepeler olmuştur.
Leonardo Da
Vinci’nin ölümsüz eseri Mona Lisa portresindeki manzaranın yerinin tespit
edildiği ileri sürülmüştür. İki İtalyan araştırmacının iddiasına göre, manzara,
Toskana yakınlarındaki Senatello ve Marecchia nehirlerinin kesiştiği bölgede
bulunmaktadır. Urbino Üniversitesi jeomorfologlarından Olivia Nesci ile sanat
fotoğrafçısı Rosetta Borchia, Piero della Francesca’nın resimlerindeki
manzaraları incelemek için bölge gittiklerinde, Mona Lisa’nın manzarası ile
benzerliği keşfettiklerini belirtmişlerdir. Mona Lisa’nın arkasındaki
manzaranın tek bir bölgeye ait olmadığını, ifade eden iki araştırmacı,
bölgedeki altı farklı açıdan görünümün bir bütünü olduğunu iler sürmektedir.
Ancak bu keşfe rağmen Mona Lisa’nın manzarasındaki tartışmalar sürmeye devam etmektedir.
Sanat tarihçilerinin bir bölümü manzaranın “Leonardo’nun hayal gücünün bir
ürünü” olduğunu iddia ederken, diğerleri ise, İtalya’nın dağlık kuzeyinde bir
bölge olabileceğini de kabul etmektedir.
Portrenin yakından
incelemeyi cidden hak eden eşsiz bir güzelliği bize sunmaktadır. Resimdeki
kadın kahverengi gözleri, geniş alnı ve yuvarlak çenesi ile çağının güzellik
anlayışını bizlere taşımaktadır. Kaşları ve kirpiklerinin olmaması göze çarpan
önemli ayrıntılardan bir diğeridir.
Pileli zarifçe yapılmış bir elbise giyen bu kadının elleri de koltuğun
kolçağında resmedilmiştir. Oturduğu loca, olanak dışı bir şekilde yollar ile
nehirler, tepeler ve vadiler manzarasına bakan bir uçurumun üstüne uzanmış
görünmektedir. Pozu da ilginç bir pozdur. Mona Lisa’nın bu güzel kadını
izleyiciden uzağa bakacak şekilde oturmuştur, ama bedeninin üst kısmını bize
bakacak şekilde döndürülmüştür. Bu eksen dışı konum, bir contrapposto oluşturmaktadır. Bu resme bakıldığında resimdeki figürün
bir hareket kazanmasını sağlamaktadır. Harika peyzaj da başka bir yeniliktir
zira ortaçağ ressamları portre çalışmaları yapsa da çoğunlukla fon
kullanmazlardır. Leonardo ortaçağ sanatının da ötesine geçmiş ve modern portre
resmin yaratıcısı haline gelmiştir.
Bazıları
meşhur gülümsemeyi izleyicilerin görüşüne atfederken, bazıları bu gülüşün
hamile olduğuna ya da yeni bir çocuk doğurduğuna işaret ettiğini düşünmektedir.
1910 yılında yazdığı bir psikanalizde Sigmund Freud, Mona Lisa’nın
gülümsemesinin Leonardo da Vinci’nin annesine olan ilgisini gösterdiğini
belirmiştir. Gülümsemesinin yanı sıra, Mona Lisa hakkındaki benzersiz bir şey
de kaş ve kirpiklerinin bulunmamasıdır. Bu nedenle bazı tarihçiler Leonardo da
Vinci’nin bir nedenle boyama işlemini tamamlayamamış olduğunu düşünmektedir. Mona
Lisa portesinde sol gözü ile burnu arasındaki bölge gözyaşı kanalı ve burnunun
arasında, küçük, etli bir yumru keşfedilmiştir. Saçı tuhaf derecede ince ve
kıvrımlı ve saç çizgisi perdesinin arkasına yaslanmaktadır. Ayrıca hiç kaş da
çizilmemiştir. Gözlerine yakından bakıldığında, tuhaf şekilde sarı oldukları
fark edilmektedir, öyle ki kadının teninden daha sarıdır. Boynunun sağ
tarafında, hafif ama belirgin bir çıkıntılı ve yüzünün sağ tarafı da biraz
şişkin görünmektedir.
Mona Lisa’daki
yüz ifadesindeki belirsizlik, kompozisyonundaki anıtsallık, atmosferdeki
ilginçlikler, tablo hakkındaki çalışmaları devam ettirmektedir. Mona Lisa, Lisa
del Giocondo ile adlandırılmıştır; Lisa del Giocondo, Gherardini Ailesi'ne
mensup birisiydi ve tüccar Francesco del Giocondo'nun eşiydi. Bayan
Giocondo'nun ikinci oğlu Andrea'nın doğumu anısına tablonun yapıldığı tahmin
edilmektedir. Tabloda oturan bayanın kimliği, 2005 yılında, Heidelberg
Üniversitesi'nin kütüphanesinde bulunan Agostino Vespucci'ye ait bir not ile
tespit edilmiştir. Fakat başka uzmanlar tarafından, tablodaki kadın için üç
farklı şahsiyet de öne sürülmüştür. Da Vinci'nin annesi Caterina Buti del Vacca
de öne sürüldüyse de, çoğu uzman tarafından düşük ihtimal olarak
değerlendirilmiştir. Milan düşesi Isabella of Aragon, Cecilia Gallerani, düşes
Costanza d'Avalos ise öne sürülen diğer şahsiyetlerdendir. Tablodaki kadının da
Vinci tarafından adlandırıldığı da öne sürülmüştür. Farklı bir kaynakta ise
Mona Lisa’daki kadının Da Vinci’nin asistanı olan genç Mon Salai olduğunu iddia
etmektedir. Diğer önemli bir iddiada Mona Lisa’nın aslında Da Vinci’nin ta
kendisi olduğudur. Bu tür pek çok iddia bulunmaktadır çoğunluğun kabulü ise
Mona Lisa’ın iki farklı kişinin birleşiminden oluştuğu ve bu kişilerden
birisinin bir tüccar eş olan Lisadel Giocondo olduğudur.
Leonardo’nun hayatından anne figürü her zaman önemli bir yer
etmiştir. Mona Lisa’da da anneyi görmemek olmazdı. Leonardo’nun yaşamını,
yaşamındaki ve sanatındaki anne arayışını akla getirince Mona Lisa’da taşlar
biraz daha yerine oturmaktadır. Leonardo’nun peşinde olup da bir türlü
yakalayamadığı, elinin arasında sıyrılıp kaçan ve anne özleminin derinden
hissedildiği anne imgesi açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Mona Lisa’nın
dudaklarındaki hüzünlü gülümseme, özlem dolu bakışları, sfumato tekniğinin etkisiyle, izleyicinin duygularına göre her an
değişen, kaçışan ifadesiyle yaşayan bir portredir. Ellerinin pozisyonu ve
figürün duruşu çocuğuna bakan bir annenin duruşunu anımsatmaktadır. Şüphesiz
Leonardo modeli her kim olursa olsun onu gördüğünde, tam aradığını bulmuş gibi
görünmektedir. Leonardo da Vinci ve Mona Lisa’sı hakkındaki son sözü ise Freud’a
bırakalım:
“Leonardo, annesinin cinsel bir
kendinden geçmişlik içerisindeki mutlu gülümsemesinin anısını ruhunda uyandıran
kadına rastlar ve sanat denemelerinin başlangıcında gülümseyen kadınları
eserlerine konu yaparken onu elinde tutmuş itici güce yeniden kavuşur. Mona
Lisa, Ermiş Annaselbdritt ve belirleyici özelliğini bilmecemsi bir gülümsemenin
oluşturduğu bir dizi esrarengiz tabloyu yaratır. İzleyeni özellikle büyüleyen
şey, bu gülüşteki şeytansı yandır. Yüzlerce şair ve yazar, bazen bize bu denli
baştan çıkarıcı bir biçimde gülümser görünen ve bazen de soğuk ve ruhsuz bir
biçimde boşluğa bakan bu kadın hakkında yazmış, fakat hiç kimse gülüşünün
bilmecesini çözememiş, hiç kimse düşüncelerinin anlamını okuyamamıştır. Her
şey, hatta manzara bile gizemli bir biçimde düşseldir.”
Güncel Tarih’e destek olmak için lütfen tıklayınız…
Kaynaklar:
Bülent Atalay, Matematik ve Mona Lisa, Albatros, 2006
M. Ç. Aydın, Sanatta Eleştirellik, Beta Basım, İstanbul,
2002
Yavuz ÜNAT, Bir Rönesans Mühendisi Leonardo da Vinci, Felsefe ve Bilim Tarihi Dergisi, Sayı: 2, 2012,
s. 51-66
Mustafa Haykır Leonardo da Vinci’nin Kadın Figürlerinde Anne
İmgesine Yönelik Psikanalitik Bir İnceleme, Sanat Dergisi, Sayı: 29, s. 57-73
Deniz Bayav,
Leonardo da Vinci’de Sanat, Bilim ve Etkileşimi, Trakya Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, Cilt: 11, Sayı 2, 2009.
Ormiston,
Rosalind. LEONADO DA VINCI, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2013.
Aylin Eyuboğlu, Sanat Eğitiminde Altın Oran ve Leonardo
da Vinci’nin Eserleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi, YYÜ Eğitim Fakültesi
Dergisi,2016, Cilt: XIII, Sayı: 1, s. 360-382
Melek Dosay Gökdoğan, Bedia Yayla, Leonardo Da Vinci: Bir
Rönesans Dâhisi, Dört Öğe Dergisi, Yıl:1, Sayı: 2, 2012
Elızabeth Lunday, Büyük Sanatçıların Gizli Hayatları, Çev:
Sevin Okyay, Domingo, 2013
Çiğdem Dürüşken, Mimarlık Üzerine Vitruvius, Alfa
Yayıncılık, İstanbul 2017
Suna Güven, Mimarlık Üzerine On Kitap: Vitruvius, Şevki
Vanlı Mimarlık Vakfı Yayınları, Ankara, 2005
M. H. Doğan, Estetik, Dokuz Eylül Yayınları, İzmir, 1998
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder