Budizm'in Pavlus'u: Aşoka ve Sütunlaşmış İradesi


Kadim Hind tarihinin kaydedilen en eski hükümdarı olmak için kayalara, tabletlere ve sütunlara adını kazıtmıştı. Maurya hanedanından gelen Aşoka tüm Hind ülkesini kendi egemenliği altında birleştirmişti. Sadece tarih yapmakla değil yaptıklarını yazıya dökmekle de adının unutulmamasını sağlayacak belki de insanlık tarihindeki en eski hükümdarlardan birisi de oydu. Kendi adıyla yazılan sütunlar tüm Hind kıtasına dağıtılmıştı. Yasalarının, inançlarının ve egemenliğinin anlatısı bu sütunlar aracılığıyla günümüze kadar ulaşmıştır. Adını alt kıtanın tarihine öyle bir kazımıştı ki on dokuzuncu yüzyılda bağımsız bir Hind devleti kurulmak istendiğinde adı akıllara ilk gelen de o oldu. Kendisinden Devanampiya “Tanrıların Sevgilisi” olarak bahsediyordu. İnancını sadece kendisine saklamadı, insanların inancını öğrenmesi için çalıştı, inancının gereklerini yerine getirmeye hep özen gösterdi. Adını da inancını da siyasetini de yazdırdıklarıyla ölümsüzleştirdi. Hem aile üyelerine yeni inancını benimsettirdi hem de onları da diğer halk yığınlarından ayırmayarak adaleti sağlamaya çalıştı. 

Henüz kariyerinin başında bir Prens iken isyanlar bastırdı, akıncıların alt kıtaya girmesine engel oldu ve nihayetinde tüm ülkeye hâkim bir yönetici konumuna yükseldi. Genç yaşında bu kadar büyük sorumluluklarını nasıl üstlendiğine dair kesin verilerimiz olmamasına rağmen tüm Hind ülkesini yönettiği bilinen, tarihte adı ilk kaydedilen ilk hükümdar olmuştur. Öteden beri yazıcılık geleneği bulunan Budist kaynaklara göre egemenliğine karşı çıkan kardeşlerini bastıran Aşoka sadece dört yıl taç giyebilmiştir. Yine de kimi araştırmacılar bu hazin öykünün Budistlerin çarpıtması olduğunu da ileri sürmüştür; uzun bir siyasi kariyeri olmasa ardından bu kadar yazılı kaydı bulunması mümkün olmayabilirdi. Aşoka’nın başında bulunduğu Maurya hanedanlığı Hind ülkesinin doğusundaki Kalinga hanedanlığını ele geçirmişti. Bu büyük savaşın acı hatırası Aşoka’nın kazıttığı kitabe ile kaydedilmiştir. Bu savaşta gördüğü acıların Aşoka’nın barışçıl bir öğreti olan Budizm’i kabul etmesine neden olduğu anlaşılmaktadır. Budist tapınaklarını gezerek hacı oldu. Başkenti Pataliputra’ya dönünce büyük bir Budist şenliği düzenledi. Aşoka idaresini bundan sonra yeni inancını yaymak için kullanmıştır. İnsanların okuyup öğrenebilmesi için Budist öğretilerin yazıldığı sütunları Hind ülkesinin dört bir köşesine dağıttı. Bu yazılı sütunları yerel dillerde de yazdırdı. Bugün Afgan olarak bilinen dünyanın en uzak köşelerinde Aramca ve Yunanca hitabelere onun sayesinde ulaşabiliyoruz. 

Aşoka idaresini dininin gereklerine göre şekillendirmişti. Hind ülkesinde bundan sonra et yemek ve ahlaksız toplantılara katılmak yasaklanacaktı. İdaresindeki değişimi duyurmak için yakın ve uzak komşularına, müttefiklerine ve adı duyulmamış uzak diyarlara elçiler ve mektuplar gönderdi. İdaresindeki bürokratların doğru yol kurallarını izleyip uyguladıkları denetlemek için rütbeli görevliler dahi atamıştı. Hind ülkesindeki değişim kökten bir hal almıştı. Elbette bu kadar kökten bir değişimin direnç ile karşılaşmaması düşünülemezdi. Dhamma-Mahatmara denilen bu görevliler halka doğru yolu öğretmek ve onların doğru yolda olmasını denetlemek ile görevliydi. Bu özel denetçileri sürekli rapor vermeye zorlamakta ve hatta yemek yerken dahi konuşmaya mecbur kılıyordu. Söz konusu özel görevliler bizatihi Aşoka’nın iradesini yansıtıyordu. Soylular, ruhbanlar ve askerler bu gözlemlerden istisna tutulmamıştı. Hatta Aşoka’nın kendi diktirdiği bir sütuna göre kendi aile üyeleri dahi bu görevliler tarafından denetleniyor ve raporlanıyordu. Kimseye ayrıcalık tanınmamıştı.

“Erdemli işlerin yerine getirilmesi zor bir iştir. 

Bunu yapmak isteyenleri zor bir görev beklemektedir. 

Kendi çocuklarıma, bu dünyada ve öteki dünyada eksiksiz

bir refah ve mutluluk diliyorum, bu arzuyu tüm insanlık için istiyorum.

Aşoka Hind tarihinde uzak ülkelere elçiler gönderen ilk ve tek hükümdardı. Yunan ülkesine, Mısır ülkesine, Makedonya’ya, Kyrene’ye gibi batıdaki büyük hükümdarların tümüne Hind elçiler gönderilmişti. Aşoka’nın diplomatik faaliyetleri sadece batıdaki ve dışarıdaki siyasal erk sahipleriyle sınırlandırılmamıştı. Ülke içindeki soylu sınıflara ve güç sahiplerine de görevlendirdiği adamlarını göndermiş, onlara yeni siyasetini ve inancının gereklerini bildirmişti. Tüm bunlar Aşoka’nın dinine olan bağlılığını ve yeni inancına yeni inananlar kazandırma hevesini de göstermektedir. Diplomasi tarihi açısından ise Hind ülkesinin dış dünya ile böyle doğrudan bir temasının daha önce hiç olmamasıdır. Gerçekten de Aşoka ülkesinin elçilerini Yunan ülkesine kadar gönderdiği kaydedilen ilk hükümdardır. Budizm’i Güneydoğu Asya’ya ve Kuzeybatı Hindistan’a taşıyan Aşoka’nın elçileri olmuştur. Budizm onun elçileri sayesinde Asya’nın aşağı kıyılarından yüksek dağlarına olan yayılım alanını İpek Yolu tacirlerine genişletebilmiştir. Bu tacirler ise Budizm’i yerel bir inançtan bir dünya dini olmaya dönüştüren kişiler olacaktır. Ancak onun inancı konusundaki bu coşkun tavrı idareciliğini aksatmasına neden olmuyordu. Her ne kadar inancını Kalinga ile yaptığı savaşın acısıyla elde etmiş olsa da bu ülke üzerindeki siyasetini de yumuşatmadı, baskısını sürdürdü. 

Aşoka taşlara ve sütunlara yazdıklarıyla ülkesini nasıl yönettiğini de açıklamıştır. Koca bir alt kıta olan Hind ülkesinin idari yapısı Aşoka’nın yazdıklarıyla ilk kez açıklanmaktadır. Vali olarak atadığı dört oğlunu geleceğin hükümdarları olarak yetiştirmektedir. Her valilik bölgesi ise kendi içinde beşe ayrılmaktadır. Yargıçları, katipleri ve vergi memurlarıyla her bölge modern devletleri andıran teşkilatlara sahiptir. Aşoka’nın yasalarını, egemenliğini ve idaresini yazıtlarla duyurması o kadar keskindir ki bu yazıtların olmadığı Hind alt kıtasındaki kimi yerlerin aslında onun egemenliği altında olmadığı dahi iddia edilmiştir. Aşoka’dan kaçanlar ve Aşoka’yla mücadele etmeye cesaret edemeyenler ise Aşoka’nın kitabelerinin, sütunlarının ve yazıtlarının olmadığı boşluklara kaçmaya çalışıyorlardı. Hatta Aşoka’nın kendisi dahi bu boşlukları alanları ve henüz yazıtlarının ulaşamadığı toplulukları kaydetmiş olması büyük bir tarih yazıcılığı başarısıdır. Aşoka tüm bu boşlukları doldurma ve tüm Hind kabilelerine hitap edebilme iddiasına sahipti. Bu yazıtları okuyanların bu kayıt altına alınanlara günümüzde dahi şaşırması bundandır. Aşoka kendisinin ulaşamadığı kişilere dahi ulaşmaya çalışan ilk sosyal fenomendir. 

Aşoka'nun Budha'nın doğum yerine koyduğu
sütun ve adak noktası: Lumbini, Nepal

Aşoka gözünü kan bürümüş, savaşlardan kaçınmayan ve sürekli topraklarını genişleten büyük bir fatih olmanın nihai olarak kendisine zarar vereceğini keşfeden ilk büyük hükümdardı. Yine de böyle birisiydi, büyük topraklara hükmetti, ama yaşadıkları onu daha barışçıl bir inanca sevk etti, en azından kendisini tarihe böyle kaydettirdi. Sadece bir asker olarak ülkesini yönetmedi, halkı ezip kanlı bir egemenlik kurmamıştı. Kendi kayıtlarının samimiyetle yazılmış bir iç dökümü olduğunun kabul edersek, yaşadığı dinsel uyanma ile idaresini askeri tedbirlere değil yaptığı yasalara dayandırmayı seçmiştir. Meşruiyetini sadece bilek gücüne dayandırmanın onun inancına ters düşmüş olması adaletli ve yasal bir idareyi kurma gayesini açıklamamıza imkân tanımaktadır. Kendisine bir doğru yol belirlemişti, kimi araştırmacılar onun seçtiği bu yol doğrudan Budizm ile bağlantılı olmadığını da ileri sürmüştür. Zira idaresinde sadece Budistler değil Brahminler ile Acivikas takipçileri de vardı. Siyaseten o zamanın en organize topluluğu olan Budizm’i kullanmış da olabilir. Nihayetinde de inançlarına uygun olduğunu iddia ettiği bir yönetim kurmuştu. Ahlaken düzgün çalışan bir idare için adaleti sağlamayan çalışan güçlü bir hükümdardı. Kendisinden sonra Hind ülkesi yeniden bölündü ve güçlü kraliyet geleneği Türklerin alt kıtaya gelmesine kadar bir daha güçlenememişti.


 Doç. Dr. Selahattin ÖZKAN

Güncel Tarih’e destek olmak için lütfen tıklayınız



Görsel Kaynak:

Lionel Wijesiri, Daily News, 27 Haz. 2018, (link)

Yararlanılan Kaynaklar:

Émile Durkheim, Dinsel Yaşamın İlk Biçimleri. Çev: Ö. Ozankaya, İstanbul: Cem Yayınlar, 2010.

Mircea Eliade, Dinsel İnançlar Tarihi, 3 Cilt, Çev: Ali Berktay, Ankara: Kabalcı Yayınevi, 2003.

Walter Ruben, Eski Metinlere Göre Budizm, Haz: L. Bozkurt, İstanbul: Okyanus Yayıncılık, 1995.

Robert N. Bellah, İnsan Evriminde Din: Eski Taş Çağından Eksen Çağına, Çev: Mete Tunçay, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2017.

Bülent İplikçioğlu, Eskiçağ Tarihinin Anahatları, Cilt: I, İstanbul: Marmara Üniversitesi Yayınları, 1990.

James G. Frazer, Altın Dal: Dinin ve Folklorun Kökenleri (Cilt. 2), Çev: M. H. Doğan, İstanbul: Payel Yayınları, 1992.

Şinasi Gündüz, Ed. Yaşayan Dünya Dinleri, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı, 2007.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder