Yapay Zeka'nın çizimiyle Belisarius. |
İmparator I. Justinianus zamanında yaşayan Belisarius döneminin en büyük askeri dehalarından birisi olarak kabul edilmiştir. Görev başında olduğu süre boyunca büyük askeri seferlere katılmış, imparatorluk başkenti Konstantinopolis'e yapılan saldırıları engellemiş ve tarihi zaferler ile ülkesini yüceltmiştir. Ancak onu tarihte unutulmaz bir konuma koyan başarısı Romaları zaferlerle birleştirmekteki başarısı olmuştur. Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılan imparatorluk siyasi, dini ve kültürel olarak birleştirilmek istendiğinde çokça engellerle karşılaşmıştı. Askeri olarak imparatorluğun iki parçasının birleşeceği hiç akıllara gelmemişti. Belisarius işte bunu başaracaktı. Doğu'nun üstünlüğünü Batı'ya kabul ettirecek askeri becerilere sahipti ve sahada başarıyı sağlamıştı. Çağdaşları arasında "Son Romalı" olarak anılması boşuna değildi. İmparatorluğun Afrika'daki ve İtalya'daki topraklarını kazandı. Geriye sadece Roma'ya girmek kalmıştı. Eski Roma'yı Yeni Roma'ya bağlamıştı. Ancak tüm becerilerine ve askeri dehasına rağmen tarihin akışını değiştiremedi, Roma artık Romalıların olamazdı.
Trakya’nın hemen ötesindeki Germen bölgelerinde altıncı yüzyılda hayata gelen Belisarius, İmparatorluğun emrindeki en ünlü kumandanlardan birisidir. Aşağı yukarı altmış yıl süren yaşamı İmparatorluk başkenti olan Konstantinopolis’te biten Belisarius’un ünü çağını aşan bir boyuta yükselmiştir. Onun köklerinin Yunanların barbar olarak gördüğü kavimlere, muhtemelen Germenlere dayandığı düşünülmektedir. I. Justinus zamanında askerlik hizmetine girmiş ve hızla yükselerek saray muhafızı olarak atanmıştır. Tanıdığı ve güvendiği askerlerden kurduğu birlik daha sonra emrinde zaferlere imza atacağı ordunun da çekirdeğini oluşturmuştur. Komutan olduğu andan itibaren her girdiği savaşı kazanmıştır. Artık ordunun parlak bir ismidir. I. Justinus’un ölümünden sonra imparatorluk tahtına oturan I. Justinianus onu önce İber yarımadasındaki Abbasilere karşı kullanmıştır. Pers ve Arap akınlara karşı sonra doğuya kaydırılmış ve Fırat kıyılarında Roma’nın müttefikleriyle birlikte bu akınları durdurmuştur. İmparatorluğa kalıcı bir barış imkânı tanıyan taktikleri işe yaramayınca başkente çağrılmıştır. Ancak hakkında yürütülen soruşturmada aklanmış ve kariyerine devam etmiştir. Belisarius altıncı yüzyılın ilk çeyreğinde Konstantinopolis’e geldiğinde siyasi olarak karmaşık bir başkent ile karşılaşmıştır. Askeri ve siyasi becerisi sorgulanan ünlü kumandan imparatorluk sarayındaki çatışan çıkar guruplarını ve söz dinlemeyen devlet görevlilerini tanımıştır.
I. Justinianus bu yıllarda birtakım reformlar ile uğraşmaktadır. Ancak yapmak istediği reformlar yozlaşmış devlet adamları ve saray bütçesini karşılamakta zorlanan vergilerin artırılması nedeniyle halk için huzursuzluklara neden olmuştur. Huzursuzluklar ve homurdanmalar en nihayetinde Nika’da bir ayaklanmanın patlak vermesine neden olmuştur. Nika Ayaklanması patlak verdiğinde Belisarius da kenttedir ve adını temizlemekle uğraşmaktadır. Kentteki tüm askerler gibi o da ayaklanmanın bastırılması için görevlendirilmiştir. On binlerce ölüme yol açsa da Belisarius hipodromda toplanan isyancıları bastırır ve kentteki ateşi düşürür. Nika Ayaklanmasının bastırılması sırasında gösterdiği başarılar sayesinde Belisarius İmparatorun gözüne girmeyi başarmıştır. Böylece Belisarius’un İmparator I. Justinianus’un sarayında hızla yükselmiş, Perslerle savaşmış ve isyanları bastırmıştır. Belisarius’un İmparatorun askeriyesini tek başına yükselttiğini söyleyebiliriz. Belisarius artık imparatorun üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Karısı Theodora’dan sonra İmparator I. Justinianus’a en yakın ismin Belisarius’un olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir yıl geçmeden Belisarius yeni bir göreve tayin edilmiştir. Bu kez hedefinde imparatorluğu Akdeniz’deki kadim çıkarlarını savunmak vardır. Afrika’nın kuzeyindeki Vandal egemenliği İmparatorluk çıkarlarıyla örtüşmeyen bir siyaset takip etmektedir. Teolojik nedenlerle de harmanlan egemenlik mücadelesinde imparatorluğun ekonomik ve siyasi iddiaları Belisarius’un Sicilya’ya yapacağı bir sefer ile ete kemiğe bürünecektir.
San Vitale Bazilikası'nda Belisarius Mozaiği. Ravenna, İtalya. |
Afrika’da Berberilere karşı da direnmeye çalışan Vandalları ekonomik, siyasi ve dini bir sorun olarak gören İmparatorluk bu sorunun ortadan kalkmasını istemektedir. Belisarius’un bölgeye doğru ilerlediği sırada Afrika’da Vandallara karşı patlak veren isyanların arkasında da muhtemelen İmparatorluk siyaseti bulunmaktadır. Gerçekten de İmparator I. Justinianus’un elçileri ve ajanlarının Afrika’daki Vandal siyasetine karşı harekete geçmiş olması çokça akla yatkındır. Yerli Afrika halklarıyla kolonici Aryanlar arasındaki çatışma dini bir boyutu da barındırır. İmparatorluk ise Hıristiyanlığın hamisi olarak mezhepsel ayrılıklara karşı duyarlıdır. Vandallar arasında ise İmparator I. Justinianus’un siyasi tercihi dini değil kişisel nedenlere dayanmaktadır. İmparatorluğun desteğiyle Vandallara karşı patlak veren isyanlar Belisarius’un bölgedeki ilerleyişini de kolaylaştıracaktır. Belisarius bölgede tepkiyle karşılanan Yunan dilinin değil Latin dilinin konuşulduğu toprakların bir evladıdır. İmparatorluğun siyasetini ana dilini paylaştığı insanlara kolaylıkla anlatılabileceği düşüncesiyle bu göreve atanmıştır. Belisarius’un binlerce şövalye ve on binlerce piyadesiyle devasa bir orduyu Afrika’ya doğru götürmektedir. Afrika’daki Vandal egemenliğindeki ordunun ise atlı okçuları yoktur, az sayıdaki deneyimsiz kumandanları ise İmparatorluk güçlerine karşı kayacak niteliklere sahip değildir. Altıncı yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte Belisarius’un birlikleri İmparatorluk başkentini terk edip uzun yolcuklarına başlar. Tüm sefer boyunca Belisarius’un sert disiplini ve güçlü kumandanlığı askerleri üzerinde kendisini göstermektedir. Akdeniz’deki imparatorluk filosu dostlarına güven düşmanlarına korku salarak Afrika’ya doğru ilerlemektedir. Kendisinden önceki başka seferlerin aksine Belisarius’un Afrika’ya ulaşabilmesi hem kumandanlık becerisine hem de yelkenlerini dolduran rüzgarların sayesinde mümkün olabilmiştir.
Belisarius’un tam yetkili olarak gönderildiğini biliyoruz. Seferin nihayeti hedefi ise belirsizdir. Kimileri Afrika’daki Vandal idaresinin tümünün İmparatorluğa bağlanmasının istendiğini ileri sürmüş olsa da Belisarius’un politikası Afrika sahillerini ve Kartaca’nın meşhur limanını görene kadar tam olarak şekillenmemiştir. İmparatorluğun tam yetkilendirdiği Belisarius düşman birliklerinin durumuna göre askeri hedefi belirleyecektir. I. Justinianus’un beklentisi yüksektir ancak sahayı görüp son kararı verecek olan da Belisarius’un kendisidir. Surlarıyla güvenli bir liman olan Vandal başkenti Kartaca yerine Belisarius güçleri Caput Vada (La Chebba) kentine çıkarlar. Bu kent daha sonra Justiniapolis olarak isimlendirilecektir. Kartaca’ya saldırmadan önce buradaki surlar güçlendirilir. İmparatorluk güçlerinin yaklaştığını ve karaya çıktığını duyan Vandal idaresi telaşa kapılır, krallık hazinesi gemilere yüklenip Vizigotların kontrolündeki İberya’ya gönderilir. Belisarius’un bu aradaki ilk önceliği ise yerel müttefikler kurmaktır. Askerlerinin aşırılıklarını engellemeye ve yerli halkı huzursuz etmemeye çalışmaktadır. Kartaca ile Caput Vada arasındaki mesafe yavaş ama emin adımlarla aşılmaya çalışılmaktadır. İmparatorluk güçlerinin nihayetinde Vandal güçleriyle yüzleşmesi kaçınılmazdır.
François-André Vincet'in Gözünden Belisarius, 1776. |
Takvimler 13 Eylül 533’ü gösterdiğinde savunmadaki Vandal güçleri yaklaşan İmparatorluk askerlerini sarmak için pusu kurmuştur. Etraflarını saran Vandal güçlerini başarılı bir şekilde püskürten İmparatorluk askerleri sevinç içindedir. Ancak Vandallar tümüyle dağılmamıştır. Bu kez İmparatorluk birliklerini böl ve parçala taktiğiyle sıkıştırmayı ve işgal kuvvetlerini yenmeyi düşünmüşlerdir. Vandal kralı Gelimer’in güçleri İmparatorluk askerleri içindeki seçkin eyalet birliklerini (foederati) sıkıştırıp bastırırlar. Bu kez savunmadaki Vandallar savaşta öne geçmiş gibidir. İmparatorluk ordusu içindeki kimi birlikte Belisarius’un savaş meydana gelmesini beklemeden hareket etmişlerdir. Ancak son aşamada iki güç de karşı karşıya gelmiş ve sonucu burada belirlemişlerdir. Belisarius’un gelmesiyle birlikte İmparatorluk güçleri Vandallara karşı taktik üstünlüğü elde etmiştir. Kısa sürede dağılan savunma kuvvetleri kaçmaya başlamıştır. Belisarius ve İmparatorluk güçleri savunmadaki Vandalları önlerine alarak Kartaca’ya doğru ilerlemeye başlamıştır. Akşam olmadan Kartaca surlarına varılmıştır. Ancak Vandalların kentte bir gerilla savaşı başlatmasından çekinen Belisarius surların dışında kamp kurmuş ve gece karanlığının çökmesini beklemiştir. Belisarius’un bu esnada kenti yakıp yıkarak yağmalamak isteyenler ile güvence ile kentin zenginliğini teslim almak isteyenler arasında kaldığını düşünebiliriz. Bu esnada kent dışında kimi küçük zaferler de elde eden Vandal birlik elçilerinin kente girmeye çalışması Belisarius’a beklediği fırsatı verir. Belisarius kente girmeye çalışan elçileri yakalar ve kentin düştüğü haberini vererek geri gönderir. Belisarius’un yaydığı bu haber tam olarak gerçeği yansıtmasa da istediği olarak ve yenilginin haberi yayılmaya başlamıştır. Vandalların Vizigotlarla kurmaya çalıştığı ittifak da böylece parçalanır. Vizigotların desteği olmayınca Vandalların Kartaca’yı elinde tutamayacağı anlaşılacaktır.
Belisarius ve İmparatorluk askerleri Kartaca’ya girdikten sonra Tricamarum bir savaş daha meydana gelmiştir. Vandal kralı Gelimer buradan da kaçmıştır. Gelimer’i takip eden İmparatorluk güçleri Sicilya, Korsika ve Sardinya’yı da ele geçirmiştir. Böylece Afrika ile Avrupa arasındaki bağlantıyı sağlayan adalar yolu ele geçirilmiştir. Artık Belisarius’un önünde iki seçenek vardır, burada kalıp ele geçirilen bu yeni toprakları yönetmek ya da İmparatorluk başkentine dönüp zaferleri kutlamak. Belisarius sadakatle zaferleri kutlamak için İmparatorluk başkentine dönmeyi seçmiştir. Bir yıldır uzakta İmparatoru için savaşan ve Akdeniz’in batısındaki üstünlüğü tümüyle İmparatorluğa kazandıran Belisarius elde ettiği tüm güce rağmen imparatoruna bağlıdır. Zaferleri Halki Kapısı’ndaki mozaiklerde gösterilen Belisarius İmparator ve başkenti tarafından samimiyle karşılanmıştır. Zaferleri ve İmparatorluğa olan bağlılığı nedeniyle konsül ilan edilmiştir. Ancak zafer havası kısa sürede dağılır, yeni kazanılan Vandal topraklarındaki dini baskı huzursuzluk yaratmıştır. Cılız da olsa bir başkaldırı olması Belisarius’un Kartaca’ya dönmesi gerekmektedir. Belisarius’un Kartaca’ya doğru yola çıktığı haberi dahi isyancıların direncini kırmıştır. Belisarius arta kalan isyancıları bastırır ve başkaldırı liderlerini ele geçirir, isyancılar dağılmış, önderleri kaçmıştır. Kartaca’daki sorunu hallettikten sonra Belisarius hızla İtalyan yarımadasına geçmiştir. İmparatorluğun Vandallardan sonraki yeni hedefi Ostrogotlardır. İtalyan yarımadasındaki Ostrogot Krallığı’nın başına gelen Theodahad en güçlü düşmanı olan ve İmparator I. Justinianus’un müttefiki olan kraliçe Amalasuintha’yı tutsak alınca İmparatorluğun tepkisini çekmiştir. İmparator I. Justinianus’un Belisarius’u bu durumu kontrol altına alması için görevlendirildiğini söyleyebiliriz.
Afrika’daki deneyimleri sonucunda Belisarius İtalyan yarımadasındaki Ostrogotlara karşı da kolay atlatmayı beklediğini söyleyebiliriz. Belisarius’un Ostrogotlara karşı üst olarak kullanmak üzere önce Sicilya’ya çıktığını biliyoruz. Ancak düşmanının Afrika’dakiler kadar aç gözlü olduğu anlaşılmaktadır. Ostrogotların başındaki Theodahad’ın tacını ve tahtını tutmak için savaşmaya değil anlaşmaya gayret etmiştir. Sicilya’daki İmparatorluk birliğine gönderilen Ostrogot elçileri diplomatik kanalları kullanarak bir barış ortamı yaratmayı denemiştir. Balkanlardaki durum sebebiyle bölünmüş İmparatorluk ordusu da savaşacak durumda değildi, diplomatik kanallar açılmıştı. Ancak temaslar sonuç vermeyince Belisarius’un birliklerine ileri yürümeyi emrettiğini görüyoruz. Nihayetinde savaş gerçekleşti ve 535’in son günü ada imparatorluk idaresine girmişti. Belisarius’un Afrika’ya gidip geldiği takip eden yılın paskalyası ardından İtalyan anakarasındaki İmparatorluk ilerleyişi devam edecektir. Paskalya’dan sonra İtalyan anakarasına çıkan Belisarius ordularının başına geçmiştir. 536 yılının Kasım ayında Napoli aralık ayında da Roma düşmüştür. Göz alınabilecek güçlü bir direnişle karşılaşmayan Belisarius’un ilerlemesiyle birlikte eski Roma ile yeni Roma birleşmişti. Antik Dünya ile Ortaçağ’ı birbirine bağlayan ünlü kumandanın tam bir birlik havası yaratmış; kadim kentin barbarları ona sığınmış ve yeni bir çağın başlangıcını ortaya koymuştur. Ancak İmparatorluğun Roma’daki hakimiyeti tasvir ettiğimiz bu canlı kavuşma anını kısa sürede yitirmiş ve bir hayali savunmaya girişmek zorunda kalmıştır.
Jean-François Pierre Peyron çizimiyle Belisarius, 1779. |
İmparatorluk Siciliya’yı ele aldığında kaçan Got liderlerinden birisi olan Vitiges İtalyan anakarasına geçti ve kendi egemenliğini buraya taşımıştı. Belisarius’un da İtalyan yarımadasına geçmesiyle bu eski kumandan düşmanını unutmamış ve bu kez İmparatorluğun elinde bulunan Roma’ya saldırmıştır. Belisarius’un birlikleri kadim kenti korumayı bir yıl kadar sürdürdükten sonra 538’ün Mart ayından sonra İmpartorluk güçleri saldırıya geçmiş ve Vitiges’in kuşatmasını kaldırmıştır. Vitiges’in kaçmadan önce Tiber üzerinden son bir saldırı daha gerçekleştirdiği bilinse de Roma düşmemiştir. Belisarius’un sadece dışarıdaki Got askerlerine karşı değil aynı zamanda kentteki kimi dini otorite sahiplerine karşı da mücadele ettiği kaydedilmiştir. Konstantinopolis ile Roma arasındaki rekabet sadece siyasi, askeri ve ekonomik değildir. Belki de rekabetin en büyüğü dini alanda gerçekleşmektedir. Belisarius kentte iken Roma’nın dini elitleri Konstantinopolis’ten gelen emirlere karşı kayıtsızdır. Roma dinen Konstantinopolis’e itibar etmemektedir. Belisarius kentin piskoposunu, ki bugün bildiğimiz adıyla Papa’yı Patara’ya sürmüş ve Konstantinopolis’in dini otoritesini de kentte hâkim kılmaya çalışmıştır. Konstantinopolis kadim rakibi Roma’daki otoriteye askeri ve siyasi açından değil aynı zamanda dini ve kültürel olarak sahip olmaya çalıştığını görebilmekteyiz. Belisarius’un İmparatorluk kumandanlarından Narses ile yaşadıklarını da bu ölçüde yorumlayabiliriz. Narses’in Belisarius’un Gotlara karşı yürüttüğü hareketliliğe destek vermesi için ikna edilmesi ve etrafındakilere karşı uyarılması gerekmiştir.
Roma’daki İmparatorluk idaresi bir sonraki yıl içinde Napoli, Milan, Ravenna ve Caesena gibi kentlere doğru genişlemiştir. İmparatorluk güçlerinin ilerleyişini durduramayan Gotların ileri gelenleri Belisarius’a Batının İmparatorluğunu teklif etmiş, taktik olarak bu teklifi reddetmeyen Belisarius akabinde tüm kazandıklarını, tutsaklarını ve ganimetleri İmparator I. Justinianus’a sunmak üzere Konstantinopolis’e götürmüştür. Belisarius’un tüm kariyerinin İmparatorluğun İtalyan yarımadasını seferlerini yönetmek olduğunu söyleyemeyiz. Sadakatle İmparator’a bağlı olan Belisarius ayrıca Balkanlarda ve Pers sınırlarında da çalışmıştır. Belisarius zora düştüğünde başkenti de savunmuştur. Örneğin İmparatorluk başkenti Konstantinopolis altıncı yüzyılın ikinci yarısında Slavların, Hunların ve Germenlerin yıldırıcı akınlarıyla yıprandığında göreve çağrılmıştır. Bu esnada Sicilya’da bulunan Belisarius başkente ulaşarak İmparatorluğu dönüşü olmayan bir yıkımdan kurtulabilmiştir. 565 yılında ölünceye kadar İmparatorluğa sadık kalmış ve ihtiyaç duyulduğu her yerde hizmet etmiştir.
Öte yandan Belisarius’un siyasal eylemleri üzerinde karısı Antonina’nın etkisi olduğu kaydedilmiştir. Esasında bu fazlaca abartılan etki yine İmparatorluğun kadim öteki korkusudur. Bir Germen olan Belisarius’un ve karısının köklerinin unutmadığı, genel kabul gören bilgi kaynakları dışında yerlerden beslendikleri ve İmparatorluğun aleyhine çalıştıkları düşünülmektedir. Bu düşünce İmparatorluğun alışkanlıkla ötekilere karşı gösterdiği her zamanki tepkisidir. Tüm sadakatine rağmen Belisarius her zaman öteki olarak algılanmış, şüpheyle yaklaşılmış, zaferleri kıvançla anılmış olsa da İmparatorluğun aleyhine birşeyler yapmasından her zaman korkulmuştur. Belisarius’un öyküsü, destansı kahramanlıkları ve eşiyle kurduğu ilişki Ortaçağ Germen edebiyatını oldukça etkilemiştir. Romalı yazarların aktardığı tarihi Belisarius ile olan bağlantısı oldukça zayıf olsa da İmparatorluk mirası Germen öykülerinde aktarılarak gelmiştir. Hem Prokopius’un aktardıklarında hem de Teofanes’in itiraflarında kendisini gösteren Belisarius’un yaşadıkları Ortaçağ edebiyatında yankılanacak kadar destansıdır. On dördüncü yüzyılda yazılı hale getirilen Belisarius’un romansı bu yüzden olabildiğince destansı olduğu kadar tarihi verilerle desteklenebilecek bir gerçekliğe sahiptir. Haset (Φθόνος) duygusu Belisarius’un romansıyla Germen edebiyat dünyasına girmiştir. Belisarius’un kaderi çoğu kez mitolojik bir anlam kazanmış, ihanetin en eski örneklerinden birisi olarak edebiyata sızmıştır.
Güncel Tarih’e destek olmak için lütfen tıklayınız…
Yararlanılan Kaynaklar:
Alexander A. Vasiliev, Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev: Tevabil Alkaç, İstanbul: Alfa, 2016.
Bettany Hughes, İstanbul: Üç Şehrin Hikayesi, Çev: A. Yılmaz, İstanbul: Alfa Yayınları, 2017.
Bilge Umar, Türkiye Halkının Ortaçağ Tarihi: Türkiye Türkleri Ulusunun Oluşması, İstanbul: İnkılap Yayınları, 1998.
Cyril Mango, Bizans: Yeni Roma İmparatorluğu, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008.
Judith Herrin, Bizans: Bir Ortaçağ İmparatorluğunun Şaşırtıcı Yaşamı, İstanbul: İletişim Yayınları, 2010.
Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Çev: Fikret Işıltan, Ankara: Türk Tarihi Kurumu, 1981.
Mustafa Daş, Bizans İmparatorluğu Tarihi, İstanbul: Selenge, 2021.
Timothy E. Gregory, Bizans Tarihi, Çev: Esra Ermert, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder