Onuncu yüzyılda İmparatorluk bir kez daha “gelenek” ile “egemenlik” arasında seçim yapmak zorunda kalacaktı. Var olan düzenin devamını isteyen isyancılar ile egemenliği elinde tutmak isteyen kraliyetin genç temsilcileri yaşamları pahasına çatışmışlardı. İsyancılar Küçük Asya’nın neredeyse tamamını ele geçirip önemli bir direnç yakalamıştı. Ancak sarayın tüm desteğini arkasına alan genç İmparatorlar Bardas Skleros’un başa geçirmek istediği rakip İmparator adaylarını kendi yanına geçmek istiyordu. Bardas Skleros’un eski bir İmparatorluk kumandanı olan Nikeforos Fokas’ın yeğeni Barda Fokas’ı başa geçirmek istediği anlaşılmıştı. İmparator Bardas Fokas’ı kendi yanına çekince isyancıların siyasi olarak dayanak noktası zayıflamıştı. İmparatorluk güçleri Nicea yakınlarındaki savaşlarla isyancıların gücünü kırınca, isyanın önderi olan Bardas Skleros ittifak içinde olduğu Halifeliğe sığındı. İsyan böylece bastırılmış oldu.
Egemenliğini sağlamak için zorlu bir isyanı bastırmak zorunda kalan II. Basileios ile VII. Konstantinos daha güçlü bir idareyi kurabilmişti. Ancak bu isyanı ve saraydaki kargaşayı fark eden bir başka grupta İmparatorluğun batıdaki toprakları üzerinde yeni bir isyan başlatmıştı. Bulgar halkının destek verdiği Kometopoulosların içinde isyana öncülük eden Samuel’in ilk işi Tzimiskes zamanında lağvedilen Bulgar patrikliğini ayağa kaldırması oldu. Bu hem kendisine destek veren halkın ulusal ve dini desteğini almak hem de İmparatorluğa karşı meşru bir başkaldırma nedeni elde etmektir. II. Basileios’a bağlı İmparatorluk güçleri Küçük Asya’da elde ettikleri başarının rehavetiyle Trajan’da Kometopoulosların birliklerine yenilmişti. Bu yenilgi saraydaki tarafların bir daha birbirine düşmesine neden olmuştur. Fırsattan istifade Müslümanlara sığınan Bardas Skleros da ülke içine geri dönmüştü. İmparatorluğun iki rakibi de tahta oturmaya çalışıyordu. Bardas Skleros’a destek veren Bardas Fokas da bu kez kendi namına baş kaldırmıştı. Kiev Büyük Knezi I. Vladimir’in gönderdiği Viking birlikleri II. Basileios’un tam da aradığı destekti. Bizansların Rus adını verdiği bu halkın Vareng muhafızı olarak İmparatorluk hizmetinde olduğunu zaten biliyorduk. Barbar olarak dışlanan savaşçı kabilelerin desteğiyle İmparatorluk isyancılara karşı kendisini savunabilmişti. Önce Kometopoulosların balkanlardaki, sonra da Fokas ile Skleros’un Küçük Asya’daki isyanları sırasıyla bastırılmıştı. II. Basileios “Rus” olarak andıkları halkın “Vareng” adıyla bilinen askeri birliklerinin desteğiyle iktidarını sağlamlaştırmıştı. Biz ise günümüzde onları Viking adıyla biliyoruz.
Bizans - Viking Bağlantısı üzerine bilgi edinmek için tıklayınız.
Viking kaynaklarından Konstantinopolis ve Bizans üzerine bilgi edinmek için tıklayınız.
Fokas İsyanını Gösteren Bir Çizim Kaynak: Madrid Skilicis Kroniği |
Vikinglerin yardımları karşılıksız kalmadı, hem vaftiz edilip İmparator’un dinine girme onuruna eriştiler hem de kız kardeşiyle evlendirildi. Bu evlilik yoluyla kurulan ittifak Vikinglere verilen değerin bir göstergesiydi. Bu İmparatorluk ailesine ait bir Prenses’in yabancı bir müttefik ile ilk kez evlendirilmesi anlamına geliyordu. Vikingler hala din değiştiriyordu, Kiev’deki koloninin kuzeyle bağlantısı iyiden iyiye kaybolmuştu ve egemenliklerinin dayandırılacağı yeni bir meşruiyet kaynağı gerekiyordu. Her iki hükümdar için bulunmaz bir fırsat ortaya çıkmıştı. Daha sonra Ruslar adıyla Slav ailesinin bir ferdi olacak halkın Hıristiyanlaşması ise bu iki hanedanının arasında kurulan ittifak ile mümkün olacaktır. Slavlar için din değiştirmenin mitolojik öyküsü de böylece Konstantinopolis’e dayandırılacaktır. Viking tarihi açısından ise Kiev’deki küçük bir koloninin din değiştirmesi küçük bir ayrıntıdır ancak yörede yaşan halk için ise başlarındaki hanedanın din değiştirmesi bir dönüm noktasıdır. Kurulan ittifak ile tacı kurtulan II. Basileios ise artık siyasete bir başka gözle bakmaktadır. Küçük yaşta İmparator olan II. Basileios hızla deneyim kazanmıştır. Saraydan, entrikalarından ve eğlenceli sefasından uzaklaşmış katı bir siyaset adamına dönüşmüştür. Sert mizaçlı, dinine ve kültürüne düşkün bir entelektüel haline gelmiştir. Hiç evlenmeyen II. Basileios tüm yaşamını ülkesine ve siyaetine adamıştır. Ardında tahta oturacak bir varis bırakmayan II. Basileios’un uzun egemenlik yılları boyunca bu tutumu tartışmalara da neden olmuştur.
II. Basileios’un boğuştuğu bu isyanlardan ve sonu gelmeyecek gibi görünen savaşlardan aldığı en önemli ders toprak sahibi olan soyluların her an çıkarlarının saray ile çatışabilecek olmasıydı. Yeni isyanların ve savaşların olmaması için soylu sınıfların toplum üzerindeki etkisinin kırılması gerekiyordu. Soylular ile ittifak halinde iktidarını koruyan seleflerinin köylülere getirdiği toprak satışı yasağını olabildiğince esnetti. Böylece soyluların toprak mülkiyeti üzerindeki tekelini kırmak istiyordu. Bunun için bir de yeni bir vergi türü getirdi. Özellikle güçlü toprak sahiplerinin (δυνατοί) fakir komşularının borçlarını üstlendirmeyi gerektiriyordu. Allelengyon (ἀλληλέγγυον) adı verilen bu vergiyle toprak sahibi soylular, kendi yükümlülüklerini karşılayamayacak kadar fakir olan köylülerin vergi borcundan kalanları ödeyeceklerdi. II. Basileios’un sadece vergilerle değil aynı zamanda büyük topraklara el koyup topraksız köylülere dağıtarak da cebren ülkesindeki toprak adaletini sağlamak istemiştir. Bunu köylülerden ve ezilmişlerden yana vicdani bir sorumluluk duyduğundan değil iktidarının toplumsal tabanını sağlamlaştırmak için yapmıştır. II. Basileios bir parçası olduğu Makedon hanedan üyeleri içinde bu nedenlerle toplumsal desteğini en çok artıran İmparator olarak anılmaktadır. İmparatorluk isyanlar ve savaşlar nedeniyle sıradan halkı ilk kez hatırlamış, onun zamanında ilk kez köylülere sahip çıkmıştır. II. Basileios’un politikası sonuç vermiş, toprak edinen köylüler İmparatorluğa sadakatle bağlanmıştır.
Küçük Asya'da İsyancıların Peşinde Kaynak: İoannis Skilicis Kroniği |
İçerideki sıkıntılarını atlatan II. Basileios gözünü ilkin Bulgarlara dikmişti. Samuel’i alt eden II. Basileios tüm gücünü batıya vermiş iken doğuda bir isyan başlamıştır. Başarılı seferiyle Bulgar topraklarını İmparatorluğa kattıktan sonra II. Basileios doğuya dönmüştür. Ancak II. Basileios’un doğuya gidişini fırsat bilen Samuel iktidarını yeniden tesis etmiştir. Doğudaki sorunların üstesinden gelmek için verdiği on yıllık bir aradan sonra on birinci yüzyılın hemen başında yeniden Bulgar topraklarına dönen II. Basileios bir daha Samuel ile yüzleşmiştir. Samuel’le dört yıl süren savaştıktan sonra bir kez daha Bulgar topraklarını İmparatorluğa bağlamayı başarmıştır. Makedon toprakları üzerine kaçan Samuel’in üzerine yürümüş ve bir süre daha onunla uğraşmak zorunda kalmıştır. Israrla sürdürdüğü bu sert politika ona kimilerinin Bulgar Kasabı (Πορφυρογέννητος) demesine de yol açmıştır. Onun sert Bulgar politikasını anlatan en ünlü anekdot ise gerçekten çağdaş korku filmlerini anlatacak düceydedi. Struma (Karasu) Nehri kıyılarında yapılan Kleidion (Belasitsa) savaşında elde edilen on binlerce eserinin gözlerine mil çektirmiştir. Sadece esirlerden birisinin tek gözünü bıraktırmış ki onun sayesinde bu kör edilen esir kitleri geri dönebilsin. Ülkelerine tek gözlü rehberlerinin yardımıyla varan on binlerce kör edilmiş esirin yarattığı dehşet Bulgar direnişinin sembol ismi Samuel’i olabildiğince sarsmıştır. Bulgar kralı bu acı görüntü karşısında önce felç geçirmiş, birkaç gün sonra da yaşamını yitirmiştir. Samuel’in oğulları babalarının direnişini sürdürmek istemiş olsalar da II. Basileios’un sert politikası karşısında tutunamamışlardır.
Bulgarların Yenilgisi Kaynak: İoannis Skilicis Kroniği |
Otuz yıl kadar süren kanlı bir süreçten sonra İmparatorluk güneybatıdaki sınırlarını en geniş ölçeğe ulaştırmıştı. Yedinci yüzyıldan sonra ilk kez Balkan yarımadasının güney ucu tümüyle İmparatorluk idaresi altında buluşuyordu. II. Basileios’un seleflerinin aksine Bulgar topraklarını idari olarak özgür bırakmamış İmparatorluğun iç sistemine dahil etmiştir. İdari olarak tümüyle İmparatorluk içine alınan Bulgar topraklarında dini olarak ise bir serbestlik söz konusudur. Ohri’deki Bulgar kilisesi Konstantinopolis’teki patriğe değil, onu atlayarak doğrudan İmparator’a karşı sorumlu tutulmuştur.
Artık altmış yaşına dayanan II. Basileios’un Bulgar zaferiyle başkentin sefasına çekildiğini söyleyemeyiz. İmparatorluğun doğu sınırındaki Ermenileri ülkesine kattı, idari bütünlük doğu vilayetlerine de taşındı. Ömrünün son yıllarında olan II. Basileios evlilik yoluyla müttefik kurma yöntemini sürdürdü. Bir kızını da III. Otto’ya vermek istemişti ama Batı Hıristiyanlığının hamisi olan III. Otto’nun erken ölümüyle bu ittifak kurulamadan kaldı. Oysa babası II. Otto ile İmparator II. Basileios’un amcası I. İoannis Çimiskes arasında böyle bir bağ kurulmuştu. I. İoannis Çimiskes’in kızı, İmaparator II. Basileios’un kuzeni Prenses Teofanu II. Otto ile evlendirilmişti. Var olan ilişkiler devam ettirilmek isteniyordu. İkili arasındaki ittifak sadece bir siyasi proje değildi, aynı zamanda batı ve doğu Hıristiyanlığını da birleştirecek dini bir hedefti. Ölünceye kadar siyasetten uzaklaşmayan II. Basileios en son, doğudaki Araplara karşı bir sefer planlamaya girişmişti. Ancak 1025’te öldüğünce bu planları da yarıda kalmıştı. Savaşlar, katliamlar ve isyanlarla dolu ömrünü tamamlandığında arkasında zaferlerle dolu bir miras bırakmıştı. Tebaasını birleştirmek ve toplumsal tabanını genişletmek için yürüttüğü ekonomik reformları ve barışçıl siyaseti askeri seferlerinin ve acımasız katliamlarının gölgesinde kalmıştır. II. Basileios öldüğünde ne kurduğu ittifaklar ne de kurduğu sert düzen kaybol istikrarı sürdürmeye yetmedi, onun ardından İmparatorluk hızla kaosa sürüklendi.
Güncel Tarih’e destek olmak için lütfen tıklayınız…
Kaynaklar:
1. Alexander A. Vasiliev, Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev: Tevabil Alkaç, İstanbul: Alfa, 2016.
2. Cyril Mango, Bizans: Yeni Roma İmparatorluğu, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008.
3. Mustafa Daş, Bizans İmparatorluğu Tarihi, İstanbul: Selenge, 2021.
4. Semavi Eyice, Yabancıların Gözüyle Bizans İstanbul’u, İstanbul: Yeditepe Yayınları, 2021.
5. Timothy E. Gregory, Bizans Tarihi, Çev: Esra Ermert, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder